Veganlık sadece bir diyet değildir, bunun sağlıklı yaşamla direkt bir ilgisi yoktur. Vegan kişi, insan harici hayvanların hakkını savunan kişidir…
Hayvanlar için veganlık ve hayvansal ürün tüketim pratiklerinin temelinde yatan sorunlar: Türcü politika, toplumsal cinsiyet ve ölü hayvan enerjisi.
“Veganlık, insan harici hayvanların hakkını savunmaktır”
Hayvanlara yönelik toplumsal bakış açısını değiştirmek, ilk olarak kendi tutumlarımızı gözden geçirmekten başlıyor. Birçok hayvan sever insan kürk giymeye karşıdır, yine birçoğumuz hayvanların firmalarca denek olarak kullanılmasını yanlış buluruz. Bu tutumları hayvanların yaşamını değerli bulduğumuz için takınırız.
Ancak madem onların yaşamını değerli buluyoruz ve acı çekmelerine tahammülümüz yok; o zaman neden hayvanları ve ürünlerini tüketirken içimiz çok rahat, ya da neden içimiz rahat mı diye sorgulamıyoruz bile?
Neden kürk giyen birine tutumumuz çok sertken, et yiyen birine bakışımız çok daha normalleştirilmiş bir bakış? Peki neden evimizde beslediğimiz kedimize dostumuz derken, bir yandan da tavuk yiyoruz? Hayvan türlerini ve buna bağlı kullanım pratiklerini bizim zihnimizde farklılaştıran nedir?
Sorunun temeline indiğimizde kürkü ceket yapılmak için öldürülen tilkinin, insanların yemesi için endüstri tarafından öldürülen tavuktan -ki yaşadığı kısa süre boyunca çok kötü ve sağlıksız şekilde yaşamak zorunda bırakılan sözde “serbest gezen” tavuklar da dahil olmak üzere- ; boynuzu için öldürülen gergedanın, süt vermesi için yapay döllenen yani tecavüze uğrayan inekten hiçbir farkı yoktur. Bu durumda “kayıp gönderge” söz konusudur. Yediğimiz tavuğun bir zamanlar canlı olduğunu unutmamız kayıp göndergeye örnek verilebilir.
“Eğer vegan değilseniz, yaptığınız her şey o nefret ettiğiniz ırkçı, cinsiyetçi ve heteroseksist ideolojiyi taklit etmekten öteye gitmez.” Gary Yourofsky
Hisseden canlıların, insanlar tarafından, menfaatleri doğrultusunda endüstri tarafından köleleştirilmesi ve sömürülmesini haklı gösterecek hiçbir argüman yoktur. Hayvanların türleri kaderlerini önceden belirlememelidir.
“Serbest gezen tavuk” yalanına inanmamalıyız çünkü o tavuklar hiç de endüstrinin tüketicilere inandırmak istediği gibi rahat bir yaşam sürmüyor, zaten köyden geliyor düşüncesiyle süt içmeye devam etmemeliyiz; maalesef ki o inek de diğerleriyle aynı şeyleri yaşıyor, o da makine olarak görülüyor ve metalaştırılıyor.
Sistem sizin “çiftlik ineği” olarak masumlaştırdığınız ineği de köleleştiriyor. Üretim yerlerine göre bu ürünleri sınıflandırmak son derece post-modern bir yaklaşımdır, maalesef hayvanların metalaştırılmasını ve tüketim pratiklerini değiştirmemektedir.
“Hayvanseverim” derken bir yandan da tavuk, inek, balık tüketiyorsanız hayvansever değil, evcil hayvan sever oluyorsunuz ve gerçeklere gözünüzü yumuyorsunuz. Hayvan kelimesi kedi ve köpekten ibaret değildir!
Veganlık konusunu yaşamın her alanına yedirmek
Veganlık sadece bir diyet değildir, bunun sağlıklı yaşamla direkt bir ilgisi yoktur. İçerdiği beslenme pratikleri sebebiyle oldukça sağlıklı bir düzen sunabilir ama sağlıklı beslenme dendiğinde akıllara gelen ilk beslenme tarzı da değildir.
Ben veganlığı hayatı kavrayış ve algılayış biçimi olarak görmekteyim. Bakış açısının oldukça değişmesi, bilincin artma durumu ve kendinden başkalarını da düşünme hali olarak yorumluyorum. Vegan olmak sadece bitki odaklı beslenmeden ibaret değildir, hayvanların köleleştirildiği her türlü yaşam pratiğini reddetmektir.
