Türk futbolu haykırmalı, haykıracak nefesi kaldıysa

Kalpleri futbol sevgisiyle çarpan milyonlarca futbolsever Mart ayından bu yana kin ve şiddet dolu sahnelere tanık oldu. Nefret ve kavga daha ne kadar sürecek? Türk futbolu zorlukla nefes alabiliyor.

Türk futbolu haykırmalı, haykıracak nefesi kaldıysa

Türk futbolu haykırmalı, haykıracak nefesi kaldıysa

2018 PyeongChang Kış Olimpiyatları’nda dünya tarihine geçen çok önemli bir gelişmeye tanık olduk. Kore Savaşı sonucunda Güney Kore ve Kuzey Kore olarak ikiye bölünüp 60 yılı aşkın bir süre boyunca iyi ayrı ülkede yaşayan Kore halkı olimpiyat takımlarını tek bayrak altında birleştirerek Kış Olimpiyatları’na ‘Kore’ adıyla katıldı. Yıllarca birbirlerini düşman olarak gören iki ülke olimpiyat ateşinin verdiği güvenle olumlu adımlar atmayı sürdürerek dostluğa kavuştu. Aslında, Kore Yarımadası’nda yaşananlar sporun birleştirici gücüne ilişkin örneklerden yalnızca bir tanesidir. Dünya tarihinde bu tip örneklerin sayısı o kadar fazladır ki yazıya dökmeye kalksanız kitaplara sığmaz.

Spor denince çağdaş bir ülkede ilk akla gelen kavramlardan bazılarını hızla sıralayalım. Sportmenlik, barış, sevgi, takım ruhu, saygı, rekabet, başarma, zafer… Türk futbolunun bugünkü durumuna baktığımızda dünya değerlerinin tam tersi yönünde geriye doğru gittiğimizi görüyoruz. Futbol dünyamız sporun anlamını unutmuş, kin ve kavga ile donanmış bir çevrinti içerisinde sıkışıp kalmış durumda. Türk futbolu bilinçsiz bir şekilde, kendi sonunu hazırlıyor sanki. Mart ayından bu yana gerçekleşen acı olaylar ve spor adamları ile bazı seyirciler tarafından bu olaylara gösterilen tepkiler endişe doğuran boyutlara ulaştı.


Bir yarı final maçı için bu kadar gürültüye ne gerek var?

Şubat ayında Fenerbahçe ile Beşiktaş’ın Türk futbolunun ikinci büyük şampiyonası olan Türkiye Kupası’nda eşleşmesi futbolseverlerde tatlı bir heyecan doğurdu. Kupa yarı finali heyecanına derbi coşkusunun da eklenmesi spor dünyamıza enerji katmıştı. 01 Mart’ta oynanan ilk maç oldukça çetin bir mücadeleye sahne oldu. Kırmızı kartlar havada uçuştu, dört gol atıldı, 2-2 berabere biten maç futbol dünyamızın tansiyonunu yükseltti. İkinci maçı heyecanla beklemeye başladık.

şenol güneş yaralanması

Bir futbolsever olarak yarı finalin ikinci maçı 19 Nisan 2018 tarihinde, Ülker Stadyumu’nda oynandı demeyi çok isterdim ama ne yazık ki diyemiyorum. Nedenini sizler de biliyorsunuz, tribünlerden sahaya yabancı madde atılması sonucunda meydana gelen olaylar nedeniyle maç yarıda kaldı. Aslında, maçın yarıda kalması için hiçbir neden yoktu. İki takım futbolcuları sahada kurallara uygun bir şekilde top oynuyor, maç tatil edildiği sırada ev sahibi Fenerbahçe tur atlama avantajını elinde tutuyordu.


Son yıllarda görmeye alıştığımız kabus bir kere daha yüreğimizi ağzımıza getirdi, tribün terörü nedeniyle maç tatil edildi. Maçın tatil edilmesi sonrasında Türkiye Futbol Federasyonu noktayı koydu ve 57. dakikadan itibaren maçın kaldığı yerden seyircisiz olarak devam etmesine karar verdi. Bu karara tepki olarak Beşiktaş camiası maça çıkmama kararı aldı, 03 Mayıs’ta Ülker Stadyumu’na gelmedi, Fenerbahçe maçı 3-0 hükmen kazanarak finale yükseldi.

