20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü: Türkiye’den gerçekler

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Türkiye’den gerçekler: Çocuk işçilik yüzde 20 arttı. 1 milyon çocuk, tarikatların baskısı altında eğitim görüyor. Çocuk istismarında dünyada 3. sıradayız. Son on yılda 482 bin 908 kız çocuğu, çocuk yaşta evlendirildi. Çocuk istismarı davaları ise yüzde 700 oranında arttı. 16 yılda 18 yaş altı 440 bin çocuk doğum yaptı!

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü: Türkiye gerçekler chp raporu

CHP Parti Meclisi Üyesi ve Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü sebebiyle AK Parti iktidarı döneminde çocukların yaşadığı hak kayıplarına dair bir rapor hazırladı. Eğitim sisteminde yaşanan çarpıklık ve gericileşme, çocuk işçilik, artan çocuk istismarlarına yer verilen raporda çarpıcı veriler paylaşıldı.

Raporda şu çarpıcı verilere yer verildi:

AK Parti ile çocuk işçiliği yüzde 20 arttı

2017 yıl sonu itibariyle Türkiye nüfusu 80 milyon 810 bin 525 iken, bunun 22 milyon 883 bin 288’ini çocuklardan oluşuyor. 2017 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan il, yüzde 46,7 ile Şanlıurfa.


Raporda, 2018 yılının iktidar tarafından “Çocuk İşçiliği İle Mücadele Yılı” olarak ilan edilmesine rağmen çocuk işçiliğini önlemek bir yana daha da yaygınlaştıran yasal düzenlemeler yapılmaya devam edildiği belirtiliyor.

AK Parti iktidarı döneminde çocuk işçiliği yüzde 20 arttı. Şu an Türkiye’de 2 milyona yakın çocuk işçi var. Çalışan her 10 çocuktan 8’i ise kayıt dışı olarak çalışıyor.

Son 7 yılda 340’dan fazla çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Çalışan çocukların %49,8’i bir okula devam ederken, %50,2’si okula devam edemiyor.

1 milyon çocuk, tarikatların baskısı altında eğitim görüyor

Raporda okullaşma oranlarındaki düşüş, eğitimde yaşanan gericileşme, özelleştirme ve cinsiyete dayalı politikalar eleştiriliyor.

Okul öncesi eğitime katılım oranı OECD‘de yüzde 78; Türkiye’de ise sadece yüzde 9.  Rapora göre, ilkokul çağındaki çocukların net okullaşma oranı yüzde 91,18’lerde. 482 bin 188 çocuk ise eğitim dışı halde. Ortaokul çağında öğrenim görenlerin net okullaşma oranı ise yüzde 95,68. Öğrenim göremeyen ortaokul çağındaki çocukların sayısı 250 bin 784. Lise çağındaki çocukların net okullaşma oranı ise 2017 yılında tüm yılların en düşük seviyesinde. 240 bin 902 çocuk lise çağındaki zorunlu eğitime katılamıyor.

AK Parti iktidarı ile özel okul sayısı 10 kat, özel okula giden öğrenci sayısı ise tam 12 kat arttı. Türkiye’de bir milyon çocuk ise tarikat elinde eğitim görüyor. Giderek artan bu özel eğitim kurumlarının 3’te 1’i bir tarikata bağlı. Üniversite yurtları hariç tarikat yurtlarında kalan öğrenci sayısı ise 224 bin. İmam hatip lisesi sayısı 2002’de 450 iken, 2017’de 1.408’e çıkarılmış.

Çocuk istismarında dünyada üçüncü sıradayız

Hazırlanan raporda çocuklara istismar vakalarının her geçen gün arttığı vurgulanıyor. Türkiye’de kadınların yüzde 26’sı 18 yaşından önce evleniyor, yüzde 10’u ilk çocuğunu 18 yaşından önce kucağına alıyor.  Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi.

Türkiye, çocuklara karşı cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarında dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Yılda ortalama 8 bin çocuk istismara uğruyor. Son 10 yılda çocuklara yönelik istismar davaları ise yüzde 700 arttı. Adalet Bakanlığı verilerine göre ceza mahkemelerinde karara bağlanan davalarda ‘çocuğa cinsel istismar’ ile ‘reşit olmayanla cinsel münasebet’ suçlarının sayısı son on yılda dört kat arttı.

Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı isleniyor. Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirildi, son 6 yılda 142 bin 298 çocuk anne oldu. Bu çocukların büyük kısmı dini nikâh ile evlendirildi. 2002’den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yaptı. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocukların sayısı ise 15 bin 937 olarak kayıtlara geçti.

Laik, ilerici Cumhuriyet değerlerinde çocukların hakları

Temel hedeflerinin çocuklarını eğitmek, korumak, yaşatmak ve yüzlerini güldürmek olduğunu belirten CHP’li Bingöl, “Zorunlu eğitim çağı için okullaşma oranının yüzde 100 olduğu, eğitimin akademik ve mesleki tercihler ile şekillendiği, insani ve dayanışmacı değerleri önemseyen, özgürlükçü ve eleştirel düşünceyi öne çıkaran, bilgi çağıyla uyumlu bir öğretim programı oluşturulmalıdır.

Eğitimi, Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet değerleri ışığında çağdaş, demokratik, laik, bilimsel ve eşitlik ilkesine dayalı bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır. Çocuklarımızı tarikatlara mahkum edilmemelidir. Çocukluk yaşında evliliklerin önüne geçip, istismar vakalarının önlenmesi için bütün hukuki yollar kullanılmalıdır. Bizlere emanet olan ve ülkemizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza demokratik ve çağdaş bir ülke bırakırken, haklarını bilen çocuklar yetiştireceğiz.” dedi.

Raporun tam metni:

20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’nde Türkiye’de çocuk hakkı gerçekleri

1- Giriş

 Türkiye özellikle son 16 yılda çocuk evlilikleri, çocuk istismarı, hızla artan çocuk işçiliği gibi problemlerle daha sık karşılaşır olmuştur. İktidarın sürdürdüğü yanlış politikalar Türkiye’yi çocuklarını yaşatamayan ve mutlu edemeyen bir ülke konumuna sürüklemektedir.

Çocukların eğitim alması gereken yaşta çalıştırıldığı ve güvencesiz çalışma koşullarına henüz çocuk yaşta maruz bırakıldığı çocuk işçilik, eğitim oranlarında meydana gelen düşüş, çocuk istismarı vakalarının her geçen gün artması gibi problemler ülkemizin temeli çocuklarımızın gelişimini engellemektedir.

Bütün dünyada kutlanan 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ülkemizde tüm bu sorunların gölgesinde kalmaktadır.

2- Çocukların nüfustaki yeri

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre, 2017 yıl sonu itibariyle Türkiye nüfusu 80 milyon 810 bin 525 iken, bunun 22 milyon 883 bin 288’ini çocuk nüfus oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler tanımına göre; 0-17 yaş grubunu içeren çocuk nüfus, 1970 yılında toplam nüfusun yüzde 48,5’ini oluştururken, bu oran 1990 yılında yüzde 41,8 ve 2017 yılında yüzde 28,3 olmuştur.

İllere göre çocuk nüfus oranı incelendiğinde, 2017 yılında en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan il, yüzde 46,7 ile Şanlıurfa olmuştur. Şanlıurfa ilini yüzde 45,2 ile Şırnak ve yüzde 43,7 ile Ağrı izlemektedir. Çocuk nüfus oranı en düşük olan üç il ise sırasıyla yüzde 17,2 ile Tunceli, yüzde 18,4 ile Edirne ve yüzde 19 ile Kırklareli’dir.

3- Çocuk işçilik

Hükümet tarafından 2018 yılı “Çocuk İşçiliği İle Mücadele Yılı” olarak ilan edilmiş olsa da, çocuk işçiliğini önlemek bir yana daha da yaygınlaştıran yasal düzenlemeler yapılmaya devam edilmektedir. Başta 4+4+4 olmak üzere, iktidarın uyguladığı politikaların tamamı çocukların eğitimden uzaklaşmasına ve işçileşmesine neden olmaktadır.

Ülkelerin gelişmişlik düzeyi açısından en önemli problemlerden biri çocuk işçiliğidir. Çocuk işçiler tüm dünyada ve ülkemizde ucuz işgücü ya da ücretsiz işçi olarak sömürülmektedir. Çalışan çocukların yaşam hakkı dahil olmak üzere temel bir çok hakkı ellerinden alınmaktadır.

Ucuz işgücü olarak sömürülen çocuklar iş cinayetlerine kurban gitmekte, eğitim haklarından mahrum bırakılmaktadırlar. Güvencesiz çalışma koşulları ile daha çocuk yaşta karşı karşıya kalan çocuklar, çocukluğun getirmiş olduğu sosyal, ekonomik ve kültürel hiçbir haktan yararlanamamaktadırlar.

AKP iktidarı döneminde çocuk işçiliği yüzde 20 artmıştır. Şu an Türkiye’de 2 milyona yakın çocuk işçi vardır. Çalışan her 10 çocuktan 8’i ise kayıt dışı olarak çalışmaktadır. 2016 yılında 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı yüzde 20,8 iken, bu oran 2017 yılında yüzde 20,3 olmuştur. Erkek çocuklarında işgücüne katılma oranı yüzde 28,5 iken, kız çocuklarında bu oran yüzde 11,8’dir.

Son 7 yılda 340’dan fazla çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir.

Çocuk işçilikte en çok 6-14 arası yaş grubunda artış yaşanmaktadır. Özellikle mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarının çalışması sorununun çözümüne yönelik bir adım atılmamaktadır. Çocukların iş cinayetlerinde yaşamını yitirmesine en çok mevsimlik tarım işçiliğinde rastlanmaktadır. Çocuk işçi ölümlerinin en çok yaşandığı iller, mülteci/göçmen nüfusunun yoğun olduğu Adana, Urfa ve Antep’tir. 2014-2016 yılları arasında 13 bin 616 sigortalı çocuk işçi iş kazası geçirmiştir. Bu çocukların 145’i 14 yaşında, 1003’ü 15 yaşında, 4 bin 258’i ise 16 yaşında hayatını kaybetmiştir. 2014-2016 yılları arasında iş kazası geçiren toplam çocuk işçi sayısındaki artış yüzde 80 olmuştur.

Çocuk işçiliğin yaşanmasında birçok faktör vardır. Bunlardan en önemlisi şüphesiz eğitim sisteminde yaşanan çöküntüdür. 4+4+4 düzenlemesiyle zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılırken, okula başlama yaşı düşürülmüştür. Bununla beraber okuldan ayrılmanın önü açılmıştır. Bu durum, çocukların eğitim hakkından mahrum kalmasının önünü açarak, ucuz işgücü olarak çalışma hayatında yer almalarını ve sömürülmelerini kolaylaştırmıştır.


Çocuk işçilik “çıraklık” uygulaması üzerinden artışa geçmiştir.

İktidarın istihdam olarak bahsettiği durumun gerçek yüzü, işyerlerinde işçi olarak kabul edilmeyen ama işgücü verilerine eklenen stajyer ve çıraklardan oluşmaktadır. Bu durum, çocukların çırak ve stajyer adı altında sömürülmesinin önünü açtığı gibi, işgücüne katılım oranlarının fazla gösterilmesi gibi bir sonuç doğurmaktadır. Halbuki işgücüne katılım artmamakla birlikte, artan tek şey çocukların canları pahasına sömürülmesidir.

Çocuk işçiliğinin, yoksulluk ve ekonomik sistemden kaynaklı olarak en çok Urfa, Şırnak, Ankara ve İstanbul gibi kentlerde yaygın olduğu görülmektedir. Çalışan çocukların iş yaşamına katılma nedenlerinin başında ise yoksulluk gelmektedir.

Çalışan çocukların %49,8’i bir okula devam ederken, %50,2’si okula devam etmemektedir.

Yaş grupları itibariyle, 6-14 yaş grubundaki çalışan çocukların yüzde 81,8’i, 15-17 yaş grubundaki çalışan çocukların ise yüzde 34,3’ü bir okula devam etmektedir.

Çalıştırılan çocukların haftalık çalışma süreleri oldukça yüksektir. 6-17 yaş grubu haftalık çalışma saati ortalama 40 saat iken, 15-17 yaş grubunda ise bu 45,8 saattir. Haftalık ortalama çalışma süresi okula devam etmeyen çocuklar için ise 54,3 ile Türkiye ortalamasının üzerindedir.

4- Eğitim

Türkiye’nin en büyük problemlerinin başında eğitim sisteminde yaşanan çarpıklık gelmektedir. Her gün keyfiyete dayalı değişen eğitim politikaları çocuklarımızı ve ülkemizin geleceğini riske atmaktadır. Türkiye’de eğitim oranları her geçen gün düşerken, daha vahim olan ise eğitimin niteliğinde yaşanan çöküştür.

Devlet okullarında yaşanan gericileşme, çağdaş ve bilimsel eğitimi ortadan kaldıran anlayış, cinsiyete dayalı ayrımcı eğitim politikaları ve eğitim gibi temel bir hakta yaşanan özelleştirmeler ülkemizde sadece eğitim alanında değil, topyekun olarak bir çöküşe sebep olmaktadır. Bu nedenle eğitim alanında yaşanan sorunlar sadece okullaşma oranının düşmesine değil, daha genel sorunlara neden ve sonuç olmaktadır.

Okul öncesi eğitim alan çocukların, örgün eğitime uyumları ve performansları daha iyi olmaktadır. Aynı zamanda bu durum sosyal eşitsizliğin etkilerini de hafifletmektedir. Dolayısıyla okul öncesi eğitim çocuklar açısından çok önemli olmasına rağmen, Türkiye’de bu oran çok düşük seviyelerdedir. 3 yaş düzeyinde bu eğitime katılım oranı OECD’de yüzde 78; Türkiye’de ise sadece yüzde 9’dur. Ayrıca 2 yaş düzeyinde hiç katılım görülmezken, OECD’de bu oran yüzde 39 oranındadır. 4 yaş düzeyinde ise Türkiye’de yüzde 32’lik oran OECD’nin yüzde 87’lik ortalamasının gerisinde kalmaktadır.

Okullaşma oranı düşüyor

Verilere göre ilkokul çağındaki çocukların net okullaşma oranı yüzde 91,18’e düşmüştür. 2017 yılında ilkokulda 4 milyon 972 bin 430 öğrenci öğrenim görürken, 482 bin 188 çocuk ise eğitim dışı kalmıştır. Okullaşamayan çocuklardan 249 bin 698’i erkek, 232 bin 490’ı ise kız çocuklardan oluşmaktadır. İlkokul okullaşma oranı son 10 yılın en düşük seviyesine inmiştir.

Ortaokul çağında ise öğrenim görenlerin net okullaşma oranı yüzde 95,68 olurken, 2017 yılında toplamda 5 milyon 554 bin 415 öğrenci öğrenim görmüştür. Öğrenim göremeyen ortaokul çağındaki çocukların sayısı ise 250 bin 784 çocuğa ulaşmıştır. Öğrenim görmeyen çocuklardan 130 bin 58’i erkek, 120 bin 726’sı ise kız çocuklardan oluşmaktadır.

Lise çağındaki çocukların net okullaşma oranı ise 2017 yılında tüm yılların en düşük seviyesindedir. Lise çağındaki çocukların yüzde 82,54’üne denk gelen 5 milyon 849 bin 970 öğrenci açık lise ve liselerde öğrenim görmüş, öğrenim göremeyen ve öğrencilerin yüzde 17,46’sına denk gelen bir milyon 240 bin 902 çocuk ise lise çağındaki zorunlu eğitime katılamamıştır. Eğitim alamayan çocuklardan 658 bin 286’sı erkek, 582 bin 616’sı ise kız çocuklardan oluşmaktadır.

Eğitimde gericileşme ve özelleştirmeler ise her geçen gün artmaktadır. Cinsiyete dayalı politikalar ile kız çocuklarının okullaşma oranı hızla düşmektedir. AKP iktidarı ile özel okul sayısı 10 kat, özel okula giden öğrenci sayısı ise tam 12 kat artmıştır. Türkiye’de 1 milyon çocuk ise tarikat elinde eğitim görmektedir. Giderek artan bu özel eğitim kurumlarının 3’te 1’i bir tarikata bağlıdır. Üniversite yurtları hariç tarikat yurtlarında kalan öğrenci sayısı ise 224 bini bulmaktadır. İmam hatip lise sayısı 2002’de 450 iken, 2017’de 1.408’e çıkarılmıştır. İmam hatip liselerinden 372’si sadece kız imam hatip Anadolu lisesi olarak ayrılmış ve devlet politikası uygulaması olarak karma eğitim dışına çıkılmıştır.

5- Çocuk istismarı

Türkiye’de düşük eğitim oranları ve hızla artan çocuk işçiliğe ek olarak çocukların maruz kaldığı en büyük sorun istismar vakalarıdır. Çocuklara yönelik istismar her gün artmakta, cezalar ise caydırıcı olmamaktadır. İktidarın gerici politikaları, özellikle kız çocuklarının istismarını her geçen gün biraz daha arttırmaktadır.

Ülkemizde kadınların yüzde 26’sı 18 yaşından önce evlenmekte, yüzde 10’u ilk çocuğunu 18 yaşından önce kucağına almaktadır.  Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu, çocuk yaşta evlendirilmiştir.

Türkiye, çocuklara karşı cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarında dünyada üçüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’de yılda ortalama 8 bin çocuk istismara uğramaktadır. Son 10 yılda çocuk istismar davaları ise yüzde 700 artmıştır. Adalet Bakanlığı verilerine göre ceza mahkemelerinde karara bağlanan davalarda ‘çocuğa cinsel istismar’ ile ‘reşit olmayanla cinsel münasebet’ suçlarının sayısı son on yılda dört kat artmıştır.

16 yılda 18 yaş altı 440 bin çocuk doğum yaptı!

Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı islenmektedir. TÜİK verilerine göre, son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirilmiş, son 6 yılda 142 bin 298 çocuk anne olmuştur. Bu çocukların büyük kısmı dini nikâh ile evlendirilmiştir. 2002’den bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmıştır. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuk sayısı ise 15 bin 937 olarak kayıtlara geçmiştir.

Türkiye’de çocukların istismarı ile ilgili dava sayısı son 10 yılda yaklaşık 3 kat artmıştır. Bakanlığın 2015 verilerine göre yılda ortalama 17 bin istismar davası açılmış fakat bu davaların yüzde 45’i mahkûmiyetle sonuçlanmamıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde çocuk yaşta evlilik ve nişanlılık nedeniyle eğitime devam edemeyenlerin yüzde 97.4’ü kız öğrencilerdir.

6- Suça sürüklenme ve uyuşturucu madde kullanımı

Türkiye’de özellikle eğitim hakkından mahrum kalan çocukların suça sürüklenme oranlarında artış yaşanmaktadır. Uyuşturucu madde kullanım yaşı ise 10’a kadar düşmüştür.

Dünya ve Türkiye genelinde madde bağımlılığı gün geçtikçe artmaktadır. Türkiye’de uyuşturucu kullanımı 2011’den bu yana 17 kat artmıştır. Kullanım yaşı da 10’a kadar düşmüştür. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; Türkiye’de 15-64 yaş grubu nüfusta yasa dışı bağımlılık yapıcı maddenin en az bir kere denenme oranı yüzde 2,7 olarak belirlenmiştir. Madde kullanım yaygınlığının 15-34 yaş grubu genç yetişkinlerde, genel nüfusa göre daha yüksek olduğu belirtilen araştırmada uyuşturucu maddeyi ilk defa kullanma yaşı ortalaması da 13,88 olarak hesaplanmıştır.

7- SONUÇ

Çocuklar, bir ülkenin temeli ve yapıtaşlarıdırlar. Temeli sağlam olmayan, çocuklarını mutlu edemeyen ve yaşatamayan hiçbir ülke kalkınamaz. Çağdaş bir ülke olmanın en temel noktalarından biri, çocukların haklarını korumaktan geçmektedir.

Türkiye bu tablodan nasıl çıkar?

Üstü hızla kapatılan istismar vakaları, çocuk tecavüzlerini “küçüğün rızası” diyerek aklayan bakanlar, çocuklara yönelik saldırıları engellemesi için Meclis’e gelen önergeleri reddedenler, eğitimi tarikat ellerine bırakıp çocuklarımızı diri diri yakanlar… Türkiye bu tablodan hızla çıkmalıdır. Bu tablodan çıkış ise aydınlık, ilerici, laik bir eğitim sistemi ve tüm bunları uygulayan politikalar ile mümkün olacaktır.

Bizlerin temel hedefi çocuklarını eğitmek, korumak, yaşatmak ve yüzlerini güldürmektir. Bu doğrultuda,  zorunlu eğitim çağı için okullaşma oranının yüzde 100 olduğu, eğitimin akademik ve mesleki tercihler ile şekillendiği, insani ve dayanışmacı değerleri önemseyen, özgürlükçü ve eleştirel düşünceyi öne çıkaran, bilgi çağıyla uyumlu bir öğretim programı oluşturulmalıdır.


Eğitimi, Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet değerleri ışığında çağdaş, demokratik, laik, bilimsel ve eşitlik ilkesine dayalı bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır. Çocuklarımızı tarikatlara mahkum edilmemelidir. Çocukluk yaşlarında evliliklerin önüne geçip, istismar vakalarının önlenmesi için bütün hukuki yollar kullanılmalıdır. Bizlere emanet olan ve ülkemizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza demokratik ve çağdaş bir ülke bırakırken, haklarını bilen çocuklar yetiştireceğiz.

42 maddelik ‘Çocuk Hakları Bildirgesi’


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.