Türkiye’de siyaset; özünden kopmuş, şirazesi kaymış, insanların bir kutuptan ötekine savrulduğu ve siyasilerin de politika üretmek yerine egolarını tatmin ettiği bir mecra haline gelmiştir.
Demokrasi kavramını, dünyada getirildiği nokta üzerinden ciddi anlamda sorgulayan biriyim. Bu bağlamda, seçimler münasebet ile demokrasimizin geldiği trajikomik duruma değinmek istedim.
Kavram Fasaryası
Öncelikle seçimlerde ittifak yapan gruplara verilen isimlere bir göz atalım. Evvela karşımızda, cumhur ile alakası olmayan bir Cumhur İttifakı. İkinci olarak da, millet ile ilgisi pek olmayan bir Millet İttifakı. Burada aslında oynanan, yine kavramlar üzerinden gerçek ile ilgisi olmayan bir algı oyunudur. Kavramların arkasında herhangi bir değer aramaya gerek yoktur. Abartılı bir teşbih ile söylemek gerekirse, bu ittifak isimlendirmeleri ‘Türkiye Cumhuriyeti Spor’ isimli bir futbol kulübünün kurulması mahiyetindedir.
Seçim ve geçim
Kronik cari açık ile süregelmeye alışmış ekonomimiz, temel yapısal değişiklikler gerçekleşmediği sürece hali hazırdaki kırılganlıklara maruz kalmak durumundadır. Açıklanan önlemlerde, ülkenin sorunlarına kalıcı çözümler getirecek önerilere de ne yazık ki rastlanmamaktadır.
Seçimler öncesindeki kamuoyu değerlendirmeleri, ekonominin bir toplumun nabzını nasıl değiştirdiğini açıkça göstermiştir. Yerel seçimlerde üç büyükşehir için açıklanan sonuçlara bakıldığında; iktisadi şartların kötüleşmesinin kenter yaşamı daha olumsuz etkilediğini söylemek yanlış olmaz.
Devlet adabı ve gidişat
İktidarın, ülkenin neredeyse %40’ına tekabül eden bir ittifakına veya kitlesine ‘zillet’ kavramını yakıştırması, siyasette geldiğimiz elim noktayı tarif etmektedir. Yaklaşık 10 yıldır süregelen toplumu kutuplaştırma faaliyetlerinin ülkeye en ufak bir katkı sağlamadığı gün gibi açıktır. Eyyamcı ve salt kendine çıkar sağlayan zehirli şiddet söylemleri, insanları ve topraklarımızı adeta toksik maddeler gibi zehirlemektedir.
Günlerce süren tartışmalar sonunda YSK’dan İstanbul seçimlerinin tekrar kararının çıkması, ne yazık ki bu gerilen ortamı daha da kızıştıracaktır. Topluma sağduyu aşılaması gerekenler, sorumluluklarına göre davranıp öyle hareket etmelidirler. Ancak Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının ardından yapılan açıklamalar, olumsuz gidişatın değişeceğine yönelik en ufak bir görüntü çizmemektedir.
Aslına bakılırsa Türkiye’de siyaset; özünden kopmuş, şirazesi kaymış, insanların bir kutuptan ötekine savrulduğu ve siyasilerin de politika üretmek yerine egolarını tatmin ettiği bir mecra haline gelmiştir.
Her ne kadar gündeme bir ‘Türkiye İttifakı’ getirilmiş olsa da, bu kavrama sözde değil özde ihtiyaç vardır. Böyle bir birliği meydana getirebilmek için, siyasilerin akıllarını başlarına toplayıp, birleştirici ve barışçı bir siyasi dili düstur edinmeleri şarttır. Aksi takdirde bizleri daha da zor günler bekler.
Son söz: Her yay, gerilince kopar.