Son üç ayın resmini çizelim… Futbol keyfi bunun neresinde?

Türkiye Futbol Federasyonu’nun kararının doğru olup olmadığı tartışılabilir ve birbirinden farklı birçok görüş ortaya sürülebilir. Ama, şu bir gerçek ki Türkiye Futbol Federasyonu krizi yönetmekte yetersiz kaldı. Dünyaca ünlü iki büyük kulübün arasındaki derbi maç futbol dışı olaylar ile gündeme oturdu. Futbol yöneticileri, futbol adamları ve futbolseverler kenetlenip futbol terörüne karşı hep beraber mücadele vermeleri gerekirken gerginliği daha fazla arttıran suçlayıcı demeçler verildi, sosyal medyada photoshop’lu fotoğraflar yayınlanarak şiddet yok sayıldı, fanatik web sayfalarında küfür kıyamet mesajlar yazıldı. Ve sonuçta, kazanan da kaybeden de mutlu olmadı.

Ne yazık ki yaptıklarımız nedeniyle spor dünyası tarafından ayıplandığımızın farkında değiliz. 

Arjantin, İngiltere, İtalya, Brezilya, Almanya, İspanya gibi birçok ülkede tüm dünya tarafından izlenen büyük maçlar unutulmaz golleri, çekişmeli skorları, büyük yıldızların sanatsal hareketleriyle gündeme gelirken Türk futbolu şiddet ve gürültü ile anılmakta. Gelişmiş ülkelerde 60.000 seyirci kapasiteli stadyumlar dolup taşarken Süper Lig 13.000 seyirci ortalamasıyla oynuyor ve bu sayı medyamız tarafından övünçle sunuluyor.

Futbol dünyamız karanlıkta olduğunun farkında değil.


Futbolseverlerimizin Türk futbolundan yaka silkip yabancı liglere odaklı bir futbol kültürüne doğru evrileceğinden endişe ediyorum. Keyif almadığı takdirde bir insan için futbol maçı seyretmenin hiçbir anlamı yoktur. Bu şekilde devam edildiği takdirde futbolseverler Türk futbolundan bir daha geri dönmemek üzere yüz çevirirler. Bir şeyden hepimiz emin olalım, Türk futbolunu kaybediyoruz ve geç olmadan kendimize gelmeliyiz. Kurtuluş reçetemizde yazılı olan tek ilaç, olimpiyat ruhudur. Futbol, her şeyden önce bir spor dalıdır ve temelinde sportmenlik (fair play) vardır. Futbol adamlarımızı ve futbolseverlerimizi futbolun ruhunu anlayıp sportmenliğin tadına varmaya özendirmeliyiz.

Arda Turan, Emre Belözoğlu ve diğerleri


Koray Erdivanlı
1975 yılında İstanbul’da doğdu. 1993 yılında Özel Işık Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi (Fransızca) bölümünden lisans derecesi aldı. Western Michigan University ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde MBA dalında yüksek lisans yaptı. 2021 yılında Hacıbektaş Belediyesi tarafından düzenlenen kısa öykü yarışmasında 'Üç Öğüt' adlı öyküsüyle birincilik ödülü; 2022 yılında 25. OŞYAD Geleneksel Şiir Yarışması'nda 'Gurbet' adlı şiiriyle özendirme ödülü kazandı. 2022 yılında 'Yeşil Güller' adlı öykü kitabı ve 'Öfkeli Dargınlık' adlı tiyatro oyunu, 2023 yılında 'Dantelli Tuzak' adlı romanı yayınlandı. Başlıca uğraşlarından biri olan filateli alanında 'Çanakkale Savaşı' ve 'İbn-i Sina' temalı koleksiyonlarıyla beş madalya kazandı. Özel sektörde insan kaynakları alanında yönetici olarak çalışmaktadır. Tarih, spor, sinema ve müzik başlıca ilgi alanları arasındadır.