Dünyadaki genel algı; dini geleneklere körükörüne bağlılığın sadece Müslümanlar arasında olduğudur. Oysaki Yahudilik dininde de tarikatlar ve bu tarikatlara bağlı aşırı köktendinci müritler var. Bu algıyı değiştiren dört bölümlük yeni Netflix dizisi Unorthodox (Geleneksel olmayan) gerçek bir hayat hikayesi.
Yeni Netflix dizisi Unorthodox: Köktendincilik İslam’a mahsus değil!
1986 doğumlu Deborah Feldman’ın biografik romanı “The Scandalous Rejection of My Hasidic Roots” (Hasidik Kökenlerimi İnkâr Ediş Skandalım) adlı kitabından esinlenerek uyarlanmış, 2020 yılı Amerika-Almanya yapımı Unorthodox dizisi 50 dakikalık dört bölümden oluşuyor.
Dizi, New York’ta yaşayan geleneklere bağlı (ortodoks) Hasidik Satmar cemaati üyesi 19 yaşındaki Esthy’nin dininin geleneklerini yerne getiremediği için biyolojik annesinin yaşadığı Berlin’e kaçışını anlatıyor.
Brooklyn’in Williamsburg mahallesi: Çocuklar dahil erkeklerin hepsinde tek tip siyah pantolon ve ceket, başlarında da siyah fötr şapka. Hepsi sakallı ve zülüflü. Kadınlar ya türbanlı ya peruklu. Sade ve kapalı kıyafetleriyle sokaklarda çocuklarıyla beraber dolaşıp kendi aralarında konuşuyorlar.
Görücü usulüyle erken yaşta evlenilen bu mahalle, Satmar Tarikatı’nın yerleşkesi. İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudiler’e karşı yapılan soykırımın, dini kurallları bozan Yahudiler yüzünden başlarına geldiğine inanan ve Anti Siyonist olarak bilinen bu tarikatta, çocuk doğurmak bir ibadet olarak algılanıyor.
Zira soykırımla katledilen 6 Milyon Yahudi nüfusunu telafi etmek gerekiyor. Rengarek bir şehir olan New York’ta yaşamasına rağmen, diğer tarikat mensupları gibi renksiz bir hayat süren Esthy’nin de amacı dini vecibelerini harfi harfine yerine getirmek. Esthy’nin 18 yaşında evlenir evlenmez yapması gereken ilk şey hamile kalmak.
Cemaatiyle bağlarını koparana kadar inancının tüm gerekliliklerini yerine getirmeye çalışmış Esthy, özellikle müzik tutkusu yüzünden bunu tam olarak başaramıyor ve sonunda atalarını soykırımla kaybettiği Almanya’ya yerleşmeye karar veriyor.
Kısa ve öz dialogların yanında müzikleriyle de dikkat çeken mini dizi Dvořák ve Schubert ve tabiki geleneksel Yahudi ezgileriyle dolu.
Sadece bir göl
Esthy’nin ataları Almanya’da katledildiği için Alman vatandağı olma hakkı var. Biyolojik annesi de Berlin’de yaşıyor. Berlin ise Holokost’un çıkış noktası ve travmasının en çok hissedildiği şehir. Esthy’nin bağlı olduğu Satmar cemaatini kuranlar ise Holokost’tan kurtulmayı başarıp New York’un Williamsburg mahallesine yerleşip çoğalmış Yahudiler.
Esthy Berlin’e geldiği ilk günlerde tanışdığı konservatuar öğrencileriyle bir göl kıyısına gidiyor. Yahudi Soykırımı’nın karara bağlandığı binayı da kıyısında barındıran ve insanların bu binaya karşı yüzüp eğlendikleri Wann Gölü manzarası, Esthy’nin yaşadığı ilk kültür şoklarından biri. Aslında hayatı da o günden sonra değişiyor. Zira Esthy, hayatını değiştirmesinin sandığından daha kolay olduğunu farkediyor. Tıpkı göle giren bir arkadaşıyla yaptığı şu dialogtaki gibi:
– Siz bu gölde nasıl yüzebiliyorsunuz?
– Bu sadece bir göl, başka bir şey değil.
Genç kadın bu cevabı sindirdikten sonra kıyafetleriyle suya girip, peruğunu çıkartıp kendini suya bırakıyor.
Bir kadın dizisi
Çoğunluğu Yahudi kadınlardan oluşan bir ekibin oluşturduğu dizi, geleneklere bağlılığı kadın gözüyle anlatan ilk yapımlardan biri. Yönetmen Maria Schrader aynı zamanda Almanya’da tanınan bir oyuncu. Hikayeyi yazarın onayıyla biraz da değiştirerek seneryolaştıranlar da Almanya’da yaşayan iki kadın yazar: Anna Winger ve Alexa Karolinski. Filmin baş karakteri Esther Shapiro’yu canlandıran Shira Haas ise 1995 doğumlu, bol ödüllü İsrailli bir oyuncu. Shira Haas, gene Ortodoks Yahudiliğinin anlatıldığı ve 2013-2016 yılları arasında yayınlanmış, İsrail yapımı ‘Shitsel’ dizisinde de oynamıştı.
Medyanın yarattığı taraflı algı
Yahudi tarikatları da en az köktendinci İslam tarikatları kadar katı. Hatta katı dini kurallar kadınlar kadar erkekleri de kapsıyor ve hoşgörü hemen hemen yok gibi. Buna rağmen Dünya’daki genel algı köktendinciliğin Müslümanlar’a mahsus olduğudur.
Bu yanlış algının sebebi çok açık: Film, dizi ya da haber konusu olan genellikle İslam alemindeki köktendinci uygulamalar ve bu inançlara bağlı kalamayanların yaşadığı zorluklardır. Peki medyanın Yahudi köktendinciliğinin medya malzemesi yapmaktan kaçmasının sebebi nedir? Bu sorunun cevabını düşündüğümüzde, çoğunlukla kulakarkası edilen gerçeklerin haklılığını ve dedikoduların boş yere yapılmadığını görebiliyoruz:
Dünya’nın ekonomik ve politik gücü Yahudiler’in yönetiminde ve bu kültür hakkında olumsuz bir algının oluşturulması işlerine gelmiyor. Nasıl bir algı oluşturacaklarını da medya yoluyla ayarlayabiliyorlar. Zira bugün medya tahmin ettiğimizden çok daha güçlü bir algı yöneticisi.