Süper Lig’de yer alan bir futbol Kulüp Başkanı’nın ifadeleri ve bu ifadeleri övünülecek bir şeymiş gibi sunuyor olmasını Türkiye futbol üstyapılarının profiline ilişkin bir gösterge olarak almamak mümkün değil.
Paylaşıma konu olan kişi Süper Lig’de takımı olan kulüplerimizin birisinin başkanıdır. Genel olarak baktığımızda birçok kulüp başkanı neredeyse aynı profildeki kişilerden oluşmaktadır.
Kimsenin bireysel anlamda kişiliği ve kimliği tartışma konusu olmaz elbette ama söz konusu kişi aynı zamanda bir tüzel kişiliği temsil ediyorsa, yani bir kulübün temsiliyetini içeren bir görevi varsa, mesele kişisel olmaktan çıkar ve kamusal olur.
Türkiye futbol üstyapısı bilindiği üzere TFF ve profesyonel kulüpler başta olmak üzere spor ve futbol ile ilgili kurumlardan oluşur. Daha geniş ölçekte bu iktidar ve ilgili bakanlık ve birimler ile çevrelenir.
İşte tüm bunların kurumsal nitelikleri, işlevleri ile bunları yöneten kişilerin nitelikleri ve donanımları üstyapının niteliğini ve işlevlerini doğrudan etkiler, hatta belirler.
Üstyapı dediğimiz üretim araçlarına sahip, üretim ilişkilerini yöneten kişi ve kurumlar ile altyapı dediğimiz üretim güçleriniz karşılıklı etkileşim halindedirler. Teorik olarak altyapıların üstyapıları alaşağı etme, dönüştürme ve değiştirme gücünden hep söz edilse de, toplumsal ve ekonomik olarak üstyapıların hegemomyası ve elinde bulundurduğu imkanlar nedeniyle altyapıları sindirme, yönetme, düzenleme ve işlevsizleştirme rolleri ve güçleri genellikle söz konusudur.
Üstyapılarınızın kalitesi, niteliği, düzeyi, acımasız ve hesapsız olmaması, demokratik ve katılımcılığa eğilimli bir yapıda olması göz ardı edilmeyecek denli önemlidir. Bu durumda üstyapılarınız neyse altyapılarınız da o’dur derken bunu kastediyoruz. Ülke düzeniniz neyse futbol düzeniniz de o’dur derken de yine aynı bağlamı kast ediyoruz.
Şu ifadelere bakar mısınız?
1- “Liseyi ben 6 senede bitirdim. Mühendis olmam da zaten bir şans oldu. 37 yaşında mühendis oldum, kendi imkanlarımla.”
2- “İnanın 2009’a kadar hiç futbolla alakam yoktu. Hiç stada gitmezdim, maç izlemezdim, forveti, stoperi, ofsayt nedir bilmezdim. Bir yöneticinin futbolu bilmesine gerek yok. Futbolu bilecek insanları çalıştırmak önemli, yöneticilik bu.”
3- “Silahım olsa vururdum, Silahım yok mu, bir çuval silahım var. Ama evim Ankara’da, maç anında ben Rizedeyim. Gidip alıp gelemeyeceğime göre…”
Sözü daha fazla uzatmadan, süper ligde yer alan bir kulübümüzün başkanının söz konusu ifadeleri ve bu ifadeleri övünülecek bir şeymiş gibi sunuyor olmasını Türkiye futbol üstyapılarının profiline ilişkin bir gösterge olarak almamak mümkün değil. Çünkü durum tekil değil. Benzerlerini o kadar çok yaşadık ve çok yaşıyoruz ki.
Üstyapısı böylesi görünüme sahip bir futbol düzeninin, altyapı profilinin ne olacağı konusu bundan bağımsız olabilir mi?
Çözüm elbette esas olarak ve son tahlilde altyapıların üstyapıları düşünce, felsefe ve kurumsal olarak eslim almasıdır.
Ama bu düzende ve reformist açıdan devam edileceği düşünüldüğünde ise, üstyapıların üretim ilişkilerindeki rolünü yeniden gözden geçirerek, üretim güçleri hegemonyasını sürdürmekten ziyade, daha katılımcı bir üretkenliğe dönük gelişimci aktörlere ve üretim güçlerine yer açması kaçınılmaz görünmektedir.