İnsanların kendilerini doğanın hakimi, haliyle yaşayan her şeyin sahibi olarak gördüğü bu dönemde, çoğu kişinin kendine sormadığı soruları ve düşünmediği konuları açığa çıkarıp, dürtmek, insanları rahatsız etmek, biraz da olsa ‘acaba?’ dedirtmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Türcü politikanın meşrulaştırılması
Hayvanlar insanlara hizmet eden, onların besini olan canlılar değildir. Her türün hayatı eşit derecede kıymetlidir. Yediğimiz tavuğun tabağa gelme hikayesini bilelim. Daha yumurtadan çıkmamış civcivi bekleyen kısa bir hayat ve her halükarda kötü bir son olduğunun baştan belli olmasını bilelim.
Erkek civcivlerin yumurtadan çıkar çıkmaz çöpe, öğütme makinesine atıldığından haberimiz olsun, ya da sözde serbest gezen tavukların sadece kanatlarını açabilecek kadar alanları olduğundan haberimiz olsun ki endüstriyel olan bir ürünü süper marketlerden alırken “free range” yazısını görünce vicdan mastürbasyonu yapmayalım. Yenilebilecek tonlarca şey varken yenmek için canlılar öldürülmemelidir.
Et yemeyi sevmek, yumurtasız kahvaltıya oturmamak, sütsüz kahve içememek bahane değildir… Yetişkin insanların inek sütüne ihtiyaçları yoktur. Yetişkin insanlar damak zevkleri için bir başka canlının köleleştirilmesine göz de yummamalıdır.
İneğin sütünü içmek, tavuğun yumurtasını yemek, arının balını almak; yani hayvanlara ait olan şeyleri sadece doğada kendimizi onlardan üstün gördüğümüz için, onları köleleştiren sistemi destekleyerek tüketmek ne kadar doğrudur? Bunun bahanesi tadını sevmek olmamalıdır. Elbette tadını sevebilirsiniz, çocukluğumuzdan beri süregelen bir alışkanlık söz konusu. Ancak bu hayvanların istismar edildiği gerçeğini değiştirmez.
Eşitsizlikten, adaletsizlikten bahsederken hala bunları tüketmek ironik olur doğrusu, çünkü esas eşitsizlik burada yatıyor, demek ki siz kabul etmeseniz de bazı hayatları diğerlerinden daha değersiz görüyorsunuz. Bu sistemin işliyor olmasının da tek sebebi hala bu ürünlerin satılabiliyor olması.
“Ben yiyeceklere ‘sıradan rutin bir nesne’ gibi bakamam. Yiyeceğe atfedilen anlamların bir kültürün var olan her şeyi kapsayan ideolojilerini ifade ettiğini biliyorum. Örneğin gıda seçimleri, bana bir toplumun cinsellik, toplumsal cinsiyet roller, ırka dayalı iktidar hiyerarşileri ve sakat olmamakla ilgili beklentilerini anlatabilir.” — A. Breeze Harper
Et yemek ile erkeklik arasında bir ilişki kurulmuştur. Kadın sömürüsü ve hayvan sömürüsü tam olarak şeyler olmasa da ikisine de uygulanan kötü muamelenin erkek egemen sistemin doğa, hayvanlar ve kadın üstünde kurduğu hakimiyeten kaynaklanmaktadır. Kadını bir et parçası olarak gören erkek egemen sistem, kadınbudu köfte, hanım göbeği gibi yemek isimlerinde de karşımıza çıkmaktadır.
Ataerkil sistem dilde de et tüketimi üzerinden yine karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; “kaçak et kesmek” deyimi dilimizde şartlar bağlamında yaşanması uygun olmayan cinsel ilişki anlamında kullanılmaktadır. Bu örnekte de erkeğin et tükettikçe erkekliğini yeniden üretebileceğini ve kadını da bir tüketim ürünü olarak görme durumu karşımıza çıkmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden, sınıf farklılıklarından, adaletsizlikten yakınıyorsanız türcülükten de rahatsız olmalısınız, çünkü hayvan yemek bunların şekil değiştirmiş halidir. Sistemi değiştirmek istiyorsanız, bugün, kendinizden başlayın.
Ölü hayvan enerjisinin vücuda alımı ve negatif etkileri
Kötü hayat şartlarına maruz kalan hayvanların yaşadıkları travmaların ve öldürülürken hissettikleri acıların, gıda olarak pazarlanan etine de dolaylı yoldan da olsa geçmesi durumu söz konusudur. Et tüketen insanlar, hayvanın ölü enerjisini de vücutlarına almış oluyorlar, yani hayvanın stres altındayken salgılamış olduğu hormonları.
Yapılan bir takım çalışmalar, etçil insanların daha agresif olduğunu da belirtmektedir. Günümüz post-truth çağında bu konuya da ancak bu şekilde karşı çıkılabilir; yani, “bence et yemek insanı agresif yapmıyor” gibi. Bunların da hiçbir geçerliliği yoktur. Bakış açılarıyla bilimsel gerçeklere yaklaşılmamalıdır.
Yazar: Öykü Tekinli