Türkiye’de yabancı kolejler

Kolejlilik nedir çok iyi bilirim. Sonuç itibariyle, İstanbul’da 8 sene boyunca yabancı bir kolejde okudum. Bu yazımda, Türkiye’de yabancı kolejlerde eğitimin nasıl kişilikler ortaya koyduğuna ve eğitim içeriğine dair tespitlerimi yazacağım.

Yabancı Kolejli

Tarihi kökler

Türkiye’de birçok büyükşehirde yabancı kolejler eğitim-öğretimlerine devam ediyorlar. Bu okulların neredeyse hepsi, Devlet-i Âliyye’nin (Osmanlı Devleti’nin has adlarından biri) son döneminde misyonerler tarafından farklı amaçlarla kuruldu. Dinî (Hıristiyanlık) bir disiplin içerisinde eğitim kalitesini ortaya çıkararak, kuruldukları şehirlerde itibar kazandılar ve oralarda tutundular. Osmanlı Devleti’nde böyle bir gelişmenin ortaya çıkması pek tabii ki de, Tanzimat döneminin Batı’ya yönelmesi ile de ilgilidir.

İki arada bir derede

Yabancı koleje verilen çocukların neredeyse hepsi, iyi bir eğitim almaları ve kendi ülkelerinde elit çevrelere girebilmeleri için o okullara yazdırılırlar. Ancak bu hayranlık ve büyük ölçüde toplumsal aşağılık kompleksinden gelen eğilimin sebebi, ülke sathında mükellef seviyede bir eğitim düzeyine ulaşılmamış olmasıdır. Tevhidi tedrisat ile ülke çapında arzulanan seviyede eğitim şartları sağlandığı takdirde, bu yabancı kolejlerin bir özelliği kalmayacaktır.


Yabancı kolejlere giden çocuklar, dilini öğrendikleri kültürlere de bir ölçüde aşina olurlar. Ancak özellikle yeniyetme döneminde yani kişiliğin tam oturmadığı dönemde bu tarz bir tanışıklık iki arada bir derede bir kişiliğin oluşmasına yol açar. Genelde kendi ülkesini ve kültürünü biraz aşağı gören, bir yandan da kendini onlardan (ülkesinden) görmeyen bir kimlik meydana gelir. Bahsi geçen bu olgu, kesinlikle yeni değildir. Peyami Safa’nın ‘Biz İnsanlar’ romanında, aynı okula giden iki öğrenciden (ikisi de Türk) birinin diğerine ‘Eşek Türk’ diye çıkışması da aynı çifte kişiliğin yansımasıdır. Diğer arkadaşına ‘Eşek Türk’ diyen çocuğun, özellikle annesi yabancı hayranı (Batı hayranı) ve İstanbul işgali ve mütareke döneminde İngiliz ve Fransız subayları ile çok iyi ilişkiler içindedir ve kendi kültürünü mütemadiyen aşağılamaktadır.

(Toplumsal) Aşağılık Kompleksi

Bu noktada, 90’lı yıllarda geçen ve birinci ağızdan duyduğum bir hikayeyi anlatmak isterim. İstanbul’da 90’lı yılların ortalarında yabancı bir kolejde İstiklal Marşı okunması için öğrenciler toplanmışken, okul müdürü avluda toplanmış olan öğrencilerin bir uğultu çıkardıklarını fark eder ve kıpkırmızı kesilir. Bunun sebebi, normal şartlarda kendisinin varlığında avluda çıt çıkmamasıdır.

Uğultunun azalmadığını farkeden yabancı müdür, Beden Öğretmeni’nden mikrofonu kapar ve ‘Ya şimdi susarsınız ya da bir Eşek Lisesi’ne gidersiniz’ der. Bu olayın ardından avluda çıt çıkmaz ve İstiklal Marşı mutat düzende okunur. Bu yabancı kolejde okuyan öğrencilerden kimse bu olayı şikayet etmemiş ve okul müdürü bu olaydan dolayı mahkemeye verilmemiştir. Müdürün yaptığı çıkış, en azından hakaret ve aslına bakılırsa bir millete karşı tahkir içermektedir.


Yukarıda bahsettiğim örneğin ardından size bir devlet lisesinden bir misal vermek isterim. Kardeşim Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) mezunu olduğundan, o okulun iç yapısını da gayet iyi bilirim. Aynı zamanda yabancı müdürleri de olan bu okulun, bir yabancı müdürünün yukarıda bahsettiğim gibi bir açıklama yapma şansı sıfırdır. Bunun sebebi, Galatasaray Lisesi’nde okuyan çocukların yabancı kolejlerdeki gibi iki arada bir derede kişiliğe sahip olmayıp yüksek oranda toplumsal bir özgüvene sahip olmalarıdır. Bu lisenin durumu, tüm devlet liseleri için bir kıstas olarak alınabilir mi bu tartışılabilir. Ancak devlet liselerinde iki kültür arasında kalma riski yabancı kolejler kadar olamaz.

Yabancı dil

Yabancı dil, günümüzde gerçekten insanların kariyerleri ve yaşamları için çok faydası olan bir araçtır. Ülkemizde birçok insan, çocuğunu dil eğitimi için yabancı kolejlere yazdırır. Ancak burada atlanan husus, aslında yabancı dilin ‘Yabancı Dil Öğretimi’ konusunda uzman kişiler tarafından öğretilmesi gereğidir.

Türkiye’deki yabancı kolejlerde derslere giren öğretmen kadrosu, kendi ülkelerinde anadili o dil olan öğrencilere eğitim veren kişilerdir. Yani bu öğretmenler, yabancı dil öğretimi konusunda uzman kişiler değillerdir. Bu vesileyle, dil öğrenimi birim zamanda istenilen verimde gerçekleşmez. Sonuç itibariyle, mezun olan birçok öğrenci yüksek seviyede dil öğrenmiş olur ancak o noktaya gelinceye kadar geçen süre aslında ihtiyaç duyulan süreden uzundur.

Diğer bir önemli husus da, müspet ilimlerin yabancı kolejlerde yabancı dilde öğretilmesidir. Bu konuda, Oktay Sinanoğlu onlarca konuşma yapmış ve kendi lisesini örnek olarak vermiştir. Kendisinin eğitim gördüğü TED Koleji’nde, onun zamanında pozitif ilimler Türkçe öğretiliyormuş. Bunun yanında da, İngilizce bir yabancı dil olarak öğretiliyormuş. Üniversite okuduğum dönemde, İTÜ’de eğitim %30 İngilizce idi. Hem dersin anlatılmasında hem de anlaşılmasında yaşanan verimsizliğe birebir şahidim. 2010’lu yıllarda bir seminer için gittiğim Göteborg’daki üniversitede lisans eğitiminin İngilizce yapılmadığı ancak yüksek lisansta İngilizce eğitimin mümkün olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım. Zira, İsveçlilerin İngilizce seviyeleri, anadili İngilizce olanlardan sonra kuvvetle muhtemel en başlarda gelir. İsveçlilerin İngilizce seviyelerine rağmen kendi dillerinde lisans eğitimi yapmaları, anadilde eğitime verdikleri öneme işaret etmektedir.


Son söz: Eğitim şart, ancak kendi dilinde.

Laz Uşağı: Arhavi, Lazlar, Lazca, Karadeniz çayı ve Atmaca avı