Hangi ideolojiyi savunursa savunsun antiemperyalist ve devrimci olduğu kadar itibarlıdır toplum ya da insan. Devrimcilik ise ilericilik değildir, bozuk giden düzeni değiştirmektir.
İdeolojiler, insanların zihin yapılarını şekillendiren düşünceler bütünüdür.
Bilinenin aksine, savunanın benliğini kapatarak vicdani sorgulama yapmasını engeller. Yanlış anlaşılmasın; ideolojiler zararlıdır, bunları bir kenara bırakıp vicdanınızın sesini dinleyin demiyorum elbette. Vicdani sorgulamayı ideolojinizin etkisinde kalmadan yaptığınız sürece sorun yok. Zira ideolojisiz bir toplumun nerelere sürüklendiğini 1980 sonrasında Türkiye’nin içine düştüğü durum hepimize acı bir şekilde gösterdi. Vicdani sorgulamadan kastım, sadece haklıya hakkını teslim etmekten ibarettir.
Dünyanın aydın fikirli ulusları büyük devrimleri başarmış uluslardır. Ne devrimi yaptıkları önemli değildir, düzeni değiştirmiş olmaları yeterlidir. İster sosyalist devrim olsun, ister İslam devrimi…
İddiasına girerim bu son cümleyi okuyana kadar bana hak verenler, bu cümleden sonra zihinlerini teslim ettikleri ideolojilerin yönlendirmesiyle tepki gösterdiler. Bunların içinde sosyalistler, İslamcılar ve hatta hatta liberaller bile vardır. İşte size savunduğunuz ideolojinin sizi ne derece esir aldığının somut kanıtı.
Gerçekler gördüğümüzden ibaret midir yoksa daha farklı mıdır?
Emperyal güçlerin bize gösterdiğiyle mi yetiniyoruz yoksa olaylara farklı bir gözlükten bakmayı becerebiliyor muyuz?
Kim fikri açıdan özgür; kim güdülmeye açık?
Kim kafası bozduğunda isyan bayrağını açıyor; kim sorgusuz sualsiz bıçağa boynunu uzatan koyun?
Toplumsal özellikler atalardan kalan genetik miraslardır ve yüzyıllar geçse bile silinmezler. Örneğin Kemalist Devrim’i yapmış millet ile Gezi olaylarını yapmış milletin aynı millet olması bir tesadüf müdür?
O halde soralım…
Sizce hangi ulus daha devrimcidir; monarklarıyla ve imparatorluğunun üzerinde güneş batmamasıyla övünen İngilizler mi yoksa Robespierrelere ve Jean Jasques Rousseaulara sahip olmakla övünen Fransız Devrimi’ni gerçekleştirmiş Fransızlar mı?
Sizce hangi millet daha aydındır; seçmenlerin ancak %50’si sandık başına gittiği için magandadan bozma bir kovboyu dünya siyaset sahnesine çıkaran Amerikalılar mı yoksa Çar’ı siyaset sahnesinden silen, içinden Tolstoyların Puşkinlerin çıktığı Ruslar mı?
Sizce hangi ülkenin halkı daha kültürlüdür; 500 yıldır monarşiyle yönetilen ve var ede ede ancak yel değirmenlerine düşman bir Don Kişot var edebilen İspanya mı yoksa 2500 yıllık Şah rejimini kapı dışarı eden, Firdevsilerin ve Ömer Hayyamların ülkesi İran mı?
Sizce hangi ulus özgürlüğüne daha düşkündür; hala İngiliz Kraliçesi tarafından atanan bir valinin sembolik idaresi altında olmayı sineye çeken Kanadalılar mı yoksa Mao’nun peşinden yürüyen Çinliler mi?
Sizce hangi millet daha çağdaştır; faşist diktatör Mussolini’nin peşine takılan İtalyanlar mı yoksa baskıcı Batista rejimini alaşağı eden Castro’nun Kübalıları mı?
Sizce hangi halk, güncel ifadeyle söyleyelim, daha koyundur; bir faşist diktatörün sanrılarının peşine takılıp kendini yok etmekle kalmayan dünyayı da yok olmanın eşiğine getiren Almanlar mı yoksa kendisini yok olmanın eşiğine getirmiş olan düşman işbirlikçisi padişahı kapı dışarı eden Türkler mi?
O yüzden hep Rus’u, Fransız’ı, İranlı’yı, Kübalı’yı, Çinli’yi, Türk’ü üstün tutarım diğer milletlere. Buradaki üstünlük ırkçı bir üstünlük değildir; antiemperyalist ve devrimci olmanın getirdiği düşünsel üstünlüktür. Bunlardan bazılarının bugün bilim ve teknikte geri olması ise toplumsal genlerinden değil yönetimsel zafiyetlerden kaynaklanmaktadır. Zira yönetim, ülkelerin kaderinde önemli yer tutar. Yoksa Chavez döneminde altın çağını yaşayan Venezüella’nın, Maduro döneminde duvara toslamasını başka nasıl açıklarız ki.
Özetle; kanmayın emperyalistlerce size dayatılan gelişmişlik kriterlerine. Toplumun itibarını belirleyen ne çağdaşlığı ne de gelişmişliğidir; sadece fikri yapısıdır. Bu da toplumların genetik şifrelerinde saklıdır. O yüzden ideolojiler değildir önemli olan. Hangi ideolojiyi savunursa savunsun antiemperyalist ve devrimci olduğu kadar itibarlıdır toplum ya da insan. Devrimcilik ise ilericilik değildir, bozuk giden düzeni değiştirmektir. Yani devrimin ne devrimi olduğunun önemi yoktur, bozuk düzeni değiştirmiş olması yeterlidir.