İlişkilerde varsayımlara hayır, hayata evet!

İlişkilerde karşımızdaki insanın ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini bilemediğimiz için beynimiz kendince o an için en rahatlatıcı çıkarımda bulunur ve bizi de buna inandırır.

İlişkilerde varsayımlara hayır, hayata evet!

İlişkilerde varsayımlara hayır, hayata evet!

Geçtiğimiz hafta varsayımların ilişkiler üzerine etkilerini konuştuk. Sizlerden ilişkilerinizde varsayımlara ne kadar yer verdiğinizi düşünmenizi rica etmiştim. Konu hakkında düşünme fırsatınız oldu mu? Başkalarının ne düşündüğünü ya da hissettiğini bildiğinize inandığınız durumlar ile karşılaştınız mı? Ne gibi tepkiler verdiniz? Nasıl tepkiler aldınız?

Bu yazıda varsayımlara kapılmamızın altında yatabilecek nedenleri incelemek istiyorum. Her zaman olduğu gibi amacım aynayı size çevirerek, yaşadığınız olumsuz tecrübelerin çözümünü kendinizde bulmanızı sağlamak ve ilişkilerinize olumlu takviyeler yapmanıza yarayacak doneleri pratik etmenizi teşvik etmek.


Hatırlarsanız, varsayımların içinde bir gerçeklik payı olduğunu ve istemediğimiz bir durumla karşılaştığımız anlarda bu gerçeklerin arkasını kendi tahmin ve inançlarımız ile doldurduğumuzu söylemiştim. Bu davranışın da hem kendimize hem de çevremize son derece olumsuz yansımaları olabileceğini belirtmiştim.

Varsayımlarımız her zaman negatif yönde olmayabilir tabii ki

Örneğin, sevgilimizin evinde karşı cins için alınmış bir hediye bulsak bazılarımız bunu bir güven sorunu haline getirerek aldatılma şüphesi içine girer, bazılarımız ise bu hediyeyi kendilerine sürpriz olarak düşünülmüş fakat vaktinden önce keşfedilmiş bir sevgi ibaresi olarak algılar.

Sizin için bunlardan hangisi geçerli?

Sevgiliniz, aileniz ya da arkadaşlarınız ile ilgili herhangi bir sorun ya da belirsizlikle karşılaştığınızda varsayımlarınız genelde negatif mi yoksa pozitif mi oluyor? Bu noktada ikisi arasında çok da bir fark bulunmadığını belirtmek zorundayım. Tabii ki ağırlıklı olarak hangi tarafta yer aldığımız bize karakterimiz ve hayata bakışımız ile ilgili bilgiler verir. Fakat günün sonunda olumlu ya da olumsuz, fiziksel gerçekler dışında duruma yüklediğimiz her anlam bizi kendi perspektifimiz doğrultusunda gerçeklikten uzak bir noktaya taşır. Asıl odaklanmamız gereken buna nasıl engel olabileceğimizdir.

Ruh halimiz bir başkasının insafına kalmış gibi hissedince, içimizdeki kontrolcülük ortaya çıkar.
Ruh halimiz bir başkasının insafına kalmış gibi hissedince, içimizdeki kontrolcülük ortaya çıkar.

Kontrolcülük ve Savunma Mekanizmaları

Bir davranışı ya da düşünce biçimini dönüştürmenin en etkili yollarından bir tanesi bunu neden yaptığımızı anlamaktan geçer. Varsayımsal düşünceyi ele aldığımızda, bunun altında yatan temel sebeplerden bir tanesinin kontrolcülük olduğunu söyleyebilirim. İçimizde bulunan, olayları ve insanları kontrol etme dürtüsü, belirsizlik ile karşılaştığımızda derin bir panik hissiyatı yaratır. Karşımızdaki insanın ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini bilemediğimiz için beynimiz kendince o an için en rahatlatıcı çıkarımda bulunur ve bizi de buna inandırır.


Örneğin, sevgilimiz bizi aramadığında aklımızda onlarca soru belirir. Egomuz da haksızlığa uğradığını ya da ortada bize yapılmaması gereken bir davranışın olduğunu savunur. Bu durumda tepkilerimiz ya da ruh halimiz, tamamen karşımızdaki insanın insafına kalmış, dolayısı ile kontrol bizden çıkmış gibi hissederiz. Kontrolü tekrar ele almak için de “Aramadı, çünkü beni artık eskisi kadar önemsemiyor.” gibi bir varsayımda bulunuruz ve en azından belirsizlik durumuna bir son vermiş oluruz. Kendi egomuzun yarattığı bir hikayeye inanırız ve kontrolü tekrar ele alırız.

Varsayımlarda bulunmamızın bir diğer nedeni ise olası acılardan ya da kalp kırıklıklarından kendimizi korumak istememizdir.

Karşımızdaki insanın ne düşündüğünü ya da hissettiğini bildiğimize kendimizi inandırarak, onlardan gelebilecek olan her türlü olumsuzluğa karşı önlem almış oluruz. Hoşlandığımız kişi ilk buluşmamızı ertelediğinde “Zaten benden çok da etkilenmemişti, vazgeçti, kibarca kaçmaya çalışıyor şimdi.” gibi bir varsayımda bulunduğumuzda, bu kötü sona kendimizi hazırlamış ve olur da bu kişi gerçekten de buluşmamızı iptal ederse en azından haklı çıkmış oluruz. Ortada herhangi bir sürpriz kalmadığı için de daha az inciniriz, daha az kırılırız.

Bu nedenler size tanıdık geliyor mu? İlişkilerinize ve varsayımlarınıza göz attığınızda buna benzer sebep-sonuç bağlantıları kurabiliyor musunuz?

ilişkilerde

İlişkilerde kendimizi korumak adına nelerden vazgeçiyoruz?

Kendinizi korumaya çalışmanız son derece doğal bir davranış, sizi anlıyorum. Kim bilir bugüne kadar başınızdan ne gibi kötü tecrübeler, acılar ve hayal kırıklıkları geçti. Fakat şunu da çok net bilmenizi isterim ki, varsayımlarla kendimizi korumaya çalışırken kötüyü bloke ettiğimiz gibi iyiyi de bloke etmiş oluyoruz. Kendimizi varsayımlarla dışarıya kapattığımızda, karşımızdaki insanı maça 1-0 yenik başlatmış oluyoruz ve onları savunma yapmaya zorluyoruz. Bunu sözlerimizle yapmasak bile enerjimizle, vücut dilimizle yapıyoruz.

Her şeyi bildiğinize inandığınız bir dünyada, dışarıya kapalı, en kötü tahminlerinizde bile haklı çıktığınız bir şekilde, ne güzel ne de kötü hiç bir yeniliği tecrübe etmeden mi yaşamak istersiniz? Yoksa belirsizlikler ile barışarak, gerçekleri olduğu gibi kabul ederek, iyi ya da kötü her türlü tecrübeye kendinizi açarak yaşamayı mı?

İnanın aradaki fark bu kadar büyük ve keskin. Tercih sizin.


Hepinize gelişim ve sorgulama dolu bir hafta diliyorum. Kendinize iyi davranın.

İlişkide varsayımlar hakkındaki gerçekler