Toksik Erkeklik: Türkiye’de erkek olmayı en iyi anlatan deyiş

Türkiye gibi her geçen gün verdiği medenileşme savaşında, bir adım ileri iki adım geri gitmekten fazlasını yapamamış ülkelerin ortak bir problemleri var. İlerleyememenin faturası ülkenin hangi kesimine, kesilirse kesilsin, bu başarısızlıkta her birimizin payı olduğu ise ayrı bir gerçek… Konuyla ilgili, en çok maduriyet yaşayan kesimin yani kadınların, sonrasında cinsi bu garip türle aynı kategoride yer alan erkeklerin savaş verdiği aşırı yozlaşmış bir erkek modeli var; Toksik Erkekler.

Toksik Erkeklik: Türkiye'de erkek olmayı en iyi anlatan deyiş
Toksik Erkeklik: Türkiye’de erkek olmayı en iyi anlatan deyiş

Toksik erkeklik hakkında konuşmaya başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki bahsi geçecek bu tür erkekler çok çok yakın çevrenizde. Okulunuzda, iş yerinizde, sokakta, oturduğunuz mekanda, toplu taşımada kısacası her yerde… Dahası belki sevgiliniz, eşiniz, en yakın arkadaşınız… Bu yüzden “toksik erkeklik” kavramının bilincinde olmak ve bu tür insanlara karşı doğru tutumu sergileyebilmek, insan ilişkileriniz açısından oldukça kritik.

Toplumun cinsiyetçi tutumu sebep oluyor

Bildiğiniz üzere, toplum tarafından hem kadına hem de erkeğe biçilmiş bazı roller var. Tarihsel süreçte, toplum tarafından atanan bu roller erkeğe toplumlar arası, kadına ise toplum içi ilişkileri sürdürecek şekilde dayatılmış.


Toplumlar arası ilişkinin en pratik şekli günümüzde de soğuk ve sinsice  devam eden şiddet ve savaş olduğundan, zaman içerisinde özellikle toksik erkeklerin en iyi bildiği şey haline gelmiş. Bu sebeple en iyi bildikleri ve ilk başvurdukları şeyi birbirlerine ve kadınlara kullanmaktan çekinmiyor ve normalleştiriyorlar.

Durum böyle olunca şiddetin hakim olduğu garip bir kadın erkek ilişkisi ortaya çıkıyor. Kadınların toplum içi ilişkiler için kullandıkları hoşgörü, anlayış gibi sosyal becerileri kendilerine yakıştıramıyor bu yolu tercih eden erkekleri “kadınsı olmakla” suçlayıp dışlıyorlar.

Toplum yaşantısı içinde soyutlanmadan kalabilmenin yegane yolu da, bu rollere uygun yaşamak. Rolünüzü reddettiğiniz an, toplumun “anormal” saydığı insanlardan birine dönüşüveriyorsunuz. Çünkü içinde bulunduğunuz toplum kendisi gibi olmayanı aşağılama ve içinde bastırmadan başka bir çözüm yolu bilmiyor.

Gelişmekten uzaklaşma

Hal böyle olunca medeniyetten ve gelişmekten uzaklaşma kaçınılmaz hale gelir. Çünkü sırf tüm kadınlar “uygun yaşa gelince” evleniyor, çoluğa çocuğa karışıyor diye otuzlarında bir kadını evlenip çocuk yapmadığı için “kız kurusu, evde kalmış veya karta kaçmış” veya askere gitmemiş bir erkeği “erkek saymamak” ancak böyle toplumların yapacağı iş…

Tam bu noktada toksik erkeklik kavramı bunun en güzel örneği olacak. Kendisine biçilen role bürünmeye çalışan erkeğin hem duygularını bastırması hem de her ne pahasına olursa olsun üstünlüğünü ve iktidarını kanıtlamaya çalışmasıyla birlikte dönüştüğü insanlıktan son derece uzak duruma toksik erkeklik diyebiliriz.

Bu hale gelmiş bir erkek kendini toplumun efendisi, en değerlisi, her şeyi en iyi bileni, en güçlüsü, en akıllı  zannederek topluma, eşine, çocuklarına, arkadaşlarına hatta sokaktan geçen bir kimseye bile hükmedebileceğine inanır.

Bu yozlaşmış modelin sorumlusu toplumun kendisinden başkası değil. Bazen dil alışkanlığı bazense doğru olduğunu düşündüğümüz için günlük hayatta kullandığımız erillik kokan bir dil var. “Adamsın, şu işi adam gibi yap. Kız başına oralara gitme. Kadın kısmı, erkek adam dediğin…”  gibi birçok cümle ile toksik olarak gördüğümüz erkeği yaratıyoruz.


Ona ideal erkek modelini her bir cümlemiz ile empoze ediyor ve altında ezilmesine sebep oluyoruz.

