Anestezi ya da Anesteziyoloji; ameliyat öncesi ve sonrası boyunca hastanın ağrı ve acı duymamasını, yapılan girişime tahammül etmelerini ve konforu sağlamak için geliştirilmiş bir dizi tıbbi uygulama içeren bilim dalıdır.
Narkoz nedir?
Bir ameliyat sırasında, hastanın acı duymaması için, yapılan derin uyutmalara, hekimlikte narkoz denir. Sinirleri hiçbir acıyı duymaz hale getiren bu derin uyku, afyon, alkaloit, kloral, sulfonal, veronal gibi uyuşturucu maddelerle sağlanır. Narkotik ilaçlar denilen bu maddelerin dışında, eter, kloroform, vs. gibi daha başka uyuşturucu maddeler daha vardır ki bunlar da, beyne gönderilerek, hasta uyutulur. Buna genel anestezi denir. Narkozla bütün vücuttan acı duyusu kalkar. Bu sonuç, belli bir uyuşturucu maddeyle sinir hücrelerinin görevlerinin durdurulması ile elde edilir, bu durum ilacın kesilmesine kadar sürer.
Anestezi nasıl ortaya çıktı?
İnsanlığın ağrıya karşı yakaladığı ilk başarı; opyum (poppy), hyoscyamus (banotu), alkol ve adamotunun (mandragora) kullanılmasıyla elde edilmiştir.
Mandrake ve Opyum, emdirilmiş “soporofik sünger”, Galen ve Hippocrates tarafından kullanıldı. Homer Odyssey, Yunanlıların uykuyu oluşturabilmek için birçok ilaç ve bitki kullandıklarını anlatmıştır. Bu bitkilerden biri lotus çiçeğidir. Cerrahi amaçla kullanılan ilginç bir yöntem; boğma yani asfiksi yöntemiydi. Boğma sonucunda oluşan asfiksinin sebep olduğu bilinç kaybıyla ortaya çıkan ‘anestezi’, İtalya’da 17. Yüzyıl sonlarına kadar uygulandı.
Kafaya vurulan darbe
Diğer bir ilginç yöntem ise; kafaya vurulan darbeydi. Bu darbe bir bademin kabuğunu kırabilecek şiddetteydi. Bu sayede bayıltılan hastada, bilinç tekrar gelene kadar cerrahi operasyon yapılıyordu. Ağrının azaltılması için soğuk tatbiki ve sinir köklerine baskı yöntemi de Romalılar tarafından gerçekleştirilmiştir.
Azot protoksit’in keşfi
Solunum ve dolaşım fizyolojisinin incelenmesi, gazların bulunmasına ve bunların deneysel olarak inhalasyonlarına öncülük yapmıştır. J.B Van Helmont (Belçikalı Kimyager) 17. Yüzyıl ortalarında atmosferde olan gazlardan daha farklı bir gaz grubu tanımlamış, bu gazları sınıflandırmıştır. Bu çalışma esnasında kanın akciğerlerden geçerken siyahtan kırmızıya doğru renk değiştirdiğini gözlemlemiştir.
1774 yılında Joseph Priestly tarafından civa oksidi ısıtılmış ve oksijen elde edilmiş, 1776’da ise tesadüfen nitrik asitten azot protoksiti elde edilmiştir. Lavoisier, oksijenin havadaki küçük bir parça olduğunu ve solunum yoluyla alındığını, büyük bir kısmının ise azottan oluştuğunu söylemiştir. Humphrey Davy, 1799 yılında kendi dişini çekerken azot protoksit inhalasyonu kullanmış ve ağrısız bir şekilde dişini çekmiştir. Valerius Cordus tarafından 1540 yılında bulunan eterin, Crawford Long tarafından 1844’de aneljezi oluşturduğunun saptanmasına rağmen, Long’un bulgusu ve bu konudaki birikimi 2 yıl sonra yayınlanıncaya kadar gizli tutulmuştur. Bundan dolayı eter ve azot protoksitin cerrahi operasyonlarda bilimsel olarak kullanımı 1844 ile 1846 yıllarını bulmuştur.
