Fatsa’da altın çıkaran İngiliz şirketin siyanür ile verdiği zarar: Suda 8 kat fazla alüminyum bulundu, domatesler ve fındıklar dalında çürüdü. Toprak ve su siyanürle zehirleniyor!
Siyanür ile altın arama yöntemi Ordu’nun Fatsa ilçesini tehdit ediyor!
5 yıldır devam eden siyanürle altın işletmeciliği nedeniyle sular içilemiyor, meyveler ve sebzeler tüketilemiyor.
2018’de Sağlık Bakanlığı’ndan alınan su analiz raporlarına göre sudaki alüminyum oranı 8 kat fazla çıkıyor, demir de olması gereken değerlerin üzerinde.
Siyanürün etkilerinden dolayı köyde yaşayanları kaygılandıran ve 15’ten fazla köyü kapsayan maden sahasındaki çalışmalar, 14 yıl daha devam edecek.
Artı Tv’de yayınlanan Emek ve Hayat programının yapımcı ve sunucusu Dilek Dindar, ilçeye gitti, köylülerle konuştu, altın madeninden kaynaklı görülen zararları yerinde görüntüledi.
“Alüminyum oranı 8 kat daha fazla”
Fatsa’daki altın madeni işletmesine 3 km uzaklıktaki bulunan ve maden aramasıyla ilgili sondaj çalışmalarının yürütüldüğü Şenyurt Köyü’nde yaşayanlar da köylerindeki suların içilemediğini dile getirdi.
Ezgi Güneytepe de 2018’de Sağlık Bakanlığı’ndan aldıkları su analiz raporlarının ayrıntılarını paylaşarak suyun içilemez durumda olduğunu ifade etti: Alüminyum 8 kat fazla çıkıyor, demir olması gereken değerlerin üzerinde, pH değeri ise 4,6 olarak çıktı. (Sağlıklı su için önerilen pH değeri: 7,2 – 8,5 arası)
Köyde yaşayanlar, sudan kaynaklı olarak vücutlarının kaşındığını söyleyerek şunları dile getirdi: “İçme sularımızı dışarıdan alıyoruz. Bugüne kadar sularımızda bir sorun yoktu. Tatları da çok kötü. Aylardır sularımızı içemiyoruz.”
“Ürettiğimiz fındığı yiyemiyoruz ama satılıyor”
Vatandaşlar, altın madeni arama şirketlerinin sürekli köy yolunu kullanmasından da rahatsız olduklarını dile getirdi. Vatandaşlardan biri, “Biz burada ölüme terk edildik, kanserle karşı karşıyayız. Fındık üretiyoruz, yiyemiyoruz. Biz yemiyoruz ama bu fındıklar fabrikaya gidecek, insanlar yiyecek. Bu bir tehlike ve önlem alınması lazım” dedi.
Programda konuşan Ordu Çevre Derneği’nden Eren Atasoy, siyanürle işletilen madenlerde ağır metaller olduğunu dile getirerek bölgede huzursuz olduklarını dile getirdi. Atasoy, “5 yılda bunun zararlarını gördük zaten. Bu maden burada olduğu sürece bu bölgede yaşayamayacağız, huzursuzuz. Domateslerimiz çürüdü, başka bir yerde çürümezken burada çürüdü. 4 yıldır fındıklarda küflenme var. 2014’ten önce böyle şeyler olmuyordu. Bu madenin zararlarını gördüğümüz için bu madenin durdurulmasını istiyoruz. Şimdi 14 yıllığına kapasite artımına gidiyorlar” diye konuştu.
“Fındık bahçelerimizi satmaya zorlandık”
Maden havzasında daha önce fındık arazisi ve orman olduğunu ifade eden Atasoy, “Maden işletmecileri ilk geldiğinde ‘siz de para kazanacaksınız’ diyerek insanlara sattırdılar fındık bahçelerini. Bir kişi satmak istemedi, belediye ise buna karşılık ‘kamulaştıracağım o zaman bu alanı’ dedi ve adam da satmak zorunda kaldı. Karşımızdaki kurumlar devletin kurumları…” dedi.
Altın madeni işletilen köylerden birinde fındık çiftçiliği yapan Yılmaz Sinan da “Madem şirketinin bize verdiği zarar anlatılamaz” diyerek şöyle devam etti:
“Burada yetiştirilen meyveleri kimse yemiyor, ‘burada siyanür var, biz bunu yemeyiz’ diyorlar, köyün dışından gelen birine su bile içiremiyoruz. Kamu kuruluşundan herhangi biri şu madenle ilgili köylüye bir açıklama yapmadı, ‘şu zararı, bu faydası var’ demedi. Tapulu alanımı satın almak için sıkıştırıyorlar, beni askerle karşı karşıya getirdiler.”
“Cennetin ortasında kanserli bir ur”
Derelerin Kardeşliği Platformu’ndan Osman Güvenalp de, 15’ten fazla köyü içine alan maden sahasını ‘cennetin ortasında kanserli bir ur’ diyerek tanımladı. Güvenalp, “Bu ur giderek büyüyecek, alanı tamamen kaplayacak. Bizim bu kanserli alanda yaşamamamız lazım, bizi bu alandan tahliye etmek için uğraşıyorlar. Mücadele vermek zorundayız” dedi.
“Siyanür buharlaşarak akşam yere düşüyor!”
Fatsa’da çilek üreticiliği yapan Güvenalp, “Bu şirket 5 yıldır kaç ton siyanür kullandı bilmiyoruz. Bu siyanürler buharlaşarak gökyüzünde akşam çisesi olarak yere düşüyor. Dolayısıyla başımıza, yaprağa, bitkiye, ürettiğimiz sebzelere de düşüyor. Biz de bunları bilmeden tüketiyoruz. İleride bunların etkilerini göreceğiz” şeklinde konuştu.