Ya da zaten var olan bu türün meydanı boş bulmuşçasına istediği gibi davranmasına göz yumuyoruz. O erkeği, otoriter, güçlü kuvvetli, agresif gibi, aslında toplumun yarattığı kültürel erkeklik idealine uydurmaya çalışıyoruz.

Demek istediğim, erkeğin bu toksik haline toplumun var ettiği erkeklik kavramı sebep oluyor. Erkek toplumun beklediği gibi olursa “toksik maço veya medeniyetsiz” olurken bu role uygun davranmazsa “erkeklikten uzaklaşıyor.” Hal böyleyken öncelikli olarak değişmesi gereken şey erkeğin kendisi, duyguları, hayata bakı açısı değil toplumun yozlaşmış zihniyeti oluyor…

Bu zihniyet kadınların “erkeklere” düşman olduğuna inanmaya devam ediyor. Tüm erkeklere karşı aynı tutum ve sertlikte davranıldığını inandığından asla ne demek istediğinizi anlamıyor. Bana sorarsanız anlamak işine de gelmiyor… (anlarsa fark eder, fark ederse değişebilir, değişmek ise zahmetli ohoo ne gerek var ki…) Vaziyet buyken kimseye erişmek ve kimseyi değiştirmek mümkün olmuyor. “İdeal erkek” kavramı yozlaşmış erkek kavramıyla o kadar iç içe geçmiş ki kimse farkı görmüyor, görse dahi sineye çekilebilecek bir durum olarak nitelendiriyor.

Hem kadınlar hem de erkekler için rahatsız edici

Bu zorbalığa, tacize, tecavüze, şiddete, hakarete ve daha nice insanlık dışı harekete eğilimli tür, sadece kadınlar için değil bulunduğu toplumun erkekleri için de büyük bir tehlike arz ediyor. Toplumun kadın erkek ilişkilerini direkt etkiliyor ve “olması gereken” erkek imajını zedeliyor oluşu en büyük zararları arasında.

Erkeklerin hepsine zorba gözüyle bakılmasa da zorbalık potansiyeli olan bir birey olarak görülmeleri başlı başına büyük bir kabus. Bu durumun Türkiye’deki en net sonucu; kadının toplumda saygı görmeyen, değer verilmeyen, elinin hamurundan başka bir vasfı olamayacak kısacası adamdan sayılmayacak kimseler haline gelmesi; erkeklerin ise bastırılmış duyguları ve düşünceleri sonucu benliklerinden tamamen farklı insanlara dönüşmesi…

Diğer bir sonucu ise, feminist hareketin bahsi geçen toksikler sebebiyle “anarşist kadınlar topluluğu” olarak görülüp asla benimsenmeyen, gereksiz ve saçma görülen, anlaşılmaz bir hareket olmaktan ileri gidememesidir. İçine dahil etmek istediği kadınlar tarafından bile (ki bana kalırsa bu kadınlar toksik erkeklerin en önemli yaratıcısı ve destekçileri) amaçsız ve ataerkil düzene aykırı bir hareket olarak görülmesidir.

Erkekler açısından da durum oldukça vahim!

Bu toksik türle aynı kefeye konularak potansiyel bir “sapık, tacizci, tecavüzcü şiddet meraklısı” gibi görülmeleri durumun ciddiyetini gözler önüne sermek için fazlasıyla yeterli. Günün sonunda bir erkek ile aynı otobüste gitmekten korkan; gitmemesi gereken, bir kadın modeli yaratmak veya erkeği bu denli uzak durulası, korkunç ve tehlikeli olarak beyinlere kazımak sapık bir toplum zihniyetinden başka bir şeyin ürünü olamaz…

Toplum olarak davranışları ve kişilik özelliklerini kadınsı veya erkeksi olarak nitelendirmeyi bırakmalıyız. Gerçek insanlar kafamızdaki ideal yaratıklar olamaz. İdeal kavramının sübjektif olduğunu kabul etmeye mecburuz. İnsanlar olarak, elle yontulmuş şekline bir kere karar verilmiş ve sonsuza dek değişmeyecek heykeller değiliz.


Kişiliğimiz, hayata bakış açılarımız günden güne farklılık gösterebilir. Bu farklılık ve insan olma hali de sinirli, rekabetçi, güçlü kadınların veya sevgi, şefkat, hoşgörü, sahibi erkeklerin de var olduğu anlamına gelir. Toplumdaki her bir bireyi, kafanızdaki idealiniz ile kıyaslayıp ona dönüştürmeye çalışmak günün sonunda birbirinden nefret eden, tahammülsüz ve iletişimsiz bir toplum yaratmaktan başka bir şeye sebep olmaz.

Paçozluk: Her yanımızı saran bir karabasan!