Futbol tarihine damga vuran iyi futbolcular olduğu kadar iyi teknik direktörler de vardır. Bu, Türk futbolunda da böyledir.
70’li 80’li yıllarda averaj takımı olarak görülen Türk Milli Takımı, 90’larda toparlanıp başarılar elde etmeye başlamıştır. Bu, iyi futbolcular kadar iyi teknik direktörler sayesinde de oldu.
İyi teknik direktörlerin iki özelliği dikkat çeker. Biri takımını başarıya taşıyor mu? Diğeri ise bir futbolcunun hayatına dokunup onu parlatmış mı? Bu iki özellik de Şenol Hoca’da var. Türkiye’yi dünya 3.sü yapmakla kalmadı, Trabzonspor’da yedekte bekleyen Burak Yılmaz’dan milli takımın en iyi forvetini yarattı.
Türk Milli Takımı tarihinde ilk kez, hadi olsun 2. kez son maçına eleme grubundan çıkmayı garantilemiş olarak çıkıyor. Fatih Terim zamanında neydi o öyle zihin yakan hesaplamalar… Biz rakibimizi 2 farklı yeneceğiz, öbür takım 3 farklı yenilecek; bir diğeri de berabere kalacak; bu sayede ancak play-off a kalabiliyoruz falan. Play-off da da kalbimizi durduran heyecan dalgası. Yenersek ne ala, yenilirsek Fatih’in fişteklemeleri ile havada uçuşan tekmeler. Yenemedik bari dövelimci yaklaşımlar.
Futboldan pek anlamam ama Şenol Hoca’nın iyi teknik direktör olduğunu anlayacak kadar anlarım bu işten. Siz istediğiniz kadar dünya 3.lüğünün şans olduğunu söyleyin; o zaman ben de; son maçına gruptan çıkmayı garantilemiş olarak çıkmak da mı şans derim.
Kendinizi fazla kasmayın arkadaşlar; kibir budalası imparatorlardan, takım elbise altına beyaz çorap giydi diye hor görülen mahallenin sakin çocuğu Şenol’a evrilişin tadına doyulmaz mutluluğunu yaşayın. Böyle bir adamın yüzünü güldüren her şey beni de mutlu eder; sizi de mutlu etsin.