CHP raporu: Eyüplü Halit’den Çiftlik Bank’a Türkiye’de dolandırıcılık

CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, Çiftlik Bank dolayısıyla mağdur olan binlerce vatandaş hakkında bir rapor hazırladı.

CHP raporu: Eyüplü Halit Çiftlik bank Türkiyede dolandırıcılık akp ak parti mehmet aydın

AK Parti’nin geçmişteki onlarca dolandırıcılık hikayesinden ders çıkarmadığını ve Çiftlik Bank olayındaki sorumluluğunun unutulmaması gerektiğini vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, “Çiftlik Bank olayı her fırsatta kandırıldığını söyleyen AK Parti’nin vatandaşların da kandırılmalarına göz yumduğunun açıkça kanıtı. Türkiye’de dolandırıcılık AK Parti ile öyle bir hal aldı ki sadece 2015 yılında 48 milyon liralık bir hasılattan söz ediliyor” dedi.

Sülün Osman’dan Jet Fadıl’a, Titan Kenan’dan Raki’ye onlarca dolandırıcılığa tanıklık eden Türkiye’de şimdi de Çiftlik Bank’la on binlerce insanın mağdur olduğunu belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, “AK Parti döneminde yüzbinlerce vatandaşımız dolandırıldı. Yimpaş mağdurları, Deniz Feneri, Vergi Cennetleri ve şimdi de Çiftlik Bank örneği. Hepsinin temel ortak noktası denetimsizlik ve iktidarın devlet kaynaklarını ‘yandaş’ larına hibe etmesi” dedi.


“İktidar yüz binlerce insan mağdur olduktan sonra mecburen harekete geçiyor”

AK Parti öncesi ve AK Parti döneminin ayrı ayrı incelendiği raporda yüz binlerce insanın dolandırılmasına göz yumulduğu belirtiliyor. Çiftlik Bank olayında birçok skandal yaşandığını belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, “Çiftlik Bank olayı iktidarın denetimsizliğinin faturasının vatandaşlara kesilmesinin en açık örneklerinden birisidir. Uzmanların Çiftlik Bank hakkında defalarca  yaptığı ‘dolandırıcılık’ uyarısına rağmen, iktidarın konunun üzerine gitmemesi ve gereken denetlemeleri yapmaması mağduriyetleri bu noktaya taşımıştır. Yaşanan mağduriyette sadece Mehmet Aydın’ın değil iktidarın sorumluluğu ve hataları vardır. Denetimsizlik buradaki en büyük ihmallerden birisidir” dedi.

Bürokratların törenlere ve açılışlara katılmasının Çiftlik Bank’ın vatandaşların gözünde inandırıcılığını arttırdığının vurgulandığı raporda AK Parti’nin tıpkı Deniz Feneri olayı ve benzerlerinde olduğu gibi yolsuzluğu, rüşveti ve vergi kaçırmayı bu ülkede olağan hale getirdiği belirtiliyor.

İktidarın vatandaşın dolandırılmasına karşı kayıtsız kaldığını söyleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Bingöl, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Çiftlik Bank olayındaki ihmaller iktidarın vatandaşın dolandırılmasına karşı kayıtsız ve ilgisiz kaldığını göstermektedir. Olayın patlamış olmasına rağmen Çiftlik Bank’ın önündeki 34 araca vatandaş ihbarı üzerine el koyulmuştur. Sorumlular olaya kayıtsız kalırken, vatandaşlar tek tek kendi haklarını aramaya çalışmaktadır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, “Ocak ayında biz ‘Çiftlik Bank’ta vatandaşlar kandırılıyor’ diye savcılığa dilekçe vermişiz” demiştir. Ocak ayında fark edilen bu olay üzerine harekete geçilmemesi ve bu dolandırıcılığın sürmesi belki de yaşanan ihmallerin en büyüğüdür.

İktidar sorumluluğunu yapmadıkça bu tür skandalların artacağı ise yeni dolandırıcılık haberleriyle kanıtlanır bir hal almaktadır. Çiftlik Bank’ın ardından bir vurgun haberi de Anadolu Farm isimli uygulamadan gelmiş, Kayseri merkezli bir firmanın bünyesinde bulunan Anadolu Farm’ın 44.000 üyeden bir yılda 200 milyon lira topladığı ortaya çıkmıştır. AK Parti, geçmişteki bunca dolandırıcılık olayından ders çıkarmamıştır. Yaşanan bütün dolandırıcılık olaylarında inanç sömürücülüğü yapıldığı bir gerçektir.

