Bir ülkede hiçbir şey yolunda gitmiyor olabilir. Fakat Ana Akım Medya’daki genel durum gidişatı normal olarak yansıtıyorsa, ülkenin geneli sorunların ciddiyetinin farkında olmayacak, dolayısıyla herhangi bir rahatsızlık hissetmeyecektir. Oysaki anlaşılması giderek zorlaşan modern dünyada en çok ihtiyacımız olan şey; “gerçek ve doğru” haberciliktir.
Dünün ana akım medyası
80 Darbesi’ne kadar, pek eğlence programı ya da Hollywood filmi yayınlamasa da, Dünya’da ve ülkede olup biteni TRT Haber’den öğrendiğimiz ve başka da bir alternatifimiz olmadığı için Ana Akım Medya diyebileceğimiz tek şey TRT idi.
Darbe sonrası gelen Özal yönetimi ve özelleştirme politikalarıyla Türkiye Medyası birdenbire renkli ve sesli bir yer olmaya başladı. Ülkece daha çok konuşur ve görünür olduk, fikirlerimizi birçok yerde rahatça söyleyebiliyorduk. Star TV ile başlayan medya özelleştirilmesi akıl almaz bir hızla devam etti. Futbol ve magazin programları çoğaldı, süreleri uzadı. Başkalarının özel hayatları hakkında olduğu kadar, din konusunu da televizyon ekranlarında rahatça konuşmaya, fikir beyan etmeye başladık. O zaman kadar yabancısı olduğumuz “İfade Özgürlüğü” denilen şeyin bu olduğunu düşünüp, tadını çıkardık.
Na var ki bu eğlenceli ortamda siyaset gibi ciddi bir konuya pek fazla rağbet yoktu. Ülke ve toplum yönetimi hakkında fikrimizi söylemek pek işimize gelmiyor, sabun köpüğü konulara kafa yormaktan vakit de kalmıyordu. Darbe sonrası oluşan korku ve endişe hali de bu yeni toplumsal ortamının oluşmasına büyük bir katkıda bulundu.
O zaman henüz farkedemediğimiz şey; bu modern ve özgür medya ortamında fikirlerimizin sandığımız gibi özgürleşmediği, aksine başkaları tarafından yönetiliyor olmasıydı. Böylelikle “küresel kapitalizm”e adapte olmamız için gereken tüm şartlar yerine getirilmiş olmuştu.
Bugünün ana akım medyası
“Savaşa girmemiz zaruriydi.”, “Ordumuz çok başarılı bir şekilde ilerliyor.”, “AB’yi Türk korkusu saldı.”, “Dış borcumuz kalmadı.”, “Ünlülerden Saray’a süpriz doğumgünü ziyareti.”…
Gündeme göre Ana Akım Medya’da gördüğümüz, Türkiye’nin en çok satan, sosyal medyada en çok takip edilen sitelerin haber başlıkları genelde böyle. Olayın ehemniyetine ya da büyüklüğüne göre olumlu ya da olumsuz sıfatlar, uygun ve retorik fotoğraflarla renklendirilmiş, belli bir bakış açısıyla hazırlanmış, milyonlarca insanın okuduğu haberler.
Bu haberlerin yanında, daha yoğun olarak da, kimin kiminle flört ettiği, sahada kimin kaç gol attığı, kimin kime hangi kelimelerle hakaret ettiği ya da kimin kiminle hangi mekanda pişti olduğunu öğreniyoruz ana akım medyamızdan.
Siyasetin panzehiri olarak da bilinen bu konular her zaman politik haberlerden daha çok ilgi görmüştür. Aslında sadece bu seviyede ve bu tür yayınlar yapan gazetelere “tabloid” ya da “bulvar gazetesi” denir. Fakat günümüzde Ana Akım Medya da aynı yayın politikasını kullandığı için medya ortamında “ciddi” ve “tabloid” medya ayrımı artık yapılamamakta.
