İslamizm ve Antisemitizm: Avrupa’da Müslümanların imajı

Özellikle 2000’li yıllardan beri sistematik bir medya kampanyası ile İslam ve Müslümanların imajı, Batı dünyasında hangi noktaya getirildi?

İslamizm ve Antisemitizm: Avrupa'da Müslümanların imajı
İslamizm ve Antisemitizm: Avrupa’da Müslümanların imajı

Çok uzun süreden beri ‘Batı’ görsel ve yazılı basınında ön plana çıkartılan ve IŞİD saldırıları sebebiyle ayyuka çıkan İslamizm kavramı, sanki artık gündemlerin demirbaşı olmuş vaziyette. Sizlerle, bu kavram ve Antisemitizm ile ilgili algılar üzerine tahlillerimi paylaşmak istiyorum.

İslamizm

Anlam itibariyle, köktendinci İslam anlayışının düşünce biçimi olarak algılanan İslamizm, gerçekten Batı medyasında çok sık duyulur oldu. İslamizm ve onun savunucularını tarif eden İslamist kavramlarının yoğunluğunun artmasında; son yıllarda sayıları azımsanamayacak kadar çok olan terörist saldırıların etkili olduğu aşikardır. Ancak bu yoğunluk ve İslam konusunun medyada ele alınış biçimi; Batı toplumlarının kafasında Müslüman tahayyülünü temelden değiştirmiştir. Bunu, bizzat yaşadığım birkaç tecrübe ile izah etmek isterim:


1- Yıl: 2009 Yer: İspanya

Barselona’da tanıştığım Alberto adlı benden yaşça küçük genç, annesiyle telefonlaşırken benden bahsetti. Annesine benim hangi ülkeden geldiğimi söylediğinde, annesinin ona benim için “O El Kaide’dendir.” dediğini bana aktardı.

2- Yıl: 2013 Yer: Almanya

Bavyera’da işe başladıktan kısa bir süre sonra şefimin yanında onun iş takvimine göz atarken, şirketin yurtdışı fabrikalarının resmî tatillerine bakıyorduk. Dubai’deki fabrika için Kurban Bayramı tatili kayıtlı idi. Yani fabrika o tarihlerde kapalıydı. Bir arkadaşın, “Bu ne tatili?” sorusu üzerine müdürüm, “Bu, İslamistlerin kutladığı bir şey.” dedi. Onun etrafında tek Alman olmayan bendim ve tek Müslüman olan da. Bu cümleye tepki vermedim. Bence müdürüm de, farkında olmadan söyleyiverdi. İçimden o cümleye birçok kereler “İslamistler kutluyor mu bilmiyorum ama ben bu bayramı çocukluğumdan beri kutluyorum ve İslamist de değilim.” gibi karşılıklar verdim.

3- Yıl: 2019 Yer: Tunus

Alman iş arkadaşımla beraber çıktığım iş seyahatinde, Türkiye ve Cumhurbaşkanı ile ilgili olarak Tunus’ta genelde çok olumlu bir itibar olduğunu altardım. İş arkadaşım, bana karşılık olarak “Bu, iki ülkenin de İslamist olmasından dolayı olabilir mi?” dedi.

Bu tecrübelerden iki sonuç çıkarmak mümkündür:

Birincisi, Müslümanlar hakkında yıllardır süregelen (2001 sonrası şiddetlenen) olumsuz kampanya, İslam ile ilgili olarak çok ciddi korkuların kök salmasına yol açmıştır.

İkincisi ise, medyanın haber yapma ve metin seçimi sebebiyle, Müslüman ve İslamist kelimelerinin artık manada geçişken hale gelmeleri ve birbirlerinin muadili olarak kullanılmalarıdır. İşin ilginç yanı, her iki sonucun da birbirlerini daha da şiddetlendirerek pekiştirmeleridir. Yani, İslam ile ilgili korku, geçişken kullanıma zemin hazırlarken, geçişken yapı da korkuları tetiklemektedir.

Antisemitizm

Bildiğim kadarıyla antisemitizm kavramının kökenini, Alman tarihçi August Ludwig von Schlözer’in 1781’deki ‘Sâmî’ kavramına borçluyuz. Nuh Peygamber’in büyük oğlu Sam’a dayandırılan bu köken, esas itibariyle hem Yahudileri hem de Müslümanları kapsıyor. Ancak bu kavramdan yola çıkılarak türetilmiş olan Antisemitizm (Musevi düşmanlığı) ise, anlam itibariyle bir tutarsızlık içeriyor. Zira, kavramda mana olarak sadece Yahudilere karşı duyulan düşmanlık anlaşılırken, kelimenin kökenindeki Sâmî aynı zamanda Arap toplumlarını da tarif ediyor. Zira, Arapça ve ona bağlı lehçeler ile İbranice de Sâmî dil ailesi içinde görülüyor.


Buradan yola çıkarak, bir yönlendirme yapılabilir. Bugün özellikle, Orta Avrupa’da tetiklenen İslam ve (buna bağlı dolaylı) Arap düşmanlığı için kanımca antisemitist sıfatı kullanılabilir. Bu takdirde, son Nazi tecrübesinden ağır bir tarihi utanç ve sorumluluk mirası almış olan Alman toplumu; günümüzdeki toplumsal değişime daha doğru bir karşılık verecektir. Her ne kadar şimdilerde yabancı düşmanlığı (Fremdenfeindlichkeit) kavramı yoğun bir kullanıma sokulmuş olsa da, antisemitist kavramının psikolojik etkisinin daha kuvvetli olacağı görüşündeyim.

Diğer taraftan, antisemitist kavramı onyıllardan beri Siyonist yapıların varolma dayanaklarından bir tanesidir. Yani, kavram üzerinden kutuplaştırma damgası ile düşman tasnifi ve bunun üzerinden de politikalar üretilmektedir.

Dolayısıyla, bu kavramın Arap toplumlarına karşı duyulan düşmanlık için kullanılması – yani bir nevi bu kavramın paylaşılması – kimi odakların hoşuna gitmeyebilir ve bu kullanıma yazılı ve sözlü basında müdahale edilebilir.

Algıların gittiği yer

Özellikle 2000’li yıllardan beri sistematik bir medya kampanyası ile İslam ve Müslümanların imajının, Batı dünyasında hangi noktaya getirildiğini örneklerle aktardım.

Her ne kadar (örneğin Almanya’da) sivil toplum örgütleri bu gidişata karşı ciddi duruşlar sergileyip, insan haklarını savunsalar da; medyanın etkisi ile toplumun yavaş da olsa olumsuz yönde değiştiği yadsınamaz.

Almanya’da son seçimlerde ortaya çıkan tablo da, zaten başka bir izahat ile açıklanamaz. Önümüzdeki dönemde, bu eğilimin değişeceğine işaret eden göstergelere rastlayamıyoruz.

Bazı algı mihraklarının dünya üzerindeki tasarrufları, ne yazık ki şu an birçok kanaate yön veriyor. Bağımsız ve hakikatin yansıması olan gerçek gazetecilik bilgi sağlamada tahakküm etmedikçe, bu cihetten uzaklaşmak pek de kolay görünmüyor.


Son söz: Yanlış pusula, doğru menzile gitmez.

Ali Şeriati: İslam yeniden nasıl ayağa kalkabilirdi?