İdlib şehitleri ve askeri sağlık sistemi

Türk Silahlı Kuvvetleri sağlık sistemi içinde 20 yıl çalışmış biri olarak yaşanan son olayda, askeri sağlık sisteminin yetenekleri hakkındaki düşüncelerimi yazma gereği duydum.

İdlib şehitleri ve askeri sağlık sistemi

İdlib’de, öyle “rejim unsuru” falan diyerek lafı dolandırmaya çalışmayalım, resmen Suriye ordusunun hava taarruzu sonucu 33 şehit, 34 yaralı verdik. Öncelikle şunu belirteyim; akıllı uslu her devlet bunu savaş ilanı sayar. Şehit ve yaralı sayısının birbirine bu kadar yakın olmasının nedeni hakkındaki tahminimi ise daha sonra belirteceğimi söyleyip mevcut askeri sağlık sistemi hakkındaki eleştirel bakışımı ortaya koyayım.

Türkiye, askeri sağlık sistemini çökertmenin bedelini maalesef verdiği şehitler ile ödüyor.

Diyarbakır Asker Hastanesi’nin acil servis kapısından giren yaralıyı, 12 dk. sonra ameliyathane masasında bıçak vurulacak hale getiren çabukluk ve organize olma yeteneği, askeri hastanelerin kapatılmasıyla maalesef bir çırpıda yok edildi.


Savaş şartları terörle mücadele şartlarıyla aynı değildir. Askeri hastaneleri kapatıp ben aynı hizmeti sivil hastanelerle veririm diyemezsiniz. Terörle mücadelede sivil hastaneler bir nebze ihtiyacı karşılayabilir belki ama harp şartlarında bu olmaz, nitekim olmadı.

Terörle mücadelede kitlesel bir kayıp vermeyeceğiniz için olay bazında birkaç yaralı helikopterle şehir merkezine kolaylıkla ulaştırılabilir. Havadan taşımada hiçbir sorun yaşamazsınız. Çünkü teröristlerin sahip oldukları ateş gücü hava nakliyesini önlemeye yetmez ama savaş şartlarında bu böyle olmaz.

Savaşta toplu ölümler ve yaralanmalar yaşanacağı için cephenin en fazla 10 km gerisinde Sahra Cerrahi hastaneleri kurmanız gerekir. Yaralı askerler; sargı çukuru, ilk yardım istasyonu, ayırma istasyonu gibi sevk zincirlerinden geçirilir; durumu hafif olanlar buralarda yaraları sarılarak cepheye geri gönderilirken daha ağır olanlar ise sahra cerrahi hastanesine sevk edilirler. Burada yaralıların tedavileri ve ameliyatları yapılır. Durumları stabilize olduktan sonra cephe gerisine gönderilirler. Öyle her bulunan yaralı, karga tulumba kamyon kasasına atılıp 50 km. uzaktaki devlet hastanesine hoplata zıplata taşınmaz.


Yaşanan olay özelinde; yaralılar havadan taşınmaz, helikopterin düşürülür. 34 yaralı için 34 ambulans yola çıkarılmaz, çıkarırsan hedef haline gelir. Gelmese bile dakikaların önemli olduğu yaralılar 50 km. uzaktaki hastaneye saatlerce karayolu ile taşınmaz. O halde yapman gereken; 10 km uzakta açacağın sahra cerrahi hastanesine bunları taşımaktı.

Sayın Hulusi Akar’ın ambulanslara saldırı olduğu konusunda yanıltıldığını düşünüyorum. Öyle olsa, şehit ve yaralılar arasında sağlık personelinin de olması gerekmez miydi? Şehit ile yaralı sayılarının birbirine hemen hemen eşit olması, hastanelere ulaşan yaralıların hiçbirinin hayati tehlikelerinin bulunmamaları ve korkudan güvercin bile uçuramadığın hava sahasını kullanamamanın handikapı birlikte değerlendirildiğinde, karayolu ile taşınmak zorunda kalınan durumu kritik yaralıların müdahalesizlikten yollarda öldükleri tahmin edilmektedir.

Bu zamanlarda belagatın şehvetiyle slogan atmak en kolayıdır, zor olan bunları dile getirmektir. Asıl dile getirmesi gereken omuzları samanyolu galaksisi kadar yıldızla dolu olanlar sessiz kalınca, elbet “Kral çıplak!” diyecek birileri çıkacaktır, çıkmalıdır. Halkı aydınlatma sorumluluğumuz ahde vefa duygumuzun önüne geçmelidir. Böyle günlerde düşüncelerimizi aktararak vatana hizmet etmiş oluruz.

Cahiller askeri sağlık sisteminin gerekliliğini yaşayarak öğreniyor ama bundan daha da kötüsü maalesef Türk halkına da yaşatarak öğretiyor.


Şehitler tepesinin dolmasıyla övünülmez. Askeri tababetin amacı şehitler tepesini boş bırakmaktır. Evlatlarımızın arkasından gözyaşı dökmek istemiyorsak, askeri sağlık sistemini yeniden inşa etmeliyiz; hem de hemen…

İdlib’de şehit düşen kahraman Mehmetçiklerin isimleri


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.