Bugün Türkiye’deki Ana Akım Medya kuruluşlarının büyük bir kısmı aynı holdinge bağlı. 80 öncesi mecburiyetten seyrettiğimiz, sonradan özel kanalların açılmasıyla gözden düşen Ulusal Kanallar da bugün en pahalı programları yayınlıyor ve yüksek reytingler alıyor. Yani; özel medya kuruluşlarının yanında bugün Türkiye’deki ana akım medyanın aktörlerinden bir diğeri de TRT.
90lı yıllara kadar en güvenilir televizyon programı TRT’nin haber bültenleri, en güvenilir kişiler haber spikerleriydi. Bugün anketlerde “en güvenilir kişi” olarak çöpçatan programı yapan bir şarkıcı en fazla oyu alabiliyor. Çünkü artık insanlar medyayı bilgilenmekten ziyade eğlenmek amacıyla kullanıyor ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmakta bir sorun görmüyor.
İktidar ve algı
En basit Marxist söylem; kapitalin, yani paranın, hayatın belirleyici unsuru olduğunu iddia eder. Bu demektir ki; ülkenin üretim organlarını kontrol edenler aynı zamanda ülke içinde üretilen ve yayılan fikir ve görüş açılarını da yönlendirebilirler. Çünkü ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olan medya patronlarının ilk amacı; ülkedeki siyasi ve ekonomik istikrarı muhafaza etmektir.
Ülkede ya da dünyada olanları sadece ana akımda olan şeylerden ibaret sanır, “önemli olsa yüksek tirajlı gazeteler de manşet yapardı” diye düşünürüz. Ne var ki; her biri büyük bir holdinge bağlı, pahalı ürünlerin reklamlarını alan, yazarlarına dudak uçuklatan ücretler ödeyebilen, başarılı ve güçlü sanatçılarla röportajlar yapan, yüksek bütçeli diziler çekebilen ve okuyucularına hediyeler dağıtan bu medya kuruluşlarının gerçeğin ta kendisini yayınladığını düşünmek oldukça naif olur.
Medya kanalının sahibi olduğu holdingin üzerindeki vergi ya da kapatılma baskısını düşünürsek, aslında gayet anlaşılabilir bir durumdur bu. Aynı sebepten dolayı, misal, asıl işi madencilik olan bir holdinge ait gazetenin, holdingin madeninde meydana gelen grizu patlamasının haberini yapmasını bekleyemeyiz.
Penguen Medyası
Toplum için çok önemli olan bir olayın haber değeri yokmuş gibi davranıp, magazinsel bir haberi ön sayfaya taşımak da medyada çok kullanılan başka bir algı oyunudur. Ülkede karmaşa yaratacak, halkı galeyana getirecek her haber ekonomiyi olumsuz etkileyecek, dolayısıyla her biri aynı zamanda bir medya patronu olan sanayicilerimizin işleri bozulacaktır. Ana Akım Medya bu yüzden her olayı haber yapamaz. Ülkede kan gövdeyi götürüken ya da haksız yere insanlar hapiste çürürken, ana akım bir gazetenin ünlü bir şarkıcının düğün haberini manşet yapabilmesi bu mantıkla açıklayabiliriz.
Ana Akım Medya’nın başka bir kozu da; tarafsız, dürüst ve etik olduğuna inanılmış ve bu durumun kanıksanmış olmasıdır. Çünkü “ana akım” olarak görülen medya organları toplumun her kesimine ve farklı her politik görüşlere yer verir, gündem yaratan hemen hemen her olayı haber yapar, farklı fikirleri savunan köşe yazarını çalıştırır. Ana Akım Medya organları genelde belli bir ideolojiyi de desteklemez. Sonuç olarak; genel yapısına baktığımızda oldukça tarafsız ve demokratik bir izlenim verirler ama asıl sorun da bu algıdır.
