Yaşadıklarımızdan ve yaşıyor olduklarımızdan biliyoruz. Sporcular ama ille de futbolcuların vazgeçemedikleri davranış biçimlerinden birisidir sırtındaki formanın armasını ve transferin hemen ardından kulübün flamasını öperek poz vermek.
Mesele hangi sporcuların ve futbolcuların bu davranışı sergiliyor olmaları değil elbette. Hatta mesele davranışın kendisi de değil. Mesele bu davranışın neden ve niçin yapıldığı ve işin ahlaki, duygusal ve düşünsel boyutu ile ilgilidir.
Psiko-sosyal bir davranış kalıbı olarak ele alınması gereken bu davranış, elbette üzerinde uzun uzun düşünülecek önemde bir sorun değildir. Hele ki, memleketin içler acısı hali ve sporun devasa sorunları yanında, bu konu mesele olarak tanımlanamaz dahi.
Bu davranıştan yola çıkarak, spor dünyasının piyasacı ve gelenekçi yapısına ilişkin bazı çıkarımlar yapmak ve bir neden-sonuç ilişkisi kurarak olguya toplumcu ve toplumsal bir yaklaşım getirmek mümkün. İşte bu konuyla ilgili yazının asıl teması olsa gerekir.
Sporcu ve ağırlıklı olarak futbolcuların arma, forma öpme davranışına neden ihtiyaç duyarlar bilinmez ama bazıları için bu davranış gerçekleştirilmesi kaçınılmaz ve hatta gerekli bir davranıştır. Bu, bir tür kendini ifade ediş ihtiyacı, bazen piyasanın ve paranın hakkını vereceğinin bir teminatı, bazen de “beni benimseyin ne olur” söyleminin duygusal ve bedensel dil ile bir ifadesi ve bazen de gerçekten içten bir bağlılığın ve aidiyetin davranışsal ifadesi olabilir.
Forma armasını, flamasını öpmek
Şimdi birkaç soru cümlesi yazarak ama sorulara yanıt vermeyi okuyucunun kendisine bırakarak devam edelim;
- Forma ve arma neden öpülür? Bu davranış batıda var mıdır?
- Forma ve arma öpme davranışı niçin futbolda daha çok gözlenir? Ya da gerçekten öyle midir?
- Forma ve arma öpme davranışı sadece o anki duygularının bir ifadesi midir?
- Forma ve armayı öpen oyuncu takımın mı, yoksa kulübün mü forması ve armasını öpmektedir?
Bu sorulara herkesin bir yanıtı mutlaka vardır. Ve muhtemelen herkes bazı farklılıklar olmakla beraber benzer yanıtlar verecektir. Biz söz konusu bu davranıştan hareketle başka bir konuyu gündeme taşımak istiyoruz. Günümüz ticari futbolunda söz konusu öpme davranışları çok anlamlı durmadığı herkesin malumudur. Ama bazı oyuncular için bu davranış biçimi farklı bir anlam, özel bir önem ve ciddi bir değer taşır. Bu davranış sadece kulübe ve takıma bir aidiyet değil, aynı zamanda ayrılmaz bir parçası olduğu duygusunun dışa vurumudur.
Örneğin Arjantinli Messi için İspanya’nın Barcelona’sı böyle bir fotoğrafı yansıtırken, elbette Pique, Puyol, Alba, Busquets için de aynı şey geçerlidir. Benzer durum İngiltere, Almanya, İtalya ve daha birçok ülkenin kulübü ve takımı için de geçerlidir.
Unutmamak gerekir, kulüpleri ve takımları özel ve güzel kılan şeylerden birisi de budur. Sporcu öz kaynakları ile varlığını sürdürebilmek. Yani köklerine sahip olmayı sürdürmek ve köklerinden kopmamak… En azından böylesi bir yaklaşımı tamamen terk etmemek.
Bu tip oyuncuların, yani toplumsal anlamda başka ögelerin takımdan ziyade kulüplerine bağladığı, kulüplerinde buna özen gösterdiği yapıları ve kurumları incelediğimizde karşımıza ilginç tarihsel bir doku, gelenek, yani bir kültür çıkar. Birgün gelecekte her şeyi belirlediğini sandığımız “ticaretin” sadece kazanma ve en iyi olma adına yabancılaştırdığı ve yerellikten uzaklaştırdığı spor, en üst lig kulüplerinde dahi böylesi bir anlayışa dönme süreci başlamış ve/veya başlamak üzeredir. Dileğimiz bunun başka unsurlara ve nedenlere ve amaçlara dayalı değil kolektifliğe, yerelliğin güzelliğine, geçmişten bugüne taşınan kültürel zenginliğe ve birlikte yaşamanın ve paylaşmanın keyfine ve kapitalizmin sporuna bir karşı duruş olarak gerçekleşmesidir.
Taraftarın da istediği aslında budur. Böylesi bir yapılanma anlayışı esasen taraftarı da mutlu edeceği gibi taraftarı geliştirecek bir etki de yaratabilecektir. Ama günümüzde sayısı ve etkisi azımsanmayacak kadar fazla sayıda taraftar yapılan transferleri alkışlayan fanatik, lumpen, tüketici ve kendini kazanan bir yapının içinde görmek isteyen çaresiz haline getirilmiş bir kitleselliği yansıtmaktadır. Bu da elbette piyasanın taraftara yönelik “tüketici taraf kurgusundan” başka bir şey değildir.
Özetle günümüzde spor takımlarındaki oyuncuların geçiş trafiği, kulüp taraftarlığından çok takım taraftarlığına indirgendiği, sporda piyasalaştırmanın bir sonucu olarak, kazanan takım fetişizminin, kazanmanın faşizmine dönüştürüldüğü ve özellikle futbol dünyasında forma ve arma öpmek davranışının doğru olduğu ve yakıştığı lığından takım taraftarlığına yansıdığı pek az oyuncu kaldı. Ama her şeye rağmen hı ala varlar ve hala toplumsal bir spor modelinin simgesi olarak çok değerliler.
Altyapı diye tanımlanan gençlerin gelişmesi ve yetişmesi ile ilgili kurum ve birimler işte bundan dolayı çok önemlidir. Formasını ve armasını öpecek oyunculara sahip olmak için.