Galatasaray ve Beşiktaş bugün kim bilir kaçıncı kez karşı karşıya gelecek. Bu tarihsel iki kulübün, tarihsel iki futbol takımının müsabakası bize bir kez daha gösterecek ki; Türkiye’de futbol bazı açılardan çok geriledi, kötüleşti ve çürüdü.
İki tarihi futbol şahsiyeti üzerinden giderek ne demek istediğimizi somutlamaya çalışalım.
Baba Hakkı ve Baba Gündüz Kılıç’tan günümüze
Beşiktaş kaptanı Hakkı Yeten (Baba Hakkı) ile Galatasaray’ın babası Gündüz Kılıç‘ın sahip olduğu o babalık sıfatındaki erdem, spor ahlakı, dürüstlük ve ilkeli duruş hala devam ediyor mu? Etti mi? Edecek mi?
Elbette hayır…
Çünkü o zamanların babalık sıfatı insani bir kariyer aşamasıydı, öncelikle adil ve dürüst olmayı gerektiriyordu.
Şimdilerin baba’lığı ise reis olmaktan, racon kesmekten, mafyöz ilişkilerden ve güç gösterilerinden ibaret bir çürüme göstergesidir.
Bakınız iki örnek:
Yıllar, yıllar önce Beşiktaş kaptanı Baba Hakkı (Hakkı Yeten), Beşiktaş galibiyeti ile biten bir Fenerbahçe maçının sonunda Fenerbahçeli sporcuların çok üzüldüklerini görünce; “Beyler mağlup olduğunuz için üzülmeyin, çünkü yenildiğiniz takım halkın içinden geliyor”… Derken üzülen halkın çocuklarını ancak yine halkın çocuklarının teselli edebileceğinin ve kardeşliğin muhteşem bir örneğini sergilemişti…
O zamanlar bu takımlar Halkın takımlarıydı çünkü… Halk için var olan takımlardı… Halk ile ilişkileri meta ve tüketici ilişkisine dayanmıyordu. Şimdi artık öyle değil. Taraftar ya tüketen ve tüketmek için para ödemesi gereken müşteri ya da fanatik ve lumpen taraftar grupları.. Elbette bazı grupları imtina ederek söylüyoruz bunları.. Ama genel olarak durum bu…
Peki, Baba Gündüz kendi takımı Galatasaray için nasıl bir tanımlama yapmıştı dersiniz?
Bakınız işte şöyle; “Galatasaray bir his takımıdır. Renklerine âşık birbirlerini seven futbolcuların takımıdır. Galatasaray feragat ve fedakârlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. Galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız kendini düşünenleri sevmez. Kısacası Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır”… Nasıl bir tanımlama? Sporu ve futbolu ve elbette bir kulübün varoluş nedenselliğini ifade edişteki felsefi, sosyolojik ve toplumculuk boyutlarına dikkat çekmeye gerek var mı?
Şimdi böyle kaptanlar var mı? Böyle “babalar” var mı? Şimdi böyle insanların top oynadığı ve başkanlık yaptığı kulüpler var mı?
Ticarileşen futbola elbette beraberinde bir çok iyi şeyi getirirken birçok güzel şeyi de yok etti. Ama her şeyi ticari futbola bağlamak da kolaycı bir yaklaşım oldu sanki…
Galiba futbolun ticarileşirken çekirge sürüsü gibi spora ve kulüplere ve ilgili kurumlara dadanan kasabalı dolandırıcı tüccarlar ile onlara çanak tutan ve birlikte iş tutan siyasilerin bu işe soyunmalarının bir sonucu ortaya çıkan “kasaba spor kulübü” zihniyeti bizi sporda ve futbolda buraya taşıdı..
Sonuçta futbolda geldiğimiz yer paranın egemenlik savaşında fetö’ler, reisler sarmalında gücü gücü yetene kaotik bir spor düzeni oldu…