Kadına yönelik şiddette tek suçlu erkek mi?

Kadına yönelik ve aile içi şiddette, tek suçlu, şiddet gösteren erkek mi? Kadına şiddet, evrensel bir sorundur ve temel insan haklarının ve özgürlüklerinin ihlalidir.

Kadına yönelik şiddette tek suçlu erkek mi?
Kadına yönelik şiddette tek suçlu erkek mi?

Devamlı şiddet

Aile içinde şiddet gören kadınların çoğunluğu bir kez değil devamlı şiddet gördüğünü söylüyor. Bu kadınların çoğunun başka gidecekleri yer ve kendi ekonomik özgürlükleri de olmadığı için şiddete dayanmak zorunda kalıyorlar.

Ekonomik özgürlüğü olan azınlık ise boşandığında çevresinden tepki alacağını düşünerek bu durumu bir süre daha devam ettiriyor. Bir kere şiddet gösteren erkeklerin genel olarak sürekli şiddet gösterme eğiliminde olması da bu duruma katkıda bulunuyor.


Muhtemelen bu erkeklerin psikolojik destek alması gerekiyorken psikolojik destek almanın da toplumda hoş karşılanmaması nedeniyle tedavileri aksıyor. İstatistikler şiddet gören kadınların %10’unun hamileyken bile şiddet gördüğünü gösteriyor.

Kadına yönelik şiddette tek suçlu, şiddet gösteren erkek mi?

Kendinden kas kuvveti yönünden daha zayıf, aslında zayıf olmasa bile doğası gereği erkek kadar şiddete meyletmediği için, kurban konumuna gelen birine şiddet göstermek adil görünmüyor. Ama geniş resime bakılırsa şiddet gösteren erkek dışında da bu durumdan sorumlu kişi ve kurumlardan bahsedilebilir.

Ailelerin rolü ne?

İnsanı şekillendiren en önemli unsurun aile olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Şiddeti gösteren kişilerin de çocukken ailelerinden şiddet görmüş olması kişilerin psikolojilerini derinden etkilemiş oluyor. Şiddet davranışlarını tetikleyen şeylerden biri de erkek egemen toplum anlayışı. Kadının özellikle toplumumuzda zayıf ve erkeğe muhtaç gösterilmesi erkeğe gereksiz bir güç veriyor.

Başlık parası gibi uygulamalar kadını alınır satılır eşya konumuna getiriyor ve çoğu aile içi uygulamalar başlık parasına benzer etkiler doğuruyor. Daha da kötüsü erkeğin karısını dövmesi ve sözde disiplin sağlaması bazı çevrelerce kabul görüyor. Hatta bunu bazen kadınların bile kabul ettiğini görüyoruz. İstatistiklere göre bazı durumlarda erkekler eşlerini dövebilir diye düşünen kadınların oranı yüzde 14.2.

Erkek ailesi kadar şiddet gören kadının ailesinin de devamlı şiddete etkisi yok değil. Çünkü kadının en önemli problemi kaçacak, kurtulacak, güvenecek başka kimsesinin olmaması. Genellikle şiddetten muzdarip olan kadınların aileleri bu kadınlara sahip çıkmıyor, arkasında durmuyor. Ekonomik özgürlüğünü eline alamadan evlendirilmiş olmaları da ailelerin bir başka etkisi.

Her ne kadar bu sonuçların oluşmasında sosyoekonomik faktörlerin etkisi olsa da ekonomik özgürlüğünü eline almış kadının bile periyodik şiddete maruz kaldığını görüyoruz. Çünkü boşanınca hor görüleceğini düşünüyor ki bu da çoğunlukla kadının ailesinden gördüğü baskıdan kaynaklanıyor. Mesela koca dayağından kaçarken babasından daha beter dayak yiyenler var. Bugün sadece evlilik baskısı bile kadınların eş seçerkenki tercihlerini etkilerken evde ailesinden şiddet gören bir kadın çoğunlukla kurtulmak için evlenmeye karar verip yine şiddetten kurtulamıyor.

Devlet bu tablonun neresinde?

