Artık İslam dinine mensup olmanız, “din kültürü ve ahlak bilgisi” dersleri almak istemiyor olmanıza engel değil. Çocuğunun din dersi almasını istemeyen veli Milli Eğitim Bakanlığı’na dava açtı ve kazandı.
Olayı ve olguyu kısaca anımsamak gerekirse; İstanbul’da yaşayan Selnur Aysever, zorunlu ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ dersinin laik ve bilimsel eğitime aykırı olduğu gerekçesiyle, kızının ilkokul dördüncü sınıftan itibaren bu dersi almaması için ilçe Milli Eğitim Müdürlüğüne dilekçe vermiş ama bu talebi Eğitim Öğretim Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın kararı ile ‘Hristiyan ve Musevi öğrencilere bu dinlerden birine mensup olduklarını belgelendirmeleri kaydıyla’ din dersinden muafiyet hakkı tanınabileceği gerekçe gösterilerek reddedilmişti.
Bunun üzerine Selnur Aysever, kararın din ve vicdan hürriyetine aykırı olduğu gerekçesiyle dava açtı. Bir yıldan uzun süren dava sonucunca İstanbul 4. İdari Mahkemesi Aysever’i haklı buldu ve talebin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğuna karar verdi.
Mahkemenin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına ilişkin değerlendirmelerinin yer aldığı haberde, istinaf yolu açık olmak kaydıyla verilen karara, yasal süre içinde itiraz edilmeyince, kararın kesinleşmesi için başvuru yapıldığı ve kararın kesinleştiği belirtildi.
Yargının “din dersinden muaf olmak için çocukların Hristiyanlık ya da Musevilik dinlerinden birine mensubiyetinin belgelendirilmesi zorunluluğunu hukuka aykırı” bulması demek, özetle ve kısaca İslam dinine mensup olmanız, “din kültürü ve ahlak bilgisi” dersleri almak istemiyor olmanıza engel değil anlamına gelmektedir.
Konu ve sorunun asıl önemli yönlerinden birisi de işte budur. Din dersleri almamak için Hristiyan, Musevi veya dinsiz olmak gerekmiyor.
Türkiye’de din dersleri sorunsalı
Çünkü bu ülkede milyonlarca inançlı insan, çocuklarının din dersleri almasını istemiyor. Bunun nedeni ise din ve dindarlık adı altında yaşanan onca olay ve göz önündeki sözde dindarlara saygı duymuyor olmasındandır.
Çünkü kendilerini inançlı, dindar, mütedeyyin, muhafazakarı diye tanımlayanların işleri ne olursa olsun yaptıkları ortada… Yapmadıkları da ortada….
Çünkü din dersleri ve eğitimlerinin korkuya ve cezaya dayalı; gelişim psikolojisine uygun olmayan hurafeler ile doldurulmuş içerik taşıdığı düşünülüyor.
Çünkü din derslerinin “ideolojik ve militarist” bir amaca hizmet etmek için programlanmış bir nitelik taşıdığı düşünülüyor. Çünkü din derslerinin birçoğunda, Tanrı referansı ile dünyevi düzen inşası peşinde koşuluyor.
Ve çünkü din derslerinde eşitlikten, paylaşımdan, adaletten, kardeşlikten, sevgiden, aşktan, oyundan, bilimsellikten, eğlenceden hiç söz edilmiyor. Dahası güzel olan çoğu şey günah, mekruh ya da onaylanacak ve sevap kazandıracak şeyler değil.
Ve çünkü din dersleri genelde cin, peri, ateş, cehennem, itaat, şeytan, melek ve onlarca daha soyut ve genelde korku ve tedirginlik üzerine inşa edilmiş bir terbiyeyi amaçlıyor.
Hangi düşünce, hangi ideoloji, hangi inanç ve hangi din “daha üstün” olmayı amaçlıyor ve “daha üstün” olduğunu iddia ediyorsa; oradaki terbiye, oradaki eğitim, oradaki yaşam iyi değildir…
Siz gelin ya böylesi din derslerine bir son verin… Ya da inanç ve din eğitimlerini sevgiye, barışa, bölüşmeye, üretmeye ve her türlü canlıya ve doğaya saygı ve birlikte yaşamı sağlayacak bir içerik ile yeniden müfredatlaştırın…
Laiklik aynı zamanda din ve inançları koruyan da bir sistemdir. Bu ülkede inançlara ve dine, dindar olduğunu söyleyenlerin verdiği zararı laiklik asla vermemiştir. Din’i her yere sokarsanız, onu erozyona uğratırsınız. Çünkü din her yere girerken onu sokan insanların zaafları ve yanlışları ve amaçları ile birlikte girer. Türkiye’de son yıllarda din ve inanç erozyonun en büyük nedeni insanlara bağlı din empozesi ve politikaları olsa gerektir.