Fırsatçılığın hüküm sürdüğü bahtsızlar ülkesi

Ortada deprem yok, doğal afet yok; Kartal’da bir bina gündüz gözüyle kendi üstüne yığıldı. Sekiz katlı binanın üç katının kaçak, altındaki tekstil atölyesinin ruhsatsız olduğu, katların da imar barışı ile affa uğradığı tespit edildi.

Fırsatçılığın hüküm sürdüğü bahtsızlar ülkesi
Fırsatçılığın hüküm sürdüğü bahtsızlar ülkesi

Beş kat için ruhsat alıp, üstüne üç kat fazladan çıkmak… Üstüne üstlük, Tuzla sahilinden çektiğin kumu midye kabuklarını bile ayıklamadan Kartal’daki inşaatta kullanmak… Üstelik yaptığın uyanıklık devletle barışıyorum ayağına imar affına girince sevinçle birbirine sarılmak…

Fizik diye bir bilim, mühendislik diye bir meslek var. Bu işin hesabı var, kitabı var. Ne kadar kalınlıkta demirin ne kadar yükü taşıyacağı, hangi kalitede kumun toz gibi dağılmayacağı hep belli. Beş kat taşıyacak malzemenin üstüne sekiz kat çıkarsan, imar barışına girsen ne olur; girmesen ne olur?


Devletle barışsan da barışmasan da o bina yıkılır.

Devletle belki barışırsın ama bilimle barışamazsın. Bilimin görüşü tektir, nettir, objektiftir. Bilime aykırı iş yaparsan, barış lafını duyduğunda yüzünde açan gülücük, an gelir dudaklarında acı tebessüme dönüşür.

Özetle devenin yükü eşeğe yüklenmez; yüklersen, o eşek yığılır kalır. Denetim görevini yapmayan Kartal Belediyesi ile oy hesabı uğruna imar affı yasası çıkaran hükümet bu işin sorumlularıdır.

Cumhurbaşkanı enkaz yerinde incelemelerde bulundu ve çöken binada ölenlerin şehit olduğunu söyledi. TDK “şehit” sözcüğünü; “Kutsal bir ülkü ya da inanç uğrunda ölen kimse.” olarak tanımlıyor. Bir cumhurbaşkanı bunu bilmez mi? Elbette bilir. Bu sözlerindeki niyetin, seçim öncesi gelecek tepkileri bir nebze olsun hafifletmek amacı taşıdığı açık.


Binada ölenlerin hangi kutsal ülkü ve inanç uğrunda öldüklerini değerlendirmelerinize bırakıyorum. Bu yüzden yıkılan binada ölenler ne şehittir ne gazi. Sadece ve sadece idarenin denetimsizliğinden faydalanan fırsatçılığın, oy hesabı uğruna ödüllendirildiği bir düzende, yok yere canını veren bahtsızlar ülkesinin kader mahkumlarıdır, o kadar…

İstanbul’da birçok bina çökme tehlikesi ile karşı karşıya!


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.