Tek kişinin veya bir grubun ya da bir partinin, her türlü ayrıcalığa sahip olduğu, denetlenmesinin neredeyse mümkün olamadığı, kişi, grup veya partinin kendini tam olarak yürütmenin yerine koyduğu, yasama yetkilerini de kullanabildiği, yargı sistemini kendisine bağlı kıldığı düzenlerin demokratik, çoğulcu ve katılımcı olmaları teorik olarak da, pratik olarak da mümkün değildir.
Klasik başkanlık veya cumhurbaşkanlığı sistemleri, Türkiye’deki sistemden çok farklıdır. Her şeyden önce sürekli referans verilen ABD ve Fransa sistemlerini ele alarak genel bir çerçeve çizsek dahi, oralarda başkan veya cumhurbaşkanı tek başına KHK çıkarma yetkesine sahip değildir.
Yani oralarda başkanlar kendilerini yasamanın yerine koyma ayrıcalığına ve özelliğine sahip değillerdir. Kongre ve senatodan izinsiz herhangi bir kanun üretme ve uygulama tasarrufuna haiz değillerdir.
Ayrıca toplu ve stratejik para harcamaları yapamazlar ve en önemlisi tüm esas, hukuki ve demokratik denetim mekanizmaları olan sayıştay ve danıştay gibi kurumlar ile diğer yargı sistemlerini kontrol ve güdümlü hale getiremezler. Çünkü ilgili siyasal ve yönetsel düzenleme buna izin vermez.
Türkiye’de son bir yılda çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine ve meclisin çıkardığı yasaların niceliğine ve niteliğine bakınız; durumun hangi boyutlarda olduğu zaten oraya çıkacaktır. O kadar çok örmek var ki. Son olarak yaşadığımız merkez bankası başkanının görevden alınması ve alınma gerekçeleri oradadır.
Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tamamen engelleyici bir düzen
Özetle Türkiye’deki sistem demokratiklik, katılımcılık, çoğulculuk açısından sorunlu değil tamamen engelleyici bir düzendir. Çünkü kendisi gibi olmayanı reddeden bir yapılaşmadır.
Sosyoekonomik açıdan ise yaratıcı, üretici yetenekleri engellenmiş bir düzendir. Çünkü dar kadrocu, merkezden kontrollüdür.
Bilimsel ve toplumcu arayışı ve uygulayıcılığı olmayan bir sistemdir. Çünkü sınıfsal yapısı gereği hem sermayeci hem de teolojik, ekonomik yapısı gereği tüketimden yana, vergiye dayalı, rantiyeci yanı ve yönü ağır olan bir yapı ve karakter taşımaktadır.
Hükumet sözcüsü Çelik; “Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminin röntgeni, MR’ı çekilecek” demiş.. Yani eksik olan şeyler var bunu tartışacağız demeye getirmiş…
Oysa sosyal, ekonomik, hukuki ve daha pek çok olay, olgu ve göstergelerin her birisi birer MR ve birer tomografidir. Bu bağlamdaki MR ve Tomografi sonuçları şunu söylemektedir;
Eşitsiz bir toplum yapısı, çalışanın daha az kazandığı bir emek ve iş düzeni, adaletin güçlüden yana olduğu bir işleyiş, bilime karşıt eğitim sistemi, dışa bağımlı sözde kalkınma modelleri ve üstelik bunun tek bir kişi, grup veya partinin uhdesinde ve tasarrufunda yürütüldüğü dışa bağımlı bir düzen.
Bu şekliyle yürümez ve yürümeyecektir. “Bu sistemi biraz tartışalım ve gerekirse reforme edelim” yaklaşımları da yeni bir zaman kaybı anlamına gelecektir. Eğer ısrar edilirse ki, öyle görünüyor daha büyük kayıplara uğrayacağımız apaçık oradadır.