Bir ülkede ünlü, popüler, “güçlü” ve bağlantıları olan kişiler “ayrıcalıklı” bir yaşam sürüyorlarsa o ülke eşitsizlikler ülkesidir…
Diyelim ki;
Popüler değilsiniz.
İktidara yakın da değilsiniz.
Önemli mevkilerde “görevi ve ağırlığı” olan tanıdıklarınız falan da yok… Sıradan bir vatandaşsınız yani…
Hiç normal değil ama olsun. Normal ve sıradan bir vatandaş olarak bir gece, bir barda arkadaşlarınızla eğleniyorsunuz. Bir kadını “evli olmasan seni kaçırmazdım”, “çok güzelsin” gibi söz ve bakışlar ile taciz ettiniz.
Taciz ettiğiniz kadının eşi de haliyle size tepki gösterdi. Ama lakin siz durdurulamaz bir kişiliksiniz ve kadının kocasının suratına da bir kafa atıp, ağzını burnunu dağıttınız.
Kafanız iyi ve mutlaka racon keseceksiniz. Pisliğinizi pislikle temizlemek için, burnunu kırdığınız adamın ameliyat edildiği hastaneye gittiniz. Orada belinizdeki silahı çıkarıp bir şeyler yapmaya çalıştınız. Silah bu ya, ateş aldı. Boş kovan bulundu. Hatta görüntüler kaydedildi ve dahası paylaşıldı.
Yediğiniz bunca halttan sonra, ilgili savcılık sizin ifadenizi alıp, ardından tutuksuz yargılanmak üzere sizi serbest bırakır mı?
Muhtemelen bırakmaz.
Çünkü yemediğiniz halt, etmediğiniz pislik kalmamış. Ve üstelik çok sıradansınız.
Ama gelin görün ki, gerçek hayatta yukarıda anlatılan tüm haltları yiyen “adam” dışarıda.
Şimdi bu millet bu yargıya neden ve nasıl güvensin?
Bir ülkede ünlü, popüler, “güçlü” ve bağlantıları olan kişiler “ayrıcalıklı” bir yaşam sürüyorlarsa o ülke eşitsizlikler ülkesidir.
Ama bir ülkede aynı zamanda ünlü, popüler, “güçlü” ve bağlantıları olan kişiler adalet karşısında da “ayrıcalıklı” bir yaşam sürüyorlarsa o ülke “çürümüşler” ve “çürütülmüşler” ülkesidir.
Buraya kadar futbolcu Arda Turan meselesinden ziyade, ülkemiz sorunlarından birisi olan adaletin herkese eşit ve nesnel davranıp davranmadığı ile ilgili bir durum saptaması amaçlanmıştır. Adaletin bu örnekte yaşananlara dair herkese eşit davranmadığını ve davranmayacağını düşünen çok insan vardır. Bu gerçekten toplumsal açıdan elem verici bir durumdur. Özetle memleketin kanayan yaralarından birisi de adalet ve adalet kurumları olsa gerektir.
Arda Turan olayı ise başlı başına bir felakettir. Felakettir çünkü Arda Turan meselesi, Türkiye’deki futbolcu kişiliğindeki dönüşümün Metin Oktay’lardan, Lefter Küçükandonyadis’lerden, önce Arda Turanların günümüzdeki futbolun popüler egemenleri olan abilerine, oradan da Emre’lere ve Arda Turan’lara doğru dönüşmüş olduğunun tipik bir örneğidir. Yani özetle bu olay “düzeniniz nasıl işliyorsa, futbolcunuz da o’dur” genellemesine uyan bir örnektir.
İşin adli kısmı, ahlaki kısmı, vicdani kısmı bir yana, bir insan doğurmasına ramak kalmış hamile eşini evde bırakarak, erkek arkadaşları ile bir gece yarısı barlarda eğlenir mi? Bu durum dahi kişilik ve karakter bağlamında yeterince bir gösterge değil midir… İş mutaassıplığa gelince en önce olanların barlarda pavyonlarda, racon keserek kabadayılık yapması nasıl açıklanabilir ki?
Bunlar söz konusu kişinin kişinin ilk vukuatı değildir üstelik. Saha içinde de örnek aldığı ve aynı takımda oynadığı abisi onun rol modeli olsa gerektir muhtemelen. Hatta sonradan araları açılsa da can ciğer kuzu sarması hocasına da çok benzediği söylenir. Siyaseten açıktan desteklediği devlet büyüğü ise işin cabasıdır.
Bu arada savcılık soruşturması sürecinde ifadeye çağrılanlardan biri de Burak Yılmaz. Bu futbolcunun da Arda Turan olayı ile ilgili olarak verdiği ifade, tam bir “bozacının şahidi şıracı” örneği olmuş; “Arda taciz etseydi görürdüm” demiş Burak Yılmaz. Görmesi için daha ne olması gerekiyordu acaba? Elbette görmeyecekti. Buradaki “görmeme” aynı anlayışın ve aynı vasatlığın şımarık ve sonradan görme tipik dayanışması olsa gerektir.
Türkiye özellikle futbolda büyük paraların harcanıyor ve bu anlamda büyük pazarların yaşanıyor olmasına rağmen tarihinin en berbat son on yılını yaşıyor desek abartmış olmayız. İşte bu kişilikler de Türkiye futbolunun talihsizlik dönemi ürünleri veya sonuçları olsa gerekir.
Çünkü onların şimdiye kadar attıkları gollerin, verdikleri gol paslarının hiç bir önemi yoktur. Çünkü onlar insanlığa ve Türkiye futbolunun geleceğine atılmış gollerin ve gol paslarının çürümüş halleri olan futbolculardır.
Bir cümle ile de olsa söz konusu olayın toplumsal açıdan değerlendirmeleri ile ilgili diğer kısma. Tacize uğrayan o kadının gece yarısı barda ne işi olduğundan tutunuz, kocası olacak adamın cibilliyetinden, taciz edenin aslında neredeyse masum ve hatta mağdur olmasına varan yaklaşımlar ise çürümüşlüğün geldiği boyutların niteliğini ortaya koyar niteliktedir.
Bir toplumda yanlışlar, doğrular, ilkeler, kurallar siyah ve beyaz kadar net değilse, insanların durumuna, görüşüne ve bağlantılarına göre yanlışlar ve doğrular ile ilkeler ve kurallar esniyor, esnetiliyor ve değişiyorsa o toplumda büyüme olur ama gelişme göreceli kalır. Hastalıklı bir büyüme asla gelişme değildir. Çünkü gelişim önce zihniyette sonra herkes için eşit ve adil olarak tasarlanan ve yaşanan bir düzen ile gelir.