İlk kez anesteziyle diş çekimi
Diş hekimi olan Horace Wells, 1844 yılında dişlerinden birini azot protoksit inhalasyonu ile ağrısız olarak çektirdiğini anlatmıştır. Thomas Green Morton (Wells’in öğrencisi) ise eter buharının inhalasyonu kapsamında uyguladığı hayvan deneylerinin ardından ofisinde yaptığı ağrısız diş çekimini gazetelerde yayınlatmıştır. Green bu uygulamasını 1846 yılında bir hekim grubunun önünde ispat etmiş ve anestezinin tarihinde “eterin babası” olarak adlandırılmıştır. Anestezinin daha sonraki gelişimi ise, vaporizasyon teknikleri ve araçların geliştirilmesi sayesinde devam etmiştir.
Damaryolundan Anestezi
Bu anestezinin öncüsü Pierre Cyprien’dir. 1872 yılında kloral hidratlı intravenöz uygulamış ve bunun tüm anestezikler arasında en güçlü olduğunu savunmuştur. 1900’lü yılların başlarında ise, intravenöz anestezinin majör komponent olduğu, balans anestezi olgusunun ortaya çıktığı ve geliştiği görülmektedir. Anestezinin bu türünün günümüzdeki önemi, suda eriyebilir barbitüratların bulunması ile ortaya çıkmıştır.
İlk kısa etkili anestezinin 1927 yılında Pernoston tarafından yapıldığını ve 1928’de John Lundy tarafından inhalasyon anesteziye amitali ilave edildiğini görüyoruz. Daha sonraki yıllarda ise diğer barbitürat derivelerinin bireşimi ile intravenöz anestezi gelişmeye devam etmiş ve modern anestezi uygulamalarında önemli bir yer edinmiştir.
Bölgesel / Lokal Anestezi nedir?
Eski dönemlerden beri Amerika’daki yerlilerin çiğnedikleri koka yaprağından, Albert Niemann kristalize olarak alkoloidi izole etmiştir. Bu olay rejyonel anestezinin ilk önemli aşaması olarak kabul edilir. Bundan 20 yıl sonra ise kokainin bütün farmakolojik etkileri yayınlanmış ve tıp dünyasının ilgisi bu olay üzerine çekilmiştir. 1884’de Sigmund Freud’un kokainle yaptığı ilk çalışmaları yayınlandı ve Freud, morfin alışkanlığı bulunan yakın bir arkadaşını tedavi etmek isterken tarihin ilk kokainmanını yarattı.
Lokal anestezi amacıyla kokainin ilk kez kullanılması, Freud’un arkadaşı Köller tarafından bir göz üzerinde denendi ve yayınlandı (1884). Bu sırada yaygın olan kloroformla, inhalasyon anestezinde ortaya çıkan toksinli vakalar, genel anestezi ve yüksek anestezi mortalitesi verebilecek personellerin yeterli sayıda olmaması sebebiyle, rejyonel anestezi cerrahlar arasında popüler bir hale geldi. Epidural anestezi ilk olarak 1885’de, spinal anestezi ise 1898’de August Bier tarafından yapıldı ve sonrasında bu uygulama Fransa ile Amerika’da geniş bir yer buldu.
1904 yılında kokainden sonra bulunan ilk lokal anestezik, Einhorn tarafından sentezlenmiş prokaindir. Lidokainin 1946’da bulunması önemli bir gelişim olmuş ve daha sonra birçok yeni anestezi klinik uygulamaya girmiştir. Kullanılan tekniklerin geliştirilmesi ile de, rejyonel anestezi günümüzdeki yerine ulaşmıştır.
Yazar: Uzm. Dr. Hüseyin Öz