Bekir Ağırdır: AKP’nin çekirdek seçmeni yüzde 27’ye düştü!

23 Haziran seçimlerini en yakın tahmin eden araştırma şirketi KONDA’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır; “AK Parti’nin kendini toparlaması çok zor çünkü felç oldu. Çekirdek seçmeni yüzde 27’ye düştü” dedi.

AKP nin çekirdek seçmeni yüzde 27 ye düştü! konda bekir ağırdır
AKP’nin çekirdek seçmeni yüzde 27’ye düştü!

Bekir Ağırdır, iktidarla muhalefet arasında yüzde 51-49’luk bir denge oluştuğundan bahsederek, Babacan’ın partisinin yüzde 2’lik bir karşılığı olsa bile dengenin değişeceğini söyledi. Ağırdır, son araştırmalarında partilerin küçük oy değişiklikleri yaşadığını ama bu değişikliklerin siyasete etkisinin çok büyük olacağını da vurgularken, AKP’nin düşüş eğiliminde olduğunu ve geri dönüşün zorluğuna da dikkati çekti.

Kararsız seçmenin yüzde 40’lara ulaştığından ve çoğunluğunun eski AKP seçmenlerinden oluştuğundan da söz eden Ağırdır, AKP’nin felç olduğunu ve liderinin iktidarını sürdürmek için bir aygıta dönüştüğünü ifade etti.


Parti kurması beklenen Ali Babacan’ın Türkiye’deki dört köşeli siyasi iklimin dışına çıkarak bir söylem geliştirmesi halinde başarılı olabileceğine vurgu yapan Ağırdır, gelecekte Ekrem İmamoğlu ile Ali Babacan arasında iktidar çekişmesinin olduğu, Selahattin Demirtaş’ın da muhalefet lideri pozisyonunda olduğu bir siyasi sürecin yaşanabileceğini de sözlerine ekledi.

“Krizler yumağı…”

S-400’ler gelmeye başladı Türkiye’ye. ABD’nin tavrını biliyoruz. Yaptırım uygulanırsa ve ekonomide olumsuz etkisi olursa, siyasete nasıl yansır?

Etkisi olacak. Türkiye bir sürü meseleyle karşı karşıya ama her biri kendi ritmi içinde gidiyor. Birbirlerini çoğaltan bir kaosa dönüşmedi. Dış politikaya bakarsak, S-400, Doğu Akdeniz, Suriye gibi konular var. Çin’le, Rusya’yla, ABD’yle, neredeyse her ülkeyle bir meselemiz var. Dış politikada katman katman bir krizler yumağı var.

konda bekir ağırdır

“Denge muhalefet lehine dönüyor”

S-400 süreci, siyasette yeni aktörlerin sahaya daha hızlı çıkmasına sebep olur mu?

Elbette. Bütün bu hikayenin derlenip toplandığı ya da huninin aktığı ve kırılma yaratacak kısım siyasi kriz meselesi. Siyasi krizden şunu kastediyorum: Bir yandan ülke hem siyasi hem de toplumsal kutuplaşma içinde. İktidar lehine 51-49 olarak görünen bir kutuplaşma yaşanıyordu.

Son 5 yıldaki 8 seçimde iktidar şu veya bu biçimde çoğunluğu sağladı. Amma velakin, yeni kurulacak parti veya partilerin iktidardan iki puan bile alması halinde iktidar lehine olan 51-49 dengesi bozulacak. İktidarın sürtünme katsayısı, muhalefetin moral gücü artacağı için bu önemli. 23 Haziran seçimleriyle moral üstünlük zaten muhalefet blokuna geçmişti. Hatta sayısal olarak bile, yeni parti kurulması gündeme gelmeden 51-49’luk dengenin muhalefet lehine dönüyor olduğu izlenimi de var.

“Mekanizmalar deneme yanılmayla değişiyor”

Siyasi krize ilişkin şunu da söyleyebiliriz: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bir sisteme geçtik. Şimdi ortaya çıktı ki; bu sisteme dair hiçbir mimari tasarım ve taslak yokmuş ortada. Devlet mekanizmaları, deneme yanılmayla değişiyor. Bu kadar büyük bir sistem dönüşümünün, mutabakat aranmadan sadece bir kişinin iradesiyle yapılıyor olmasının ürettiği bir yönetim problematiği var ortada.

