İstanbul Bilgi Üniversitesi, Londra Üniversitesi’nin dünya çapında yürüttüğü “Öncü Kadınlar Kampanyası”na katılarak, eğitim ve iş hayatında toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunu tartışmaya açtı.
Konferansın konuk konuşmacısı Ernst & Young Türkiye Denetim Hizmetleri Bölüm Başkanı Dilek Çilingir Köstem, iş dünyasında yaşanan eşitsizliği vurguladı ve “Dünyanın en büyük 200 şirketinin yönetim kurulunda bile 85 erkeğe karşılık sadece 15 kadın yer alıyor” dedi
Londra Üniversitesi işbirliğiyle İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde “İşyerinde ve Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği” başlığıyla düzenlenen konferansın konuk konuşmacısı Ernst & Young Türkiye Denetim Hizmetleri Bölüm Başkanı Dilek Çilingir Köstem, Türkiye ve dünyada iş hayatında kadınların nerede olduğunu sorgulayan bir sunum gerçekleştirdi.
Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı düşük
Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinde 141 ülke arasında 131’inci sırada yer aldığı bilgisini veren Köstem, “Kadınların iş gücüne katılımında OECD ülkeleri arasında yüzde 34’lük oranla en düşük seviyedeyiz.”
“Ülkemizde umut vadeden uygulamalar var, gelecekle ilgili karamsar değiliz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği sadece ülkemizin değil gelişmiş ülkeler dahil tüm dünyanın sorunu.”
“Dünyada 7,4 milyar insan; 102 erkeğe karşılık 100 kadın var. Toplam iş gücünde ise 61 erkeğe karşılık 39 kadın yer alıyor. Kariyer piramidi yükseldikçe bu oran hızla düşüyor” dedi.
İş hayatındaki engelleri aşabilmek için önerilerini sıralayan Köstem, “Üst yönetim kararlılığı ve tüm kademelerde farkındalığın arttırılması, kadın lider yetiştirmek için farkındalık eğitimleri, mentorluk ve liderlik programları verilmesi, kadınlara yönelik ön yargıların önüne geçilmesi, işe alım süreçlerinde fırsat eşitliğine özen gösterilmesi ve eşitsizliğin olduğu iş alanlarının gözden geçirilerek, düzenli iletişim ve metriklerle durum takibi yapmanın” önemine vurgu yaptı.
“Eşit miyiz?”
Konferans kapsamında düzenlenen “Eşit miyiz?” başlıklı panelde İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Itır Erhart, Doç. Dr. Başak Uçanok Tan ve Doç. Dr. Yelda Yücel Türkiye’de çalışan kadın temsilleri, iş hayatında eşitlik, istihdam ve meslek seçimi konularını masaya yatırdı.
Türkiye’de çalışan kadın temsillerini televizyon dizilerinden örneklerle açıklayan Doç. Dr. Itır Erhart, kadına biçilen rolün öncelikle “annelik” olduğunu ve toplumda kadınlardan hem iş hayatında hem de özel alanda yüksek bir beklentinin söz konusu olduğunu ifade etti.
“Çalışan kadın temsilleri incelendiğinde beyaz gömlek, rahatsız bir takım elbise ve topuklu ayakkabı giyen bir profil görüyoruz.
“Televizyon dizilerinde, sinema filmlerinde ve medyada çalışan kadın stereotipleri hegemonik erkeklik performansı sergileyen ya da kadınlıkla ilgili kalıp yargıları yeniden üreten, dedikoducu, sürekli telefonda konuşan, her yaşadığını tüm çalışma arkadaşlarına anlatan, ispiyoncu, çöpçatan, tüm kazancını kıyafete yatıran veya sürekli atıştıran ancak hep diyette olan kadın olarak karşımıza çıkıyor” diyen Erhart, senaryoların, haberlerin ve reklam metinlerinin toplumsal cinsiyet perspektifinden değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Dünya genelinde, kadınlar siyasi arenada 4’te 1 oranında temsil ediliyorlar
Doç. Dr. Başak Uçanok Tan, 2017 Dünya Ekonomik Forumu verilerine göre, küresel cinsiyet ayrımının yüzde 68 oranında olduğunu belirterek, “Dünya genelinde kadınlar siyasi arenada 4’te 1 oranında temsile sahip. UNDP’nin 2016 İnsani Gelişmişlik Raporu’na göre Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadın koltuk oranı yüzde 14, 6 ile 155 ülkenin ortalamasının altında yer alıyor” dedi.
