Eğitim ahlaksızlaşırsa toplum ve düzen ahlaksızlaşır. Siyaseti ahlaksızlar yapıyorsa, siyaset ahlaksızlaşır. Siyaset ahlaksızlaşırsa, siyasetin yönettiği kurum ve araçlar da ister istemez ahlaksızlaşır.
“Ahlaksızlara tıp öğretmeyin” cümlesi Hippokrates’in sözlerinden (vasiyeti) birisiymiş. Biliyorsunuz “Hippokrates (MÖ 460-370) tıbbı batıl inançların gölgesinden kurtarıp akli temellere dayalı bir sanata dönüştürmüş, böylece “tıbbın babası” olarak tarihe geçmeyi başarmış bir ilim insanı ve bir filozoftur. Çoğumuzun Hippokrates’i duymuşluğu, hekimlerin meslek etiği açısından mezuniyet aşamasında gerçekleştirdikleri geleneksel “hipokrat yemini” sayesindedir.
Hipokrat’ın “Ahlaksızlara tıp öğretmeyin” sözü ve/veya vasiyetinin, tıp eğitimi ve tıp mesleği açısından özel bir önemi olsa da, tüm diğer meslek eğitimi ve alanları açısından da geçerliliği olan bir ifadedir. Çünkü bu ifade, toplumsal gelişmişlik düzeyi açısından çok anlamlı bir yaklaşımın en somut ifadesidir. Yaşayarak öğrendik ki, ahlaksızların neden olacağı yozlaşma, çürüme ve tehlike sadece tıp mesleği ile değil, tüm meslek alanları ile ilgili bir büyük bir tehlikedir.
Şimdi bir an için düşünelim, siyaset mesleki bir alan değil belki ama uzun yıllar yapıldığında mesleki alan haline geliyor. Siyaseti ahlaksızlar yapıyorsa, siyaset ahlaksızlaşır. Siyaset ahlaksızlaşırsa, siyasetin yönettiği kurum ve araçlar da ister istemez ahlaksızlaşır.
Keza öğretmenlik mesleğinin ahlaksızların da yapabildiği bir meslek olduğunu düşünelim. Eğitim ahlaksızlaşmaya başlar. Eğitim ahlaksızlaşırsa toplum ve düzen ahlaksızlaşır. Özetle güvenlik ile ilgili meslek alanları olsun, tarım ile ilgili, mühendislik ile ilgili meslek alanları olsun, hepsinde aynı durum geçerlidir.
Ahlak nedir?
Tabi burada asıl meselelerden birisi “ahlak” nedir meselesidir. Bizim anladığımız ve/veya anlamamız gereken şey, Hipokrat’ın ahlaktan kastı yalan söylemeyen, hırsızlık yapmayan, tembel olmayan, kişisel çıkar peşinde koşmayan, adil olmayan anlamlarında, “dürüstlük” temelinde inşa edilmiş olumlu davranış özellikleri olsa gerektir. Yoksa ahlak bunlar değilse, başka ne olabilir ki?
Şimdi gelelim asıl meseleye. Ahlaksızları mesleki eğitim alanlarına ve kurumlarına almamak için ne yapacağız? Yani ahlaksızlığı nasıl test edeceğiz? Çünkü insanların ahlaksız olup olmadıklarını anlamak için geliştirilmiş bir ölçme değerlendirme sistemi söz konusu değildir. Böyle bir test etme imkanı yoktur.
Dahası, artık günümüz aklı, mantığı ve bilimi ışığında tüm sosyolojik verilerden hareketle, insanları ahlaksız yapan olgunun “üretim ve tüketim ilişkilerinin ve mülkiyet yapısının” neden olduğunu biliyor ve ahlaksızlığa ilişkin asıl meselenin düzenin nasıl işlediği ile ilgili olduğunun farkındaysak. Diğer bir söylemle, ahlaksız doğulmadığını ama ahlaksız olunduğunu biliyorsak.
O halde çözüm nedir?
Çözüm, başta genel yaşam biçiminizi belirleyen düzeni ve onunla birlikte tüm mesleki alanları ve kurumların düzenini, işleyişini ahlaksızlığa yol açmayacak, ahlaksızlığı gerektirmeyecek, ahlaksızlığa prim vermeyecek şekilde planlar, yönetir ve inşa ederseniz, ahlaksızlığın çözümü diye bir ihtiyacınız veya sorununuz da kalmayacaktır.
Gerçekten ahlaksızlık sorunu çözümü zor bir sorun. Bunun için öncelikli olan iş, ahlaksızlığın tüm koşullarını, nedenselliklerini ve gereklerini ortadan kaldırmaktır. Çünkü ahlaksızlığı doğuran veya geçerli olmasını sağlayan yegâne şey ahlaksızlığın var olmasını sağlayan ekonomik ve sosyal yaşam sistemi ve o sistemin toplumsal işleyiş düzenidir.