Halbuki hangi habere öncelik verileceği, hangi fotoğrafın kullanılacağı, olayın hangi bakış açısıyla ele alınacağı, hatta haberin kullanılıp kullanılmayacağı Genel Yayın Yönetmeni’nin kararıdır. Fakat patronunun temel motivasyonunun devletten ihale kapmak ya da vergi cezası almamak olan medya ortamında bu Genel Yayın Yönetmeni’nin örtülü ya da açık olarak sansür uygulaması kaçınılmazdır.
Uzun lafın kısası Ana Akım; sistemin yarattığı elit kesimin kurduğu bir yapıdır ve zamanla genel anlayışın kendisini oluşturmuştur. Bu elitler sadece politikayı değil ekonomoyi de yönetirler. Yani; Ana Akım Medya dediğimiz şey farklı ve bağımsız toplulukların ortak kararlarıyla şekillenmediği için demokratik olmaktan çok uzak bir kavramdır.
Algı nasıl şekillenir?
İnsanları inandırmak için söylemek yeretli değildir, göstermek gerekir. Bu yüzden “haber” sadece düz bir metinden oluşmaz. Süslü anlatım, fotoğraf, manşet ya da haberin yayınlandığı yer ve zaman insanları daha haber metnini okuyup duymadan belli bir bakış açısına yönlendirebilir. Yalan söylemeden tarafsız bir haber metni yazılmış olsa da, kullanılan fotoğraf ya da filmle pasif medya tüketicisini tam aksi bir gerçeğe inandırmak gayet mümkündür.
Yani aslında olay haberin kendisi değildir. Haber; olay olduktan sonra insanlar tarafından nasıl algılandığıdır. Haberin yayınlandığı gazetenin olaya bakış açısı ve politik duruşuyla şekillenmiş, gazetecenin yorumuyla renklenmiş halidir ki, ortaya çıkan hikaye yaşanan olay ile aynı değildir; yeni kriterlerle ortaya çıkmış başka birşeydir.
Hele ki birden fazla ve farklı isimlere sahip medya organı haberi aynı şekilde veriyorsa, bu bizde “o zaman kesin doğrudur bu haber” algısı oluşturacaktır. Birçoğumuz bu farklı medya organlarının aynı holdingin alt kolu olduğunu ya da ideolojik olarak aynı elden yönetildiğini bilsek bile, bu habere inanmamız olasıdır.
Kaldı ki; habere inanmasak bile haber gündem oluşturduğu için hakkında konuşup, aklımızı ve gündemimizi bu haber ile meşgul edeceğimizden dolayı diğer haberleri farketmeyebiliriz. Yani; bombardıman halinde maruz kaldığımız akıl çelici ya da taraflı haberler belki hepimizi teslim almaz, fakat soracağımız soruları ve gündemimizi yönlendirerek arka planda olan daha önemli haberleri görmemizi engeller.
Alternatif Medya
Ana Akım Medya kısaca; tarafsız ve doğru bilgi alabileceğimiz bir mecra olmaktan ziyade, halkı memnun edecek yayınlar yaparak ülkedeki ekonomik ve siyasi istikrarı muhafaza etme misyonu üstlenmiş kurumlardır. Kaba tabiriyle “Ana Akım Medya” bugün “erkek, heteroseksüel ve beyazların egemenliğinde olan ve sermaye sahiplerinin yönlendirmesiyle şekillenen medya çeşidi” olarak tanımlanır, bazı kesimlerce “muktedirin suç ortağı” da denir.
Ana Akım Medya’nın karşıtı Alternatif Medya’dır.
Kapitalist sisteme tamamen karşı duramasa da, günümüzde en doğru gazetecilik, yerel ya da az bütçeli bu tür medya kuruluşlarına da ifa edilmektedir. Ne var ki Alternatif Medya popüler yazarların ücretini karşılayamadığı, takipçisine hediye dağıtamadığı, kaliteli kağıt ve mürekkep kullanmadığı için çok küçük bir kitleye ulaşır. Dolayısıyla ülkenin genel algısını etkileme gücü yoktur.