Neyse ki kadın sığınma evleri ve polis var, onlar sayesinde kadınlar kurtuluyor denildiği noktada da farklı gerçeklerle karşılaşılıyor. Şiddet sebebiyle polis karakoluna başvuran kadınların bazılarının ciddiye alınmadığı, sözde şiddet gösteren kişiyle uzlaştırılmaya çalışıldığı ve kadınların herhangi bir işlem yapılmadan evlerine geri gönderildiği görülüyor. Bu, erkeklerin eşlerini dövmesinin memurlar tarafından bile normal görüldüğünü gösteriyor. “Olayı abartıyorsunuz burada sesiniz böyle çıkıyorsa evde kimbilir neler yapmışsınızdır”, “ben de karımı dövüyorum abla ne olacak bir şey olmaz.” gibi söylemler polis tarafından mağdur kadınlara verilen cevaplar arasında.


Tuğba Tekerek adlı bir gazeteci 2013 yılında şiddet görmüş gibi polise başvurup, bir kadın sığınma evine gidip üç gün geçirmiş ve yaşadıklarını yazmış. Bu yazıya göre, polis önce ne yapacağını bilemiyor sonra biraz araştırıp kadın sığınma merkezine gidebileceğini buluyorlar ve kadını nakletmesi için yetkilileri çağırıyorlar. Sonra yazar 70 kadının sığındığı bir 4+1 apartman dairesine götürülüyor. 70 kişi… Oturacak yer yok, yatacak yer yok. Herkes hasta, birbirlerine özellikle de çocuklara bulaştırıyorlar. Çoğu kadın burada yaşanmaz diyip dayağa geri dönüyor. Ancak sığınmazsa muhtemelen öldürülecek kadınlar mecbur kalıyor.

Kadınlar sığınma evlerinde sınırlı süre için kalabiliyorlar. Genellikle kadınların iş bulup kendi ayakları üzerinde durması bekleniyor. Bu durumda sığınma evinden çıkarılıyorlar. Tuğba Tekerek’in 2013’te yazdığı habere göre devlet sığınma evindeki kadınlara üç ayda bir yüz liralık yardım yapıyor.

2013’ten 2018’e kadar kadın sığınma evlerine sığınan kişi sayısı en az 3000 kişi artarken sığınma evi kapasitesi sadece 256 kişi artırılmış.

Yaratılan algıların etkileri

Özellikle her gün halkın gözü önünde olup ülke yönetiminde söz sahibi olanların, kadın erkek eşitliği olmadığına yönelik çağ dışı açıklamalarının özellikle kadını hor gören sosyokültürel seviyesi düşük çevrelere iyi örnek olmadığı kesin.

Ayrıca hakkını arayan kadınlara bir kesimin açıkça nefret göstermesi; montaj haberlerle güçlü kadınların din düşmanı gibi gösterilmeye çalışılması yarı nüfusunu kadınların oluşturduğu bir toplumda mantık dışıdır.

Ayrıca kadın hakları aleyhinde görüş bildiren az sayıdaki kadın yazarların destek görüyor olması kaygı verici. Bu yazarlar; kadının akıllı olmaması gerektiği, nafaka almaması gerektiği, erkeğin üstünlüğünün kabul edilmesini savunup; kadın özgür ve güçlüyse mutlu değildir, feminist kadın kaybedilmiş kadındır gibi söylemlerde bulunuyorlar.

Hem kadın haklarıyla kadınlığın çeliştiğini savunup hem de düşüncesini söyleme hakkını kendinde bulan kadınları anlamak güç ancak tüm bu düşünceleri bir de dinle alakalı gibi göstermek eğitim seviyesi yüksek çevrelerde dinin sorgulanması ve gençlerin dinden soğumasına sebep oluyor.


Kaynaklar:

  • Kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesi el kitabı
  • Polis: Burada sesiniz böyle çıkıyorsa kimbilir evde neler yapmışsınızdır! ekmekvegul.net – 14 Nisan 2019
  • ‘İki seçenek var; ya şiddet göreceksin ya dört duvar arasında sürecek yaşamın’ ekmekvegul.net – 4 Şubat 2018
  • Gazeteci kadın sığınma evine girdi – memleket.com.tr
  • Kadın sığınma evlerinde utandıran gerçek – cumhuriyet.com.tr
  • cocukaile.net

Kadın ile erkek arasındaki kazanç farkı yüzde 32


Fatma Uğuz
1986 doğumluyum. İlk ve orta eğitimimi Denizli'de tamamlayıp 2009'da Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümünden mezun oldum. 5 yıldır reiki, ezoterizm, tasavvuf ve felsefe ile ilgileniyorum. Müzik, kitap, resim ve sinema ilgi alanlarım arasındadır. Ayrıca Türkiye'deki uzun antik yolları yürüyorum. Halen fizyoterapist olarak görevime ve lisansüstü eğitimime devam etmekteyim.