“Devlet çok büyük bir çöküş içinde”

İktidar cephesinde cılız da olsa itirazlar ortaya çıkmaya başladı sisteme ilişkin…

En küçük birimden en büyük birime kadar, nüfus dairesindeki çok basit bir işimizden, bir şirketin çok önemli bir teşvik meselesine kadar kamuyla işi olan herkes görüyordur ki, devlet dediğimiz mekanizma çok büyük çöküş içinde.

“Keşke o kadar basit olsaydı”

Çözüm mümkün mü?

Başkanlık sistemi anlamındaysa bence çözüm mümkün. Bu krizi üreten şey, siyasi alanın müzakere üzerine oturmuyor olması. Sistem tartışıp ikna etmek üzerine çalışmıyor, birinin öbürüne sayısal üstünlüğüyle dayatmasıyla çalışıyor. Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu problemler ise, uzlaşmaları zorunlu kılan problemler. Sözünü ettiğimiz hiçbir problem, bir kişinin, bir partinin veya bir kimliğin tercihiyle yönetilebilir problemler değil. Keşke o kadar basit olsaydı. Siyaset bu problemler yönetme maharetine sahip değil. Ben bu durumu demokrasi krizi ya da siyasi kriz olarak adlandırıyorum.

“Her partiden oy alma potansiyeli teorik olarak var”

Mevcut siyasal ortamda ufukta iki yeni parti görülüyor ve siz kurulacak partinin 51-49 dengesini muhalefet lehine değiştireceğini öngörüyorsunuz.


Sadece iktidardan mı oy alır yeni parti veya partiler? Muhalefeti eritmez mi? 

İçinde olacağı söylenen isimlere bakınca tabii ki öncelikle iktidar blokundan oy alacaktır. Ama Türkiye insanının yarıya yakını var olan siyasi aktörlerden ve genel olarak siyaset marifetiyle yaşanan sorunların çözüleceğinden umudunu kaybetmiş durumda. Bu insanlar sadece bir partinin seçmen kitlesi değil. Her partinin insanları var burada. O nedenle, her partiden oy alma potansiyelleri teorik olarak var.

“Yeni parti dört kimlik üzerinden pozisyon alıyorsa gidebileceği alan belli”

Bir yandan da Türkiye’nin siyasi alanına baktığımızda, siyasetin kimlik siyasetine sıkışmış olduğunu görüyoruz. Toplumsal dokuyu ve siyaseti tarif eden iki ana eksenden biri sosyoekonomik gelişmişlik biri de kültürel kimlik. Bu iki eksenin dört köşesinde dört parti var. AK Parti, CHP, MHP ve HDP. Bu dört parti de kimliklerin içinden siyaset yaptığı için Türkiye’de tıkanıklık yaşıyor. Eğer yeni bir parti, bu kimliklerin üzerinden bir pozisyon alıyorsa, o zaman gidebileceği alan belli. Mesela İYİ Parti de siyasetin oturduğu iki ana eksen üzerinden bir şey hedeflemiyordu ama öyle oldu.

“AK Parti sempatizan seçmeni kaybetti”

Ayrıca, yeni kurulacak partiler öyle hedeflemeseler de, şimdiye kadar verdikleri imaj ve toplumun onları konumladıkları yer itibariyle öncelikle AK Parti’den oy alacaklarını söyleyebiliriz. Çünkü, AK Parti’de bir çözülme var. Bir zamanlar AK Parti tek başına yüzde 52’leri, 53’leri görebilen bir partiyken, bu oranın yüzde 38’i, kafasına tabanca dayasan partisini değiştirmeyecek olan çekirdek seçmendi. Yüzde 38’in üzerine yüzde 13-14 civarında sempatizan seçmen oy verirdi. AK Parti, sempatizan seçmeni ciddi bir biçimde kaybetti.

“Çekirdek seçmen yüzde 27’ye düştü”

Yüzde 38’lik çekirdek seçmen hala duruyor mu, değişim var mı?

AK Parti için vahim olan çekirdek seçmen sayısında yaşadığı kayıp. Yüz kişiden 38’i kendini çekirdek seçmen kategorisinde değerlendirirken, şimdilerde 27 kişi bu tanımı yapıyor. Çözülme yaşayan seçmenin 4-5 puanlık bir kısmı tepkisini sandığa gitmeyerek gösterdi. Kalan kısmı ise muhalefet yerine, iktidar blokunda yer alan MHP’ye oy verdi.

