Ülkemizde ve dünyada erkeklerde en sık görülen kanser türü olan akciğer kanseri, akciğer hücrelerinin anormal hale gelmesi ve kontrolsüz çoğalmasıyla oluşuyor. Sigara içilmesi kadar pasif içicilik de akciğer kanseri nedenleri arasında ön sırada!
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Çiçin, akciğer kanseri hastalığı öncesi dönemin önemine ve yeni nesil tedavi yöntemlerine dikkat çekti.
Günümüzde erkeklerin en sık yakalandığı, kadınlarda ise en sık görülen ilk beş kanser türünden biri olan ‘akciğer kanserinin’ başlıca nedeni olarak sigara gösteriliyor.
Pasif içicilik akciğer kanserine neden oluyor!
Tüm nedenler arasında; pasif içicilik yani sigaranın içilmediği halde dumanına maruz kalmak yüzde seksen beş ile en ön sırada iken; asbest, radon gazı, çevre kirliliği ve rastlantısal olarak ortaya çıkması ise diğer nedenler arasında yer alıyor.
Akciğer kanserinin, erken tanının en zor olduğu kanser türlerinden biri olduğunu belirten Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Çiçin, bu nedenle, korunmanın erken tanıdan çok daha önemli olduğunu vurguladı. Korunmak için en etkin, kesin, hatta tek yolun sigara içmemek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Çiçin, bununla birlikte rutin yıllık sağlık kontrollerinin erken tanı ihtimalini artırabildiğine değindi.
Yılda bir Toraks BT akciğer taraması yapılmalı!
Prof. Dr. Çiçin konuyla ilgili olarak “Yüksek sigara içici ve yüksek riskli hastalarda yıllık tomografi taraması ya da kandaki tümör hücre, DNA veya başka hücre parçalarının araştırılması, erken tanı için kullanılabilecek, ancak yaygınlaşması için ek gelişmelere ihtiyaç duyulan tarama yöntemleri olarak kalmıştır. Hastaların şikayetlerini ertelemeden doktora başvurmaları erken tanıya önemli katkı sağlayacaktır.” şeklinde konuştu.
“Akciğer kanserinde tanı koymak güçtür.”
Fark edilmesi zaman alan ve sinsi bir şekilde ilerleyen akciğer kanseri, sürekli nefes darlığı ve hırıltılı solunum, geçmeyen ve giderek artan öksürük, kanlı balgam, iştah ve kilo kaybı, göğüs, sırt, omuz, kürek kemiği, kol ve bacak ağrısı, ses kısıklığı, yutma güçlüğü gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Akciğer kanserinde tanı koymanın zor olduğunu belirten Prof. Dr. İrfan Çiçin açıklamalarında şu noktalara değindi:
“Öncelikle hastanın şikayetlerinin değerlendirilmesi, muayene ve elde edilen bulgular sonucu talep edilen radyolojik görüntüleme yöntemleri ile akciğerlerde kanser kitlesi saptanır. İkinci aşamada ise mutlaka bu kitleden balgam, bronkoskopi, göğüs duvarından girilerek biyopsi, mediastinoskopi, akciğerde oluşan sıvı ya da akciğer zarından biyopsi gibi ve bunlar yeterli olmazsa laparoskopik ya da açık biyopsi ile biyopsi alınarak doku tanısı konur.
Biyopsilerle yaralı dokuya ulaşmanın en sık sorun olduğu kanserlerden biri akciğer kanseridir.
Bununla birlikte hastaların korku ve endişeleri de bazen biyopsi süreçlerini aksatmaktadır. Son yıllardaki gelişmelerle, artık kanser tanısı koymak yeterli olmamaktadır. Tek bir kanser tipinin, moleküler özelliklerine göre onlarca alt tipi olabilmektedir ve tanı merkezlerinin bunları saptayabilecek kapasitede olması da önemli gerekliliklerden biridir. Böylece en doğru ve uygun tanının hızlıca koyulması hastaların tek bir ilaçla yıllarca sorunsuz yaşamasını sağlayabilmektedir. Bu kapasiteye sahip olmayan merkezlerden eksik özellikte tanıların gelmesi, hastaların en uygun tedaviyi almasına ya da gecikmesine neden olabilmektedir.
Çok sayıda alt tiplerin olması ve bunların saptanabilmesi klasik yöntemlerle zaman alabilmekte ve bazen zor alınan küçük biyopsiler birçok testin çalışmasına olanak vermemektedir.Son yıllarda hem kandan hem de dokudan çok sayıda alt tipin tanısının konmasını sağlayan yöntemler ortaya çıkmıştır.”
“Tanıda zaman kaybının aşılabilmesi için artık yeni nesli gelişmeler mevcut.”
Akciğer kanserlerinin küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri olarak ikiye ayrıldığını ve her iki tipte de tedavinin belirgin farklılıklar içerdiğini belirten Prof. Dr. İrfan Çiçin, ülkemizdeki ve dünyadaki yeni nesil tedaviler hakkında da önemli bilgiler verdi.
Son 10 yılda küçük hücreli dışı akciğer kanserlerini (KHDAK) yassı hücreli ve yassı hücreli olmayan olarak iki alt gruba ayırdıklarını belirten Çiçin, “Bu ayrımda hem tümör hücresinin özellikleri hem de tedavilerdeki çok belirgin farklılıklar rol oynamaktadır. Yassı hücreli akciğer kanserini klasik kemoterapi ve son yıllarda immunoterapilerle tedavi ederken; yassı hücreler olmayan küçük hücreli dışı akciğer kanserini moleküler alt tiplerin göre kemoterapi, immunoterapi ve hedefe yönelik tedavilerle çok daha etkin ve tabletlerle dahi tedavi edebilmekteyiz.
Yeni nesil dizileme (next generation sequencing-NGS) yöntemi ile dokudan, zaman zaman kandan kanser hücrelerinin çok sayıda moleküler özellikleri aynı anda çalışılabilmekte ve hastanın çeşitli tedavi seçeneklerinden en uygun olanına erkenden ulaşmasına olanak sağlanabilmektedir. Yeni nesil dizileme yöntemi hem dünyada hem de ülkemizde yapılmakla birlikte ülkemizde yeni yeni yaygınlaşmaktadır ve daha da yaygınlaşmalıdır.” dedi.