Bilal Erdoğan: Sırtımızı sadece belediye ve devletlere dayayarak iş yapma hastalığına yakalanmamaya çalışmalıyız. Bu bir hastalık haline gelmemeli.
Nihat Zeybekci Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Türkiye Gençlik STK’lar Platformu Ege Buluşmaları İstişare toplantısına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu TGSP Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan başta olmak üzere 11 ilden gelen STK temsilcileri ve üyeleri katıldı.
Bilal Erdoğan, genel bir konuşma yaparak sorulara cevap verdi. Konuşmasında STK’ların karşılıklı iletişim kuramadığını belirten Erdoğan, bunu TÜRGEV’de, Deniz Feneri’nde, Ensar Vakfı’nda yaşadıklarını ifade ederek, “Buraları böyle mevzi hadiselerle veya iftiralarla kirletmelerine izin vermemeliyiz. Kurumlarımızla ilgili çıkan şeylerde gönül rahatlığıyla savunmalıyız arkadaşlar. Olsa olsa içeriye bir tane yanlış insan karışır bir hata yapar onun hatasıdır. Burada bir kurum zan altında bırakılmamalıdır.” dedi.
“Sırtımızı belediye ve devlete dayayarak iş yapma hastalığına yakalanmayalım”
Bilal Erdoğan, özellikle son günlerde öğrenci yurt meselesini konuştuklarını ve illerde bulunan yurtların değerlendirilerek stratejik ve akıllı davranmak gerektiğini belirterek, “Devlet, YURTKUR’un FETÖ’den boşalan yurtları çok küçük olduğu için işletmiyor. Çünkü YURTKUR bir yerde yurt açtığı zaman 30-40 personelle açıyor. Ona göre personeli var, müdürü var. Şimdi 100 kişilik FETÖ yurdunu, YURTKUR alamaz işletemez, istemiyor. ‘Bu verimsizlikte bir yurt işletmeciliğini ben yapamam’ diyor. Kim işletecek.
Bu yurtlardan çıkan çocuklar kimin yurtlarına gidecek. ‘Kimin yurtlarına gidecekse onlara emanet etmem lazım’ dedi devlet. Çok mantıklı şekilde. Bizim maddi imkanlarımız bu yurtların altından kalkacak boyutta olmadığı için şuan bir çok ulusal faaliyet gösteren TGSP üyesi olan vakıf ve derneklerimizin ciddi mali sıkıntıları olduğunu söylemeliyim. Onun için hep ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. Sırtımızı sadece belediye ve devletlere dayayarak iş yapma hastalığına yakalanmamaya çalışmalıyız. Bu bir hastalık haline gelmemeli. Mevzi olarak ihtiyacımız olduğu zaman başı sonu belli bir şekilde elbette yapılabilir.” diye konuştu.
“Yerimize gelecek gençler yetiştirmemiz lazım”
STK’ların gençlere yönelmesi gerektiğinin altını çizen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öncelikle gençlere yönelik çalışmalar yapmamız lazım. Burada konuşan büyüklerimizden bir tanesi dedi ki, ‘yerimize gelebilecek gençler yetiştirmek lazım’ dedi. Herhalde yerimize geçebilecek adam yetiştiremiyoruz ki, gençlik STK’larında yaş ortalaması 50, özeleştiri de yapmamız lazım. Ne yapıp edip, TGSP’nin bir farkı hani burda yaş ortalaması biraz 35 – 40 civarına yaklaştı galiba. 5 yıldır çalışıyoruz tabi yaş ortalaması da artıyor. Ama komisyonlarımızın hepsinde 20’li yaşlarda arkadaşlarımızın çalışmasına özen gösteriyoruz. Ve gerçekten işin bütün hammaliyesini, yapılacak projeleri belirlemeyi ve sürdürmeyi o genç arkadaşlarımız yapıyor. Ama inanın gençlere yaptırabildiğimiz zaman gençlere ulaşabiliyoruz. Çünkü bizim anlamadığımız, bizim dialog kuramadığımız yaş grupları ve kesimlerle gençler kendileri dialog kurabiliyorlar.”
“Kurumlarımızın iftiralarla kirletilmesine izin vermemeliyiz”
Erdoğan konuşmasında, STK’ların karşılıklı iletişim kuramadığını belirterek, şunları söyledi:
“Karşılıklı bir iletişim yapmıyoruz. Biz bunu TÜRGEV’de yaşadık, ondan önce de Deniz Feneri’nde onu yaşadık. Ensar Vakfı’nda bunu yaşadık. Şimdi Türkiye’de Deniz Feneri çok başarılı işler yaparken, FETÖ ve Alman istihbaratının ortak operasyonuyla ciddi bir dosya hazırlanıp üzerlerine gidince bizim kendi insanımız bile Deniz Feneri’ne bağışları kesti. Aldığı bağışlar ve yardımlar 10’da 1’e düştü. Biz de sahip çıkmadık, kimse de sahip çıkmadı. ‘Aman Deniz Feneri’ne sürtünürsem bana da bir şey olur mu? Sonra Ensar’a sürtünürsem bana birşey olur mu? Ondan sonra acaba Türgev’de adım anılırsa iyi olur mu?’ Böyle böyle biz sürekli devamlı mevzi ve kurum kaybediyoruz.
İmam hatiplerle ilgili hala bir mücadele veriyoruz. Kurumlarınızın itibarı öyle kolay kolay kazanılmış itibarlar değildir. Kolay kolay kazanılacak itibarlar değildir. Ensar Vakfı 40 yıllık kurum, İlim Yayma Vakfı 46 yıllık kurum, İlim Yayma Cemiyeti 70 yılına dayanmış bir kurum. Buraları böyle mevzi hadiselerle veya iftiralarla kirletmelerine izin vermemeliyiz. Kurumlarımızla ilgili çıkan şeylerde gönül rahatlığıyla savunmalıyız arkadaşlar. Olsa olsa içeriye bir tane yanlış insan karışır bir hata yapar onun hatasıdır.
Burada bir kurum zan altında bırakılmamalıdır. Çünkü o kurumun itibarı değerlidir. İmam hatip liselerimizin ve ortaokullarımızın isimlerini düşünün hala imam hatipleri sadece din eğitimi verdiğini sanan ciddi bir kesim var bu ülkede. Hala imam hatiplerin 19. yüz yıldaki en zayıf medreselerle kıyaslayan cahiller var bu ülkede. Bu STK’larımıza ve markalarımıza da gerektiğimiz zaman siper olabilmek zorundayız. Her şeyden önce iletişimimizi dışarıya yönelikte doğru yapmanın gayretinde olmalıyız.”
“17-25 Aralık’ı yaşayınca anladım”
İletişimin önemine de dikkat çeken Erdoğan, “Nasıl doğru dürüst bir web sitesine sahip olmak gerekir. Sosyal medya hesaplarınızı nasıl yönetmelisiniz. Bu konuda bizim size sağlayabileceğimiz imkanlar var mıdır? gibi. Muhakkak kendimizi doğru tanıtacağız. Kişisel olarak şunu söylüyorum. 17-25 Aralık tecrübesini yaşayınca anladım. Ondan önce ‘biraz daha keşke kendimi daha iyi anlatma fırsatım olsaydı kamuoyuna’ dedim. Çünkü kendinizi anlatmadığınız zaman birisi üstünüze bir şey attığı zaman üstünüzde o kalıyor. Kurumlarımız içinde bu böyle.
Türkiye’de Ensar Vakfı ne yapar dediklerinde, insanların kafasında bir şeyi bizim önceden kurmamız gerekiyor ki, kalkıp bir yerden bir şey atıldığı zaman onun üstüne en azından gelsin. Belki tutma ihtimali daha zor olur. Ama siz bugün kendinizi doğru anlatamazsanız. Şirketler bugün cirolarından yüzde 1, yüzde 2 veya yüzde 3 reklam harcaması yapıyorlar. Markasını devamlı o reklam harcamasıyla desteklemesi gerekiyor.
Bizim de artık yavaş yavaş yani imkanlarımız ne kadar kısıtlı da olsa bu kısıtlı imkanların içinden bir şekilde tanıtımımızı yapmamız lazım. Bununda en verimli yolunun, başarı hikayelerimizin anlatmak olduğunu düşünüyoruz. Yani bizim dokunduğumuz, hayatına değdiğimiz ve hayatında açılımlar, sıçramalar ve gelişmeler kaydettiğimiz, çocuklarımızı, gençlerimizi, bireylerimizi kamuoyuyla buluşturmaya çalışalım. Örnek yapmaya çalışalım. Dolayısıyla bu iletişim meselesine de değinmemiz lazım.” DENİZLİ, (DHA)