“Türkiye’nin yeni bir ütopyaya ihtiyacı var”

Babacan’ın kuracağı söylenen hareket, AK Parti’nin başlangıçta aşağıdan yukarı şeklinde tariflediğiniz işleyiş biçimine benzerse karşılık bulur mu diyorsunuz?

Onu göreceğiz. Türkiye’nin bugün ihtiyacı, bütün kimliklerin ötesinde ama yokmuş gibi davranmayan, ihtiyaç ve taleplerini anlayan bir yapı. Sadece kimlik meselesi de değil. Ekonomik bakımdan gelişmiş, kalkınmış ve artık hukuk ve özgürlüğü mesele eden metropoller, kalkınmaya çabalayan Orta Anadolu ile Karadeniz ve geri kalmış Doğu ve Güneydoğu olmak üzere karşımızda 3 Türkiye var. Sosyolojik olarak ise, muhafazakarlar, sekülerler ve Kürtler var. Türkiye’nin sadece 4 kimliği kapsayan değil, 3 Türkiye’yi kaale alan yeni bir siyasi programa, ütopyaya ihtiyacı var.

“Davutoğlu’nun fazla şansı yok”

Ali Babacan, istifasının haricinde hiçbir şey söylemedi. Ama Ahmet Davutoğlu manifesto yayımladı ve sahada çalışma yürütüyor. Karşılığı nedir Davutoğlu’nun?

Aralarında iki fark var. Davtuoğlu’nun söylediği her şeyde, AK Parti’yi düzeltmek ve düzenlemek üzerine bir talep var. Yeni bir hareket için mi yola çıktı yoksa “Cumhurbaşkanı partiyi bana verse de ben düzeltsem” mi diyor belli değil. Bir kararlılık görmüyorum ben. Kararlı olmak önemli. İnsanlar arkanıza düşmez ki. Davutoğlu’yla beraber görünecek bir il başkanı ya da milletvekili, Davutoğlu AK Parti içine dönüş yaparsa başına ne geleceğini bilmiyor. Ayrıca Suriye politikası da dahil, başımıza gelenlerin mimarı Davutoğlu. Babacan ile Davutoğlu’nu kıyaslayacaksak, ben Ahmet Davutoğlu’nun fazla şansının olacağını sanmıyorum.

“AK Parti’nin toparlaması çok zor”

Anlattıklarınızdan, AK Parti’nin bir düşüş eğilimine girdiği sonucu çıkıyor. Geçmişte düşüş eğilimine girmiş bir partinin yeniden toparlayabildiğini gördünüz mü? Mümkün mü böyle bir şey?

Görmedim. Zaten çok zor. AK Parti geçmiştekilerden farklıydı. AK Parti’yi yönetenler, seçmen davranışının bir kampanya ya da bir sloganla değişeceğini sanıyor. Seçmen dört seçimdir oy verdiği partisine yan dönmüşse, bu sadece o andaki adayın ya da sloganın yanlış olması yüzünden değil. Kolayca geri dönülmesi mümkün değil. Hele Türkiye gibi kutuplaşmanın yoğun olduğu bir yerde, gönlü ve yüzü iktidardan başka yerlere dönmeye başlamış ve nereye bakacağını arayan insanları geri çevirmek kolay değil.

“İnsanlar Ekrem İmamoğlu’na oy verirken çöp toplansın diye oy vermedi; vatandaş her şeyin farkında”

Türkiye’nin bugün, iliğine kemiğine kadar demokrasi savaşçısı olan, bir arada yaşamamızı savunan siyasetçilere ihtiyacı var. Ben var olan adaylarda böyle kararlılığı görmüyorum. Başarı ihtimalleri kısıtlı da olsa var. İnsanlar Ekrem İmamoğlu’na oy verirken, ülkenin gidişatına dur demek için harekete geçti. Çöp toplansın diye oy kullanmadı kimse. Vatandaş her şeyin farkında.


Bekir Ağırdır’ın Independent Türkçe’den Can Bursalı’ya yaptığı değerlendirmenin tamamı için tıklayın

Mehmet Şimşek, Erdoğan’ın AKP’de kalma teklifini reddetti


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.