Bugün 10 Kasım! Bugün ölümsüzlüğün bulunduğu gün!
Dedem, 1923 doğumluydu. Dört sene askerlik yapmış. En ufak ayrıntısını dün gibi hatırlardı. Ben üniversitedeyken ve o sağken Turgut Özakman’ın “Şu çılgın Türkler” kitabını hediye etmiştim. Ölene kadar her gördüğünde teşekkür etti. Bir kitap bir insana yoldaş olur muydu? Olmuştu işte.
Dedemi üniversitede okurken kaybettik. Hasta yatağında yatarken, Atatürk’ü sormuştu bana. Okuduğum onca okulda, daha büyük bir adamı okutup okutmadıklarıydı merakı. Okutmadıklarını söylediğimde, biraz daha keskindi sözleri: Okutmazlar tabi! Daha büyüğü yok ki! Sonra o hasta adam, dirildi birden ve başladı Aşık Veysel’in Atatürk için yazdığı ağıdı okumaya. Son anılarımızdandı, çok geçmeden vefat etti.
Bugün 10 Kasım, son zamanlarda rahatsızlanan büyükleri düşününce dedem geldi aklıma. Hasta yatağında gözleri dolu dolu Atatürk’ten bahseden dedem…
Ne garip değil mi sen tut ömrünü cephede geçir, defalarca kez ölümden dön, yaralan, ordular yönet, yepyeni bir ülke kur ama tesadüf bu ya o gün sana teşekkür etmesi gerekenler aniden rahatsızlansın!
Neyse onları geçelim. Peki siz, bu 10 Kasım’da nasılsınız? Ayıp olmasın diye çoğunluğa ayak uydurmaya çalışanlardan mı, cumartesi o saatte kalkamayacaklardan mı, yoksa ciğerinin yarısını kaybetmiş gibi canı yananlardan mı?
Ya da şöyle mi sormak lazımdı: Tüm bu olanları umursamayanlardan mısınız? Sayesinde var olduğunu unutanlar var hani. Zannediyorlar ki O olmasaydı bugün bir dinleri, bir dilleri, bir vatanları olacaktı. Acıdır ki, bunların bir kısmı kendini tarihçi, bilim insanı olarak nitelendirebiliyor.
Rüyası daha büyük olanlar da var elbet. Mesela Atatürk’ü unutturabileceklerini zannedenler var. O’nun 1938’de öldüğünü zannedenler. Bu azınlığa mı aitsiniz yoksa? En kötüsü ve en korkuncu da sanırım O’nun ismi ardına gizlenenler! Yolunda gittiğini söyleyip, fikirlerini idrak edemeyenler, dilerim onlardan değilsinizdir?
Eğer öyleyseniz zaten hiç zahmet edip, zoraki katılmayın törenlere eminim O da istemezdi sizinle karşılaşmayı. Ama eğer ki adını duyduğu an yüreği ferahlayan, yolunu yol bilen çoğunluktan iseniz, işte o vakit saat dokuzu altı geçtiğinde tekrar hatırlayın, vazifenizi! Ne diyordu Atatürk:
“Devrimin amacını kavramış olanlar sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaktır.”
O zaman oradan başlayalım. Devrimlerini hatırlayalım! Verdiği savaşları! Sadece cephedekileri değil elbet! En büyük savaşını, cehalete karşı yaptığını hatırlayalım. Bir olalım bu savaşta ve dört koldan savaşalım: Cehaletle, karanlıkla!
Dimdik çocuklar yetiştirelim: Ata’sını tanıyan, tarihini bilen. Önüne gelene eğilmeyen… Dimdik çocuklar yetiştirelim, bu ülkenin kurucusuna hain denildiğinde tepki verecek, hesabını soracak kadar! Eğer sızmışsa karanlık eğitim yuvasına, o vakit ilk öğretmeni biz olalım çocukların. Unutmayalım bizim ilk öğretmenimiz, baş öğretmenimizdi, Atatürk.
Şimdi biz alalım yaktığı meş’aleyi elimize. Öğretelim bilmeyen herkese bilimin ışığını. “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.” diyen Ata’mızın açtığı yolu ulaştıralım dört bir yana.
Bugün 10 Kasım! Bugün ölümsüzlüğün bulunduğu gün!
O vakit en başta, matem tutmayı bırakıp, tekrar tekrar söz verelim. Öğretelim bizden sonrakilere, fikir yok olmadıkça hiç kimsenin ölmeyeceğini. Öğretelim bu topraklarda Mustafa Kemal’lerin bitmeyeceğini. Her 10 Kasım’da bir kez daha hatırlayalım Mustafa Kemal’in sözlerini:
“Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin. Kurtarıcı kendiniz olun.”
Şimdi silin göz yaşlarınızı, kaldırın başınızı! Dünyanın en büyük lideri Mustafa Kemal’imiz var!