Geldiğimiz noktada tehlikenin boyutları o kadar ciddi düzeyde ki, neredeyse bütün kulüplerde vaka söz konusu. Sağlık Bakanlığı, söz konusu futbol olunca, kendi işi ve alanıyla ilgili en büyük sorumlu olmasına rağmen, “sorumluluk TFF” şeklinde bir açıklama yapabildi. Tıbbı etik ve tıp yaklaşımında böyle bir anlayışın var olduğuna ilk kez şahit oluyoruz. Yani “paranın fendi, pandemi riskini yendi” gibi bir gerçek ile karşı karşıyayız.
Pandemi futbolu: Salgın sürecinde ticari futbolun gerçek yüzü
Salgının iyiden iyiye ortaya çıktığı ve Avrupa’da ciddi anlamda tehdit oluşturduğu süreçte “futbol bekleyebilir” denilen/dediğimiz tarih, Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 virüsünü pandemi ilan ettiği tarihlerin öncesine denk gelir.
O günlerde futbol bekleyebilir, ligler seyircisiz oynanmalı ama yetmez, durdurulmalıdır denildiğinde birçok kişi itiraz etmişti. İtiraz etmekten öte “paniğe gerek yok, ne yani hayat mı dursun” türünden laflar etmişlerdi.
Hatta yine o süreçlerde federasyon üst düzey bir yetkilisi, pandemi ilanından sonra dahi “liglerin ertelenmesinin söz konusu olamayacağını” açıklamıştı.
Biz de naçizane birçok sağduyulu ve bilime inanan insan gibi çeşitli platformlarda “seyircisiz oynamak yetmez ertelemelisiniz” demiş, daha sonra da “buna mecbursunuz” gibi ifadeler ile konuya dikkat çekmeye çabalamıştık.
Bunları neden söylüyoruz. İşin “endüstriyel futbol” boyutuna dikkat çekmek için. İşte “endüstriyel futbol” dedikleri şey bu… Bizimkilere gelince, bizim işleyişimiz de elbette küresel ölçekte devasa bir iş ve sömürü örgütünün bir parçası ama aynı zamanda kendimize özgü oryantalist özellikleri ile de farklılaşan bir kültürüz biz.
Baktılar ki olmayacak, salgın oyuncular başta olmak üzere birçok futbol aktörünü ciddi ciddi etkileyecek ve yok edecek özelliklere sahip, o zaman dediler ki tamam. Çünkü o kurdukları küresel sömürü düzenini yeniden kurmak o kadar da kolay olmayacak, o halde biraz durdurmak daha akıllıca.
Ulusal ve uluslararası güvenlik önlemleri ve güçleri müdahil olmasa ve bilseler ki; bazı insanlar ölse dahi, para ticareti aynı şekilde işleyecek, asla durdurmayacak ve ligler oynanmaya devam edilecekti. Seyircisiz oynamak işlerine gelmedi. Gelseydi, yani bilet fiyatları olmadan da yayın hakları ile işi götürebilecek ve kazanmaya devam eden bir yapı onlara yeterli gelseydi, hiç kuşkunuz olmasın devam ederlerdi.
Uluslararası para ticaretinin, yani finans kapitalin, futbolu uluslararası ölçekte kurguladığı düzenin merkezinde yer alan FİFA, diğer kıta federasyonları ve ulusal futbol federasyonları eliyle örgütlenmiş futbolda küresel para ticareti ağının adı “endüstriyel futbol” dur.
Endüstriyel futbol bir iş alanı gibi görünse de aslında ürettiği bir “mal” ve “ürün” yoktur aslında. Eğlence ise bir üretim değeri değil, tüketim değeridir. Çünkü işin eğlence boyutu, yani oyun zaten üretilmişti, zaten vardı. Yapılan tek şey, yeni bir şey üretmeden, o oyunlardan birisi olan futbolu, halkın aidiyetinden alıp, tamamen seyirlik eğlence tüketimine yönelik tüketim nesnesi halinde pazarlamanın adıdır endüstriyel futbol.
Dolayısıyla buradaki endüstriyel kavramı, işin sadece “para ticareti” anlamıyla vardır. Paraya para kazandırmak, para ticareti kapitalizmi demektir. Ve yalan dünyadır. Üretmeden tüketmeye dayalı bir ekonomik model oyunudur. Örneğin bir oyunu elinizden alır, onu değiştirir, gerekirse kutsallaştırır ve ulaşılmaz aktörler ile ulaşılmaz hale getirerek, size anlık tüketim malzemesi olarak geriye satar. Dolayısıyla üretimsel bir endüstri değil, tamamen var olanı çeşitli pazarlama teknikleriyle tüketilmesini sağlayan bir endüstridir.
Bunu kırmanın yolu elbette bu futbol oyununu tüketim malzemesi olarak kullanmaktan ve tüketmekten vazgeçmekten geçmektedir. Her müsabakadan sonra, bir sonraki müsabakayı tüketmeyi beklemek, tatlıya bağımlı hale getirilmiş bir insanın, sürekli tatlı ihtiyacı duyması ve insülin direnci nedeniyle şeker hastası olması gibi bir şeydir. Çünkü her müsabaka tüketilmesi gereken bir tatlı veya alınması gereken insülin iğnesinden başka bir şey değildir.
Talep eden, insülin/futbol bağımlısı yapılmış milyonlarca tüketici müşteri/hasta olduğu ve olacağı sürece futbol arzı aynı şekilde devam edecektir. Bugün için bitmişse bu virüsün futbol bağımlısı olanlara vereceği zarar yüzünden değil, kendi ticari sistemlerine vereceği zarar yüzündendir.
Pandemi futbolu: Ticari futbolun gerçek yüzü
Bu arada pandemi nedeniyle sürecin uzaması, biz endüstriyel futbol karşıtları açısından futbol bağımlılığından kurtulmak için bir olanak sunduğunu düşünsek de, futbolun baronları öyle görünüyor ki, daha fazla beklemek istemiyorlar. Çünkü beklemek onlar için yaşamsal bir sorun haline dönüşmüş durumdadır.
Oysa geldiğimiz noktada tehlikenin boyutları o kadar ciddi düzeyde ki, neredeyse bütün kulüplerde ve dahası birçok takımın bazı oyuncularında vaka söz konusu. Bu koşullar altında, müsabakaları seyircisiz de oynatsanız, her müsabaka için yüzlerce insan bir araya gelmek durumundadır. İşin konaklama, seyahat ve antrenman boyutları ise başlı başına büyük risk faktörleridir.
Öyle ki, ülkelerin bu konuda en etkili ve yetkili kurumu olan Sağlık Bakanlığı, söz konusu futbol olunca, kendi işi ve alanıyla ilgili en büyük sorumlu olmasına rağmen, “sorumluluk TFF” şeklinde açıklama yapabilmektedir. Tıbbı etik ve tıp yaklaşımında böyle bir anlayışın var olduğuna ilk kez şahit oluyoruz. Yani “paranın fendi, pandemi riskini yendi” gibi bir gerçek ile karşı karşıyayız.
Bu işin en makul çözümü elbette bu şekliye tescil edilmesi değildir. Çünkü takımlar arasındaki puan farkı tescil edildiğinde bir haksızlığı engelleyecek kadar açık değil. Bu bağlamda virüsün pandemi olmaktan çