Hayat maratonunda günler ayları, aylar yılları kovalar ve gün gelir bir de bakarsınız ki okul bitmiş öğrencilik devri kapanmış ve asıl maraton yeni başlamış. Hemen başlarsınız bir özgeçmiş yazmaya…
Şu okuldan mezun oldum, bu firmada staj yaptım, Erasmus’la yurt dışına gittim, 2 dil biliyorum, sertifikalarım var, bilgisayar bilgim var, ehliyetim var… Koca 20 – 25 yılı bir – iki sayfalık A4 kağıdına sığdırıp iş hayatınız için çıkarsınız yola.
Peki ya idealleriniz, hedefleriniz onlar nerede? Hedeflerinizi, ideallerinizi özgeçmişinize ne kadar yansıtabiliyorsunuz?
Özgeçmiş, geçmişten geleceğe yaptığınız yatırımlarınızın belgesidir aslında. Ama ne yazık ki iş görüşmesine giden birçok aday yapmış olduğu bu yatırımları gelecek hedefleriyle iyi bir şekilde örtüştürerek ifade edemediği için görüşmelerden olumsuz cevapla ayrılıyor.
Esasen sorunun kaynağı bakış açımızda; çünkü birçok uzman, gençlere etkili özgeçmiş adı altında tek tip bir formu, insan kaynaklarının önüne bırakmanın tekniğini anlatıyor. Hal böyle olunca da aday havuzu içinde biriken yüzlerce aynı diplomaya sahip, aynı sertifikaları almış, aynı kurslara gitmiş benzer yetkinliklere sahip kişiler arasında fark edilmek güçleşiyor.
Elbette, öğrenim durumunuz, ilgi ve bilgi alanlarınız, sertifikalarınız, becerileriniz ile ilgili geçmişten gelen birikimlerinizi ifade etmeniz için özgeçmişiniz oldukça etkili ve önemli. Ancak bununla birlikte geçmişinizle sentezlediğiniz bir öz geleceği de inşa etmelisiniz.
Özgeçmişe olan bakış açınızı pazarlama stratejisiyle birleştirdiğinizde yani özgeçmişinizi “kendi marka değeriniz” olarak düşünüp kendi markanıza ait pazarlama stratejileri geliştirdiğinizde farkınızı ortaya koyacağınız aşikar. Bunun için de ilk önce kendinizi keşfetmeniz, kariyer yolculuğunuzun rotasını belirlemeniz gerekiyor.
Kariyer yolculuğunuz sadece mesai saatleri içinde yapabileceklerinizle sınırlı bir yoldan ibaret değildir, kendinizi nasıl beslediğiniz ve nasıl beslenip gelişeceğiniz de bu yolculuğun bir parçasıdır. Rotanızı doğru çizebilmek için kendinizi iyi tanımanız, kendi SWOT Analizinizi yapmanız gerekir. Yaptığınız bu analizle kendinizi daha iyi tanıdığınız için öz güveniniz daha da artacaktır.
Kendinizi keşfettikten sonra ikinci adımda vizyonunuzu ve ideallerinizi belirlemeniz gerekiyor. Vizyon, geçmişten geleceğe doğru baktığınızda, şu anki koşullardan bağımsız olarak, bulunmak istediğiniz yerdir. Vizyon bir talih kuşu değildir, sadece istemekle yetinmeyip güçlü yönlerinizi ve yeteneklerinizi kullanarak başarabileceğinize inanıp çaba göstererek kişisel vizyonunuzu gerçekleştirebilirsiniz. Unutmayın ki; vizyon sahibi olmak, geleceğe dair net bir tabloya sahip olmaktır.
A. Robbins‘in dediği gibi “Kendi geleceğini planlamayanlar, başkalarının planlarının bir parçası olurlar.”
Başkalarının kurguladığı bir gelecekte yaşamak istemeyenler, fark yaratmak isteyenler, ne istediğini bilen, hedeflerine nasıl ulaşacağına dair rotasını belirleyebilenler öz geleceklerini inşa edebilirler.
Düşünsenize, geçmişte yaptığınız bilgi birikimleriniz geleceğinizi tasarlamanızda işe yaramıyorsa onca yıl ne için çabaladınız?
Hayatınızın her anında olduğu gibi geleceğinize giden yolda da direksiyonda siz varsınız. O halde karar sizin: Yol haritanız tek tip formdan ibaret bir özgeçmiş mi olacak; yoksa sizi tüm farklılıklarınızla gösterecek, hedeflerinizden, ideallerinizden kesitler sunacak size özgü tasarlanmış bir öz gelecek mi olacak?