Bir zamanlar dünya parası olan altın geçmişte yaşanan bir ekonomik krizin ardından yerini dolara bıraktı. Bu dönüşüm büyük bir devalüasyon sonucu oldu. Türk insanı o günden beri finansal krizlerde hep dolar fiyatlarını takip eder oldu.
Altın yataklarının kaynağı
5 milyar yıldan çok daha eski zamanlarda evrenin çok uzaklarında patlayan bir yıldızdan uzaya savrulan altın partikülleri 120 milyon km/saat hızla uzay boşluğunun en ücra noktalarına kadar ulaştı. Savrulan altın bulutu, yeni oluşmakta olan ve henüz gaz ve toz bulutu halindeki gezegenimizin içine karıştı.
İşte bu altın tozları soğuma ve kıtaların oluşma safhasında tamamen tesadüf eseri Güney Afrika, Çin, Peru ve ABD’nin batı kıyısı gibi bazı bölgelerde yoğunlaşarak zengin altın yataklarını oluşturdu. Bu talihli ülkelerden bazıları bugün zenginken bazıları meteliğe kurşun atmaktadır.
Bunun birçok tarihsel, sosyolojik nedenleri olmakla birlikte asıl problemin yönetimsel başarısızlıklar olduğu açıkça görülmektedir. Tıpkı dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip Venezuela halkının aldığı gıda maddelerinin fiyatının bir kısmını Chavez döneminde devlet üstlenirken, aynı halkın Maduro döneminde asgari ücretle ancak bir hamburger alabilecek hale gelmesi gibi. Bu olsa olsa yönetimsel kabiliyet eksikliğidir.
Altın neden değerlidir?
Tarih boyunca bugüne kadar çıkarılan altın miktarı 160.000 ton civarındadır ve bu ancak iki olimpik yüzme havuzunu dolduracak kadardır. Nehir yataklarına ve kayaların içlerine kadar sızan bu değerli maden antik çağlardan bu yana para birimi olarak kullanılmaktadır.
118 element içinde bakırın yada gümüşün değil de sadece altının değerli maden olarak kabul edilmesinin ve para birimi olarak kullanılmasının sebebi nedir?
Yeryüzünde sıvı, katı ve gaz halinde 118 element vardır. Oda sıcaklığında bunların 11’i gaz, 6’sı sıvı halde bulunur. Paranızın odada otururken cebinizden uçup gitmesi ya da cebinizi ıslatmasını istemeyeceğinize göre bu 17 elementin para olarak kullanılması mümkün değildir.
Bu durumda geriye 101 katı element kalıyor. Bunlardan zehirli olanlarını, başka elementlerle kolay etkileşime girenlerini, kaybolup gidenlerini, paslananlarını, renksiz olup fark edilememe riski taşıyanlarını, patlayıcı ve tehlikeli olanlarını, radyoaktif olup kanser yapma riski taşıyanlarını, tabiatta para kıtlığı yaratacak derecede çok çok az bulunanlarını yada parayı değersizleştirecek kadar çok bol bulunanlarını, kolaylıkla kandırılmaya yol açacak kadar birbirlerine tıpa tıp benzeyenlerini, çok sert ve dayanıklı olması nedeniyle işlenmesi zor olanlarını, cepte taşınamayacak kadar ağır yada gözle görülemeyecek kadar küçük olanlarını çıkardığımızda geriye kala kala bir tek altın kalıyor.
Sayılan bu bir çok özelliğinin yanı sıra adaletli şekilde az bulunuyor olması ve hele hele o eşsiz göz alıcı sarı renkteki parlaklığını hiç kaybetmemesi altını değerli maden konumuna getirmektedir.
Altının dünya borsalarındaki geleneksel ağırlık birimi ons’tur. 1 ons, 31 gram saf altına karşılık gelmektedir. 1 külçe altın da 12 kilogramdır. Bu hesaba göre; Amerikan filmlerinde soyguncuların tek elle kaldırdıkları ve koşarak taşıdıkları külçe altınlarla dolu çuvalların ağırlığı neredeyse 1 tonu bulmaktadır. İşte size realiteden uzak, gişe hasılatına odaklı Hollywood filmlerinden soğumanız için bir sebep daha…
Konuyu fazla dağıtmadan devam edelim…
Altının yerini doların alması
1971 yılına kadar altın dünya parası olarak işlem görmektedir. Altının bu kadar değerli olmasına rağmen para birimi olarak yerini dolara bırakması ise Başkan Nixon dönemine rastlamaktadır.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte müttefikler birbirleriyle olan ticari ilişkilerini geliştirebilmek için piyasadaki bütün paraları altına sabitlemişler ve sahip oldukları altın rezervi kadar banknot basmakla yükümlü oldukları konusunda anlaşmışlardır.
Bu düzen Vietnam Savaşı’na kadar problemsiz sürmüştür. Ancak ABD’nin Uzak Doğu’da girdiği bu uzun savaş nedeniyle harcamalarının artması, altın rezervlerinin savaş harcamaları nedeniyle hızla erimesi ve altın kaynaklarının ekonominin durumuna değil, maden ocaklarındaki stoklara bağlı olması; hükümeti karşılıksız dolar basmak zorunda bırakmıştır. Bir yandan büyük bir üretim kapasitesine sahip olup bütün dünya piyasalarına mal ihraç eden diğer yandan harcamalarını karşılamak için karşılıksız dolar basan ABD, parasını %10 devalüe etmek zorunda kaldı. Böylece dolar değer kaybederken, altın yükselişe geçti ve 1971 yılına gelindiğinde 1 ons altın 70 dolara kadar çıktı.
Her zaman olduğu gibi yine ekonomik olarak güçlü olanın dediği oldu. Nixon doların altına çevrilebilirliğine son verdiğini, bundan sonra sattığı malların karşılığının kendisine dolar olarak ödenmesini istedi. Üstelik bu kararı tek başına aldı. Bir yandan büyük ihracat rakamları diğer yandan ihraç ettiği mallara karşılık dolar talebinde bulunması piyasalarda doları cazip kıldı; piyasalar da zaten dolara boğulmuştu. Bolluğun cazibesi, rakipsizliğin kibrini sildi. Artık kimsenin kasasındaki dolarları yakacak, onları çöpe atacak hali yoktu. Bugün ise artık dünya merkez bankalarındaki rezervlerin yarısı dolardan oluşmaktadır ve dünya ticaretinin %70’i dolarla yapılır hale gelmiştir.