Dil gelişimi ve Türkçeye dair kaygı

İngilizcenin en önemli dil kurumlarından biri olan Merriam-Webster yeni çıkardığı sözlükle İngilizceye 1000 yeni kelime daha eklemiş. Yani İngilizce dili biraz daha büyüdü ve çok daha gelişti. Çünkü dil ancak sözcük/kavram sayısı yani nicelik olarak büyür, sözcük/kavram kullanımı, yani nitelik olarak gelişir. Peki ya Türkçe?

Dil gelişimi ve Türkçeye dair kaygı
Dil gelişimi ve Türkçeye dair kaygı

Türk Dil Kurumunun yeni bir sözcük ürettiğini veya kullanıma soktuğuna dair son 10, 20, 30 yıldır neredeyse bir şeyler duymuyor veya duyamıyoruz. Çünkü buna ilişkin bir gereklilik ihtiyacı içinde değiliz. Üstelik ihtiyaç düşüncesi içinde de değiliz. Bilindiği üzere ihtiyaçlar, gerekliliklerden doğar. Gereklilikler ise doğrudan gelişim ile ilgilidir.

Hayatın akışına ve gelişim diyalektiğine ters bir biçimde kullandığımız farklı anlamlar ve kavrayışlara dair sözcük sayısı hızla gerilerken, farklı düşünme ihtiyacı da azalmakta, doğal olarak olmayan şeyi ifade etme aracı olan sözcük ve kavram üretim ihtiyacı duyulmamaktadır. Bu olumsuzluklara ilaveten yabancı sözcük eğilimi ve kullanımı da arttıkça, bu ihtiyaç tamamen ortadan kalkmaktadır. Yani dil, dolayısıyla da kültürel ve bilimsel kimlik olarak da hızla fakirleşiyor ve yetersizleşiyoruz.


Bir ulus ve bir ülke dil ile büyür, gelişir ve bağımsızlaşır. Dilin yavaş yavaş fakirleşmesi, başka şeylerin zenginleşmesiyle paralel yürür. Yabancı dil bilmek farklı bir şey, dilinde yabancı sözcüklere yer vermek durumunda kalmak ve bunu tercih etmek başka şeylerdir. Keza yabancı dil eğitimi başka şey, yabancı dil ile eğitim daha başka bir şeydir. Mesele sadece emperyal dil hegemonyasının yarattığı fakirleşme değildir.


Başka bir şey daha vardır. Son on yıllarda giderek artan şekilde Arapça ağırlıklı, Farsça beslemeli, ideolojik nedenli iktidar/devlet dili söylemleri dil konusunda daha yoğun bir kirlenme ve kuraklaşma yaratmaya başlamış durumdadır. Haliyle Türkçe dilinin değişen ve gelişen dolayısıyla artan “daha cengin dil” ihtiyacı karşısında fakirleşmesini de beraberinde getirmektedir. Vu bağlamda bilim dili meselesi ise apayrı bir tartışma konusu ama ilgili bir konudur.

Dilini bilim dili, sanat dili ya da felsefe dili boyutlarında geliştiremezsen ve bu gelişimi sürekli kılamazsan, bir müddet sonra gerekçelerinden birisi olarak “dil yetersizliği” olmaya başlayacaktır elbette. Giderek fakirleştirilen alanlarımızdan birisi de muhtemelen dil alanı ile ilgili olsa olsa gerektir. Çünkü dil her geçen gün büyümez ve gelişmezse kendiliğinden yetersizleşmeye başlayan bir alandır. Dilde yetersizlik sanat ve bilimde yetersizliği ve uzun erimde kültürsüzleşmeyi getirecek kadar önemli bir konudur.


Bir yandan siyasetçiler, bir yandan bilim insanları, bir yandan eğitimciler ve doğal olarak da geniş halk kitlesi, her geçen gün daha az Türkçe ile konuştuğumuz ve yazdığımız Türkçeyi, dil olarak kuraklaşmaya doğru sürüklüyoruz. Çünkü yerinde saymak ve durmak demek, ilerleyen zaman ve mekânda geriye düşmek demektir.

Ekrem İmamoğlu’ndan BBC muhabirine Arapça tabela yanıtı