Toplumu inşa eden kritik gruplar nezdinde kadınların temsil oranları hakkında bilgi veren Uçanok Tan, kadınların bakanlık pozisyonlarında yüzde 3,4; kıdemli devlet memuru statüsünde yüzde 8,8; özel sektör yönetim kurullarında ise yüzde 11,9 oranında temsil edildiğini söyledi.
Uçanok Tan,”Ücret eşitsizliği oranları dikkate alındığında, çoğu OECD ülkesinde kadın ve erkek arasındaki ücret farklılıklarının kapanmasının yaklaşık 50 yılı alacağı öngörülüyor. TÜİK verileri de eşit eğitim seviyesine sahip kadın ve erkek çalışanlar arasında erkekler lehine bir ücret farklılığı olduğunu destekliyor.”
“Eğitim seviyesi arttıkça ücret eşitsizliğinin düşmesi beklenirken, Türkiye’de lise eğitim seviyesinde cinsiyete dayalı ücret farklılığı yüzde 10’dan, yüksekokul ve üzeri eğitim seviyesinde yüzde 22’ye çıkıyor.
Bu tablo, bize ücret eşitsizliğinin eğitim seviyesi ile açıklanamayacağını, ardında kadın ve erkek emeğine atfedilen değere dair ön kabullerin olduğunu gösteriyor” açıklamasında bulundu.
Kadınlar hangi fakültelerde daha yoğun, mezuniyet sonrası iş bulma oranları ne?
İşgücü piyasalarında kadınların çoklu engellerle ve eşitsizliklerle karşı karşıya olduğunu anlatan Doç Dr. Yelda Yücel, Türkiye’de genç nüfus ve genç kadınlar söz konusu olduğunda bu eşitsizliklerin çok daha şiddetli tezahür ettiğini anlattı.
Eğitimin iş gücüne katılımda ve sonrasında ortalamanın üzerinde gelir elde etmede kadınlar için anahtar niteliğinde olduğunu söyleyen Yücel; üniversitelerin işgücü piyasalarındaki katmanlı yapıya uygun olarak, fakülteler ve bölümler temelinde kadın erkek yoğunluğu açısından ayrıştığını anlattı.
Yücel, İstanbul Bilgi Üniversitesi verilerinden örneklerle “Kadınların, sadece kendilerinin yoğun olduğu bölümlerde değil; erkeklerin yoğun olduğu bölümlerde de başarılı olduğunu ve burs alma oranlarının en az erkeklerle eşit veya onlardan yüksek gerçekleştiğini” ifade etti.
Başarı oranlarındaki farka rağmen, mezuniyet sonrasında kadın öğrencilerin erkek öğrencilere göre iş bulmada daha dezavantajlı konumuna işaret eden Yücel, üniversitelerin burs mekanizmalarıyla kadınları “erkek işi” olarak kabul edilen alanlara çekmeyi teşvik edebileceğini ifade etti.
Üniversitelerin İşkur, sendikalar, işveren ve emek örgütleriyle birlikte çalışarak, mezuniyet sonrasında kadınların emek talebi ve arzını buluşturmada etkin rol oynayabileceğini dile getiren Yücel, üniversitelerde cinsiyet eşitliği birimlerinin kurulmasını gerektiğini söyledi.