Alternatif Medya görselden ziyade metne yer verir, sansasyonel ya da akıl çelici manşet atmaz, bir bakış açısı olsa dahi taraflı haber yazmaz, akıl oyunları yapmaz. Ayrıca sayfaları ya da ekranları reklam ve duyurularla dolu değildir, az ve küçük boyutta ilanlar yayınlar. Fotoğrafı ve yazıyı üst üste bindirmez. Futbol haberlerini manşetten yayınlamaz, promosyon vermez. Plaza gazeteciliğinden ziyade kolektif olarak örgütlenmiş, patronsuz gazetecilik yapmaya çalışır.
Arz talep meselesi
Medya bize aslında ne düşüneceğimizi değil ne hakkında düşüneceğimizi söyler. Halk konuşup, görüş beyan edebildiği için kendini özgür sanır ama, örgütsüz ve bilinçsiz medya müşterisi her zaman bağımlı ve edilgendir. Görselliğin bu kadar yoğun ve baskın olduğu, teknolojinin bu denli ilerlediği günümüzde insanlar üzerinde en güçlü algı oyunlarını oynayanın “medya” olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Fakat aslında bu gönüllü bir teslimiyettir. İdeolojik fikirlere sahip, ataerkil sistemin öğrettiği biat kültürünü benimsemiş ve fazla eğitim görmemiş kitleler genelde kolay ve çabuk hazmedilen bu tür medyayı tercih eder.
Gazete ve televizyon kanallarını bir “ürün” olarak gören ve anımsanmayacak bir kalabalık olan bu kitle, bu ürünü eğitici ya da etik olmasıyla değil, renkli ve eğlenceli olmasına ve bir de iyi hikaye anlatmasına göre değerlendirir. Bu yüzden de günümüzde medya tüketicisi daha çok sansasyonel ve şok edici haberleri okur. Olaya ekonomik açıdan yaklaşan medya da bu durumu göz ardı edemez, daha çok takip edilmek için insanlara istediği hikayeyi anlatır. Bu tür yayınları takip edenlerin daha az düşündüğü ve eleştirel bakış açısını kaybettiği ise ispatlanmış bir gerçektir.
Etik medya neden gerekli?
Günümüzde prensiplerinden en fazla taviz veren meslek dalı gazeteciliktir: Yaptıkları hatalarla yüzleşmeden görüş değiştiren köşe yazarları, yerel ya da küçük bir gazetede çıraklık yapmadan, yüksek maaşla ana akımda çalışmaya başlayan torpilli yeni mezun iletişimciler, ülkesine dair endişe duymak yerine kendi refah hayatını muhafaza etmek isteyen haberciler olduğu sürece özgür, etik ve ahlaklı bir medya ortamından bahsedemeyiz. Oysaki demokrasinin temeli özgür ve etik medyadır. Çünkü seçmenler gerçekleri bağımsız bir şekilde yargılayamazsa verdiği oy kendi özgür iradesini yansıtamaz.
“Dördüncü Kuvvet” de dediğimiz medya bugün Dünya’daki herhangi bir gelişmeye herkesten önce ulaşabilecek ve onu yorumlayabilecek hıza sahip. Yani yasama, yürütme ve yargı organları küreselleşmeye ayak uydurma konusunda medya kadar güçlü olamaz. Dolayısıyla medya bazen bu üç kuvvette çıkan sorunlarda onlar adına ya da yerine işlev görebilir, hatta güçler sıralamasındaki yerini değiştirebilir.
Dünya giderek daha karmaşık hale geliyor. Olayları ve insanları anlayabilmek için artık daha doğru ve temiz bilgiye ihtiyacımız var. Yani henüz çok az kişi tarafından anlaşılmış olsa da, Modern Dünya’yı doğru anlayabilmek için en gerekli şey doğru ve gerçek haberciliktir. Aksi taktirde insanlar Çiftlikbank vaksındaki gibi sahtekardan kahraman, Trump örneğinde olduğu gibi emlakçıdan dünya lideri seçmeye devam ederler.