Kendisine muhalif olan herkesi tutuklamayı kendinde hak gören iktidar, Mehmet Aydın’ın kaçışına adeta göz yummuştur. Çiftlik Bank olayıyla ilgili bakanların yaptığı açıklamalar ihmali ve denetimsizliği kanıtlar niteliktedir. Özrü kabahatinden büyük açıklamalarla 77 bin kişinin kandırılmasında payları yokmuş gibi davranan iktidar sahipleri,  onlarca Çiftlik Bank benzeri kuruluş olduğunu hiç çekinmeden söylemekte ama önlemi kimin alacağını, sorumluluğun kime ait olduğunu söyleyememektedirler.

CHP Raporu: Kandırılan AKP, kandırılan Türkiye

Eyüplü Halit’den Çiftlik Bank’a Türkiye’de “Dolandırıcılık”

1- Giriş

Türkiye, Çiftlik Bank olayı ile beraber dolandırıcılık hikayelerini tartışmaya başladı. İktidar olayın kendisinin ihmaliyle olmadığını iddia ederken, geçmişte yaşanan onlarca dolandırıcılık hikayesinden ders çıkarılmamış olması, uzmanların uyarılarına rağmen denetimlerin eksikliği ve devlet desteği yapılmış olduğu iddiaları her fırsatta kandırıldığını söyleyen AK Parti’nin vatandaşların da kandırılmalarına göz yumduğunun açıkça kanıtı. Türkiye’de dolandırıcılık AK Parti ile öyle bir hal aldı ki sadece 2015 yılında 48 milyon liralık bir hasılattan söz ediliyor.

Sülün Osman’dan Jet Fadıl’a, Titan Kenan’dan Raki’ye onlarca dolandırıcılığa tanıklık eden Türkiye şimdi de Çiftlik Bank’la on binlerce insanın mağduriyetini tartışıyor. 17-25 Aralık Operasyonu, Yimpaş mağdurları, Deniz Feneri ve şimdi de Çiftlik Bank örneği. Hepsinin temel ortak noktası denetimsizlik ve iktidarın devlet “yandaş”larına hibe etmesi.

2- AK Parti Öncesi Ünlü Dolandırıcılık Hikayeleri

2.1 Eyüplü Halit (Halit Keskiner)

Tarihimizin isim yapmış ilk dolandırıcısı olan Eyüplü Halit, İstanbul’un işgal altındaki günlerinde kendi karakolunu kurması ile tanınıyor. Kendisini komiser olarak tanıtıp, karakoluna çağırdığı kişileri ihbarcılıkla suçlayan Eyüplü Halit, daha sonra rüşvet isteyip bu insanları soyuyordu. (Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi)

2.2 Sülün Osman (Osman Ziya Sülün)

Galata Kulesi ve Beyazıt Meydanı’nı İstanbul’a yeni gelmiş Anadolu’nun saf tüccarlarına satmaya çalışan Sülün Osman’ın, İstanbul’a yeni gelenlerden şehir meydanındaki saate bakma parası bile aldığı rivayet edilir. ( 1923 – 1984)

2.3 Raki (Ahmet Güney Zobu)

Genelde yasa dışı işler yapanları dolandırdığı için şikayet edilmediği iddia edilen 1980’li yılların ünlü dolandırıcısı Raki, azınlıkları dolandırmasıyla ünlü. Raki’nin, dolar taşımanın suç olduğu yıllarda döviz satma vaadiyle çok kişiyi dolandırdığı söyleniyor. (1980’li yıllar)

2.4 Banker Faciaları

1980’lerde banka faizlerinin serbest bırakılmasıyla bankerlerin sayısı hızla artmıştı. Banker furyasında yıldızı parlayan Banker Kastelli (Cevher Özden / 19933-2008) bankaların bankerleri saf dışı bırakan karara imza atmasıyla iflas etti ve yurt dışına kaçtı. Bir diğer ünlü banker ise 1980’lerde binlerce kişinin parasını batırarak üne kavuşan Bako‘ydu (Baki Cengiz Aygun). Bankalardan kredi alırken imza yerine papatya resmi yapan ve bu yüzden Papatyalı Banker ismiyle anılan Bako, dolandırıcılık suçundan yıllarca hapis yattı.

2.5 Selçuk Parsadan

Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde, “örtülü ödenek dolandırıcılığı” ile gündeme gelen Parsadan’ın, Aralık 1995 seçimlerinden önce, emekli orgeneral Necdet Öztorun’un adını kullanarak, örtülü ödenekten 5.5 milyar lira aldığı basına yansıdı. Afyon Cezaevi’nde, tek kurşunla yaralandı. 25 Temmuz 2006’da İstanbul’da omurilik kanseri nedeniyle öldü. (1952-2006)

2.6 Jet Fadıl (Fadıl Akgündüz)

Türkiye’nin en ünlü dolandırıcılarından Fadıl Akgündüz, 2000’lerin başında yerli otomobil yapacağı vaadiyle kurduğu ‘JetPa Holding’in hisselerini sattığı yüzlerce kişi parasını kaybedince gündeme geldi. 2003 yılında 15 ay hapis yatıp çıktı. Sonrasında adı “Jet Fadıl”a çıkan Akgündüz daha sonra da çeşitli müteahhitlik projelerinde çok sayıda kişiyi mağdur etti. Vekillik de yapan Akgündüz, 2013-2014’te cübbe giyerek İsmailağa Cemaati’yle birlikte Bayrampaşa’da inşa ettiği ‘Caprice Gold’ tanıtımının ardından milyonlarca lira daha toplamayı başardı.  22 Aralık 2015’te tutuklandı. Geçen yıl serbest kaldı. (1956 -)

2.7 Titan Kenan (Kenan Şeranoğlu)

Wikipedia kaynaklarına göre Titan Saadet Zinciri (TİTAN Uluslararası Bilgi İşlem ve Matematiksel Kazanç Sistemler Ticaret Danışmanlık Hizmeti), 1990’lı yıllarda varlık göstermiş ve Ponzi sistemine dayalı bir gruptur. Bir katılım ücreti karşılığında üyelerine kısa vadede son derece yüksek kâr oranları(sisteme kattıkları her üyeye 300 Mark) sunan Titan Saadet Zinciri, katılımcılarına zincire dahil ettikleri her yeni üye için de belirli miktarda prim ödemeleri de vadetmiştir. 1998 yılında Kenan Şeranoğlu, babası ve ortakları ile kurduğu Titan zinciri 35 bin üyeye ulaşmıştı. 19 Ocak 1998’de Kenan Şeranoğlu’nun ultra lüks doğum günü partisi ulusal basına yansıyınca olaylar patlak vermeye başladı. Titan Saadet Zinciri kurulduğu günden itibaren dönemin parası ile 10 trilyon Türk lirası toplamıştı. Şeranoğlu’nun son güne kadar 35 bin kişiyi saadet zincirine kattığı ve kişi başına 2 bin 450 mark olmak üzere toplam 10 trilyon lira (85 milyon 750 bin mark) dolayında para topladığı anlaşıldı. Bu paradan Şeranoğlu’na düşen ise yaklaşık 3 trilyon olduğu belirlendi. Yargılama süreci sonunda 25’er yıl hapis cezası kararı verildi. Yargılama sürecinde cezaları da artan sanıklar için “dolandırıcılık”tan 25’er yıl hapis, 24.6’şar milyar da para cezası verildi. Şeranoğlu ve tutuklanan diğer yöneticiler 10 yıl sonra serbest kaldılar. (1990’lar)

3- AK Parti Dönemi

3.1. Yimpaş Mağdurları

3.1.1 Ne olmuştu?

Yozgat’ta, Dursun Uyar’ın öncülüğünde bir grup işadamı tarafından kurulan Yozgat İhtiyaç Maddeleri Anonim Şirketi (YİMPAŞ), 1990’lı yıllarda İslami sermayenin önde gelen şirketleri arasındaydı. Şirket, 2001’den itibaren Avrupa’daki Türkler arasında “helal kazanç” adı altında binlerce kişiden topladığı milyonlarca lirayı zimmetine geçirmekle suçlandı.

YİMPAŞ Grubu Şirketleri Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar hakkında Yimpaşzedelerin açtığı davada 2002 yılında hapis cezası kararı çıktı. Davayı gören Yozgat Asliye Hukuk Mahkemesi, Uyar’ın binlerce kişiden hukuka aykırı biçimde milyarlarca Euro toplaması nedeniyle Uyar’a 2 yıl hapis cezası ve 10 bin TL para cezası verdi. Uyar’ın kararı Yargıtay’a götürmesi üzerine başlayan yargı süreci, yargının yavaş işlemesi ve Uyar’ın hukuksal boşluklardan yararlanması nedeniyle uzadıkça uzadı. Temyiz mercii olan Yargıtay, Uyar’ın savunma hakkını kullanamadığını gerekçe göstererek kararı bozdu. Davayı yeniden gören Yozgat Asliye Ceza Mahkemesi, hapis ve para cezası kararında direndi. Uyar, bu kararı da temyiz etti ve dava dosyası yeniden Yargıtay’a gitti. Yargıtay 7’nci Ceza Dairesi’nde yaklaşık 6 ay bekleyen dava bir türlü sonuçlandırılamadı. Böylece 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolması ve Uyar’ın cezadan kurtulması olasılığı gündeme geldi.

Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet ve izinsiz halka arz suçundan mahkum olan ancak aldığı sağlık raporlarıyla infazı iki kez üçer ay sürelerle ertelenen Dursun Uyar, 2007 yılında Karabük’ün Eskipazar İlçesi’nde yakalandı. Dursun Uyar, sivil polis aracından inip İlçe Emniyet Amiri ile birlikte şirketine ait lüks otomobille Karabük’e gitti.

İlk mahkumiyet kararı 2002 yılında verilen ancak temyiz aşaması ve diğer nedenlerle hapis cezası bir türlü infaz edilemeyen Dursun Uyar, çarptırıldığı cezanın infazını sağlık sorunlarını gerekçe göstererek iki kez üçer aylık süreyle erteletti ve yasal olarak bir daha erteletme olanağı bulunmadığı, son erteleme süresinde teslim oldu. Dursun Uyar, cezasını çekmek istediği cezaevine kelepçesiz olarak götürüldü. Uyar, cezaevinden 9 ay 19 gün sonra tahliye edildi.

3.1.2 AK Parti’nin Tavrı

O dönem Almanya’nın en büyük gazeteleri YİMPAŞ tarafından toplanan paraların AK Parti’nin seçim kampanyasında harcandığını iddia etti. Hakkında uluslararası yakalama kararı bulunan Dursun Uyar, AK Parti Yozgat Milletvekili İlyas Arslan’ın cenaze töreninde dört bakanla namaz kıldı. Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek konuyla ilgili, “Bizim savcılara talimat verme hakkımız yok. Savcılar yayınları ihbar kabul edip işlem yapabilirler” demişti. Recep Tayyip Erdoğan ise mağdurlara “Para vermeden önce bana mı sordunuz?” demişti.

1990’lı yılların sonunda Reşat Petek, Asya Finans’ın en büyük ortağı olarak gazetelerde reklamı yapılan Yimpaş Holding A.Ş.’nin yönetim kurulu üyesiydi. Yimpaş ile FETÖ/PDY arasındaki bu ilişki 20 yıl öncesinde Yimpaş ve Asya Finans arasındaki ortaklık ilişkisi ile de örtüşüyor. Reşat Petek’e göre kendisi FETÖ/PDY tarafından kandırılanlardan biri. Bugün kendisi milletvekili ve Türkiye tarihinin en önemli olaylarından biri olan darbeyi soruşturacak komisyonun üyesi.

3.2 Deniz Feneri Davası: “Yüzyılın Dolandırıcılığı”

İktidar partisinin CHP’yi Almanya ile işbirliği yapmakla suçladığı, Almanya’yı ise Ergenekon’la işbirliği yapmakla itham ettiği “yüzyılın dolandırıcılığı” diye anılan Deniz Feneri Davası AK Parti’nin denetimsizliklerinden sadece biri.

3.2.1 Ne Olmuştu?

Süreç 2007 yılında Frankfurt savcılığının, Frankfurt’ta merkezi bulunan Deniz Feneri e.V derneğini, “kara para aklama ve dolandırıcılık” soruşturması kapsamında basmasıyla başladı. Frankfurt Savcılığının hazırladığı iddianamede, dernekle birlikte Euro 7 televizyonunun, reklamlar, internet ve gazete gibi yollarla derneğe bağış çağrısında bulunduğu belirlendi. Yardıma muhtaç insanların gösterilmesi ve onlara yardım için para toplanması ihtiyacı üzerinden ilerleyen dernek, bağışların banka havalesi ile veya nakit verilerek yapılacağını açıklıyordu.

Derneğin gösterdiği hesap numaralarına toplam 41 milyon 400 bin avro bağış havale edildi. İddiaya göre, toplanan bu paraların yalnızca yüzde 40’ı bağış için kullanıldı, geri kalan paralar ise dernekle ilişkili şirketlere aktarıldı.

Eylül 2008’de derneğin muhasebe sorumlusu Firdevsi Ermiş yardım için toplanan paralarla gayrimenkul alındığını ve şirketler kurulduğunu itiraf etti. Dernek yöneticilerine dolandırıcılık ve haksız kazanç elde etmek suçundan hapis cezaları verildi. Mehmet Gürhan 5 yıl 10 ay, Mehmet Taşkan 2 yıl 9 ay, Firdevsi Ermiş ise 1 yıl 10 ay hapis cezası aldı. Mahkeme derneğin mal varlığına kamu adına el koyarak bunların yönetimini kayyuma devretti.

3.2.2 Türkiye’deki Süreç: AK Parti’nin Tavrı

Almanya’daki yargılama son bulurken, mahkeme Mehmet Gürhan’ın yardım paralarını bir sermaye aracı olarak kullandığını, paraların Türkiye’deki Kanal 7 televizyonuna aktarıldığını, paraların nasıl kullanılacağına karar verenlerin aralarında Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve bazı zamanlar da Zahid Akman’ın bulunduğu kişiler olduğuna hükmetti. Almanya’daki davanın hakimi, 5 yıl hapis cezası alan Mehmet Gürhan’ın aslında bir kukla olduğunu, asıl faillerin Türkiye’de bulunduğunu, bunların da Türkiye’deki Kanal 7 televizyonu yöneticileri olduğunu açıkladı. Yapılan soruşturmada, toplanan 41 milyon avronun 17 milyonunun Tükiye’ye gönderildiği, bunun 8 milyon avroluk kısmının Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’ne verildiği, geri kalan paraya ne olduğunun ise bilinmediği belirtildi.

Almanya’daki davanın başlayıp sonuçlanması üzerine Deniz Feneri konusu ancak Türkiye’nin ilgisini çekti. Savcılığın soruşturması, 8 Eylül 2008 tarihinde İşçi Partisi’nin suç duyurusunda bulunmasıyla birlikte başladı.

26 Eylül’de Başsavcılık, Adalet Bakanlığı’na bir yazı göndererek, soruşturma dosyası ve mahkeme kararının Almanya’dan istenmesini talep etti. Başvuru için Almanca bir dosya hazırlandığı öğrenildi. 6 Ekim’de, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Ankara Başsavcılığı’nın talebi doğrultusunda Almanya’daki Deniz Feneri davasının dosyası ve mahkeme kararının istenmesi için Frankfurt Başkonsolosluğu’na yazının gönderildiğini açıkladı.


İlk dosyanın gelmesi, 2009’un Şubat ayını buldu. Almanca metin, daha sonra tercüme edilmeye başlandı, fakat tercümede yavaşlık vardı ve şubat ayında gelen dosya Mayıs ayında Türkçe’ye çevrildi. Çeviriden sonra bazı şüpheliler gözaltına alındı, Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) yolsuzluk yapıldığına dair kimi verilere ulaştı. MASAK, Deniz Feneri Derneği soruşturmasını yürüten Ankara Başsavcılığının talimatı ile soruşturmada adı geçen kişilerle ve şirketlerle ilgili raporunu 18 ay sonra tamamladı ve hesaplarda şüpheli hareketleri tespit etti.

2011’in Ocak ayında, Türkiye’den üç savcı belgeleri incelemek ve 12 kişinin ifadesini almak üzere Almanya’ya gitti. 6 Temmuz günü, RTÜK eski Başkanı Zahit Akman, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni İsmail Karahan, Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çelik ve Finans Müdürü Erdoğan Kara ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı ve ortaklarından Zekeriya Karaman gözaltına alındı.

Soruşturma sürecinde yaşanan ilginç bir gelişme, Mehmet Gürhan’ın kasasından Akif Beki ve Zahit Akman’ın da isminin yer aldığı Kanal 7 ve Deniz Feneri yöneticileriyle ortaklık belgesinin çıktığı iddiasıydı. Yeni Özgür Politika ve ANF’nin ulaştığı ilişkiler zincirinde, Erdoğan, Karaman ve Akman arasındaki yakın ilişkinin uzun bir süre öncesine dayandığı anlaşılırken Yeni Dünya İletişim A.Ş.’de birlikte iş yapan Karaman ve Akman’ın ayrıca İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre 5 Ocak 1999’da kurulan Nehir Medya Yayıncılık A.Ş.’de de yönetim kurulu üyeleri olarak yer aldıkları görülüyordu. Karaman ve Akman ile birlikte aynı şirkette yöneticilik yapan bir başka isim de eski İçişleri Bakanı, yeni Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay idi. Tayyip Erdoğan’ın eski basın danışmanı Akif Beki de, şirketin Ankara temsilcisi olarak görülüyordu.

O zamanki Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, özellikle CHP’nin “savcılara baskı yapılıyor” iddiası üzerine, “Falan ülkede, falan dernek yöneticileri suistimal yapmış. Bunun sorumlusu da sizsiniz diyorlar. Bana ne ya. Bana ne. Almanya’daki bir derneğin yöneticileri yanlış yapmışlarsa, yargılanmışlarsa, benim iktidarımdan buna ne?” açıklamasını yapmıştı. Fakat daha sonra, “Türkiye’deki uzantıları ciddiye aldıklarını” söylemişti.

AK Parti’nin Deniz Feneri ile ilgisi olduğu iddiaları ortaya dökülünce, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AK Parti’nin Deniz Feneri derneğinden para yardımı aldığı yönündeki iddialar üzerine soruşturma başlattı Soruşturmaya ilişkin dönemin Adalet Bakanı Şahin, “Endişemiz yok, hesabımız açık, yurt dışından da yardım almamız söz konusu değil”  derken, Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı ise “AK Parti ile dava arasında hiçbir alaka olmadığını herkes biliyor. Sanırım Başsavcı meraklı bir kişi” dedi.

Tartışmalar sürerken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Mehmet Gürhan’ın Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’a tüm işlerini takip etmesi için vekalet verdiğini açıkladı. Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği belge İstanbul 10. Noterliği’nde Mayıs 2007’de düzenlenmişti. Belgenin ortaya çıkması üzerine İstanbul 10. Noteri hakkında soruşturma başlatılmıştı.

AK Parti, CHP’nin dava dosyasını Almanya’dan rüşvetle satın aldığını iddia etmişti. Dönemin AK Parti Grup Başkanvekili Ergün, “Bu ilişkiler bize şunu göstermektedir ki CHP veya CHP’li bazı yetkililerle bazı Alman yetkililer arasında, Türkiye ve AK Parti aleyhine önemli bir işbirliği söz konusudur” demişti. AK Parti’liler ve AK Parti’ye yakın köşe yazarları, Deniz Feneri davasına dönük ilginin, “Ergenekon” ile ilgisi olduğunu ve Almanya’nın da Türkiye’deki Ergenekon’un tasfiyesine karşı harekete geçerek bazı çevrelerle ilişki kurduğunu ima etmişlerdi.

Soruşturmayı yürüten üç savcı, sanık avukatlarının HSYK’ya şikayeti sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 27 Ağustos 2011’de görevden alındı ve davanın 22 Kasım 2011’de görülen duruşmasında Karaman ve Akman’ın da aralarında olduğu altı sanık tahliye edildi.

Ancak 13 Mayıs 2015’te karara bağlanan davada, mahkeme 20 sanıktan hiçbirine ceza vermedi. Almanya’da Deniz Feneri e.V derneğinin devredildiği Alman kayyum heyeti, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak, ‘asıl failler‘ olarak görülen Zahid Akman ve Zekeriya Karaman dahil 20 sanık hakkında verilen beraat ve zamanaşımı kararına itiraz etti. Kayyum heyeti, gurbetçilerden bağış adı altında toplanan, ancak Türkiye’ye aktarılarak amaç dışı kullanıldığı iddia edilen derneğin 41 milyon avro parasının peşine düştü.

3.3. Vergi Cennetleri: Man Adası Olayı

3.3.1 Ne Olmuştu?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 28 Kasım 2017 tarihindeki CHP grup toplantısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eniştesi, kardeşi, oğlu, dünürü ve eski özel kalem müdürünün vergi cenneti olarak anılan Man Adası’ndaki bir şirkete milyonlarca dolar yolladığı iddiasında bulundu ve belgelerle birlikte süreci açıkladı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı Man Adası belgelerini açıklamasının ardından soruşturma başlattı. Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı dekontların gerçek olduğunu tespit eden savcılık, ‘kara para yoktur’ diyerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu, dünürü ve eniştesinin arasında bulunduğu beş şüpheli hakkında takipsizlik kararı verdi.

Şüphelilerin Man Adası’ndaki Bellway şirketine para göndermedikleri belirtilirken, bu şirketin Halk Bankası Galata Ticari Şubesi’nden 15 milyon doların şüphelilerin hesaplarına gönderildiği aktarıldı. Ancak soruşturmada, 15 milyon doların kaynağının araştırılmayıp, yani hangi ticari işlem sonucu kazanıldığının belirlenmeden, ‘kara para yoktur’ denilmesi dikkat çekti.

Kararda, 2011-2012’de aktarılan paralarla ilgili vergi cezasının beş yıllık zamanaşımı olduğuna işaret edildi.

3.4 Telefon Dolandırıcıları

AK Parti ile ülkede yaratılan korku iklimi telefon dolandırıcılığının yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Kendisini polis, savcı, hakim diye tanıtan ve karşı tarafı suçlayan kimseler ülkedeki her kesimden insanı kandırmış ve dolandırmıştır.

Özellikle son bir yılda telefonda kendisini polis olarak tanıtan kişilerin “FETÖ şüphelisisin” diyerek vatandaşları korkutup dolandırma vakaları artmıştır.

3.5. Ve Nihayet Çiftlik Bank Vurgunu

3.5.1 Ne Olmuştu?

Kurduğu sanal sistemle yüksek kar vaadi karşılığında vatandaşlardan para toplayan Çiftlik Bank önce Bursa’da olan şirket merkezini 23 Ekim’de İstanbul’a taşıdı.

Ardından şirketin sahibi Mehmet Aydın’ın şirketin 15 milyon TL sermayesine tek başına hakim olduğu ortaya çıktı. Aydın, 22 Aralık’ta elinde tuttuğu şirket hisselerini Fame Game Hayvancılık Sanayi isimli şirkete devretti. Bu şirketin sahibi olarak ise merkezi Kıbrıs’ta bulunan Famegame Software LTD görünüyor. Şirketin tek sahibi ve CEO’su olan Aydın’ın tüm hisseleri devretmesinin ardından yönetici müdürlüğü de bitmiş oldu.

İki yıl içinde yaklaşık 80 bin kişiden 500 milyon TL’den fazla para topladığı belirtilen Çiftlik Bank hakkında başlatılan soruşturmalar kapsamında şirket yöneticileri için yakalama kararı çıkartıldı. Çiftlik Bank CEO’su Mehmet Aydın sırra kadem basarken, Yönetim Kurulu Üyesi Cafer Çolak (35), İstanbul Üsküdar’daki evinde yakalandı. Yurtdışına kaçan Mehmet Aydın’ın eşi Sıla Aydın (20), savcılığa giderek teslim oldu.

Sakarya’nın Gevye ilçesinde emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen Cafer Çolak ve Sıla Aydın “nitelikli dolandırıcılık” suçundan tutuklandı. Eşinin Çiftlik Bank’ı tanımadığı biri ile 2016 yılında kurduğunu ifade eden Sıla Aydın, “İlk andan itibaren çok sayıda kişi yatırım yapmaya başlamış hatta ilk yatırımı 16 yaşında olan bir çocuğun 4 bin TL olarak yaptığını söylemişti. Bir şirket olmadığı için paralar Mehmet’in şahsi hesabına yatıyordu. Sonra birdenbire günlük 30 bin TL’ye yakın yatırım yapıldığına ben de şahit oldum” diye konuştu. Bu arada, paralarını geri alamayan çok sayıda, Çiftlik Bank üyesi de eylemlere başladı. Bursa’nın İnegöl ilçesinde Çiftlik Bank mağduru çiftçiler, şirketin Sunpurpaşa Mahallesi’ndeki tesislerini kamyonlarla bastı. Bölgeye sevk edilen jandarma ekipleri, güvenlik tedbirleri aldı. Ekipler, hayvanlarını geri almak isteyen çiftçileri uzaklaştırdı.

Yurtdışına milyonlarca lira aktardığı öne sürülen Aydın’ın Latin Amerika ülkesi Uruguay’a yerleştiği öne sürüldü. Arjantin ve Uruguay’da inşaat işleri yaptığı bildirilen Aydın’ın Uruguay vatandaşlığı elde ettiği de öğrenildi.

Konuyla ilgili düzenleme hazırladıklarını açıklayan Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci,  “Sadece Çiftlik Bank değil, 11 tane daha birbirine benzer, adeta bir saadet zinciri kuran ve temel mantığı da bir müşterinin bir başka müşteriyi getirerek birbirini finanse ettiği bir sistem oluşturuyorlar. Bu sistemin yanlışlarını, tüketiciyi ve vatandaşı mağdur eden yönünü ve cezai yönünü de düzenlemek lazım” dedi.

Çiftlik Bank’ın 2016-2017 arasında 77 bin 843 kişiden toplam 511.7 milyon TL topladığı, 62 bin 877 kişiye 398.3 milyon TL ödeme yaptığı öne sürüldü.
113.4 milyon liranın Kıbrıs’a aktarıldığı belirtilirken, farklı ödeme sistemlerinden yaklaşık 120 milyon liranın daha adaya gönderildiği ifade edildi.

3.5.2 Çiftlik Bank Olayındaki Skandallar

– Denetimsizlik

Çiftlik Bank olayı iktidarın denetimsizliğinin faturasının vatandaşlara kesilmesinin en açık örneklerinden birisidir. Uzmanların Çiftlik Bank hakkında defalarca  yaptığı ‘dolandırıcılık’ uyarısına rağmen, iktidarın konunun üzerine gitmemesi ve gereken denetlemeleri yapmaması mağduriyetleri bu noktaya taşımıştır. Yaşanan mağduriyette sadece Mehmet Aydın’ın değil iktidarın sorumluluğu ve hataları vardır. Denetimsizlik buradaki en büyük ihmallerden birisidir.

– Törenlere Katılan Bürokratlar ve Sanatçılar

Çiftlik Bank’ın törenlerine, tanıtımlarına bürokratlar ve sanatçılar katılmıştır. Yani AK Parti bir kere daha kandırılmış ve her defasında olduğu gibi kendisi kandırılırken vatandaşın da kandırılmasına engel olamamıştır. Bürokratların törenlere ve açılışlara katılması Çiftlik Bank’ın vatandaşların gözünde inandırıcılığını arttırmıştır.

– Devlet Desteği

Üye sayısı 500.000’e çıkan bu şirket vergi vermemek için merkezini Kuzey Kıbrıs’a taşımıştır. Akrabalarının vergi ödememesi için her yolu deneyen iktidar sahipleri, tıpkı Man Adası örneğinde olduğu gibi yolsuzluğu, rüşveti ve vergi kaçırmayı bu ülkede olağan hale getirmişlerdir. 2017’de bir projesinde “devletten yüzde 30 teşvik ve hibe kullandığını” duyuran Çiftlik Bank her anlamda devletin olanaklarını kullanmıştır.

– İhmaller Zinciri

Çiftlik Bank olayındaki ihmaller iktidarın vatandaşın dolandırılmasına karşı kayıtsız ve ilgisiz kaldığını göstermektedir. Olayın patlamış olmasına rağmen Çiftlik Bank’ın önündeki 34 araca vatandaş ihbarı üzerine el koyulmuştur. Sorumlular olaya kayıtsız kalırken, vatandaşlar tek tek kendi haklarını aramaya çalışmaktadır.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, “Ocak ayında biz ‘Çiftlik Bank’ta vatandaşlar kandırılıyor’ diye savcılığa dilekçe vermişiz” demiştir. Ocak ayında fark edilen bu olay üzerine harekete geçilmemesi ve bu dolandırıcılığın sürmesi belki de yaşanan ihmallerin en büyüğüdür.

İktidar sorumluluğunu yapmadıkça bu tür skandalların artacağı ise yeni dolandırıcılık haberleriyle kanıtlanır bir hal almaktadır. Çiftlik Bank’ın ardından bir vurgun haberi de Anadolu Farm isimli uygulamadan gelmiş, Kayseri merkezli bir firmanın bünyesinde bulunan Anadolu Farm’ın 44.000 üyeden bir yılda 200 milyon lira topladığı ortaya çıkmıştır.

– İnanç Sömürüsü

AK Parti, geçmişteki bunca dolandırıcılık olayından ders çıkarmamıştır. AK Parti vatandaşların dini inançlarını sömürüp onları da politik olarak “aldatırken”, Çiftlik Bank’ta tıpkı AK Parti gibi, insanların inançlarını sömürmüş, bunu yaparken de açıkça devleti ve imkanlarını kullanmıştır.

– Özürleri Kabahatlerinden Büyük

Kendisine muhalif olan herkesi tutuklamayı kendinde hak gören iktidar, Mehmet Aydın’ın kaçışına adeta göz yummuştur. Çiftlik Bank olayıyla ilgili bakanların yaptığı açıklamalar ihmali ve denetimsizliği kanıtlar niteliktedir. Özrü kabahatinden büyük açıklamalarla 77 bin kişinin kandırılmasında payları yokmuş gibi davranan iktidar sahipleri, 11 tane daha Çiftlik Bank benzeri kuruluş olduğu hiç çekinmeden söylemekte ama önlemi kimin alacağını, sorumluluğun kime ait olduğunu söyleyememektedirler.


Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, “Çiftlik Bank” benzeri 11 organizasyonun daha Türkiye’de faaliyet gösterdiğini açıklamıştır. Önlem alınmazsa o 11 organizasyon insanları dolandırmaya, Türkiye’yi kandırmaya devam edecektir.

Man Adası Belgeleri: Yargıya teslim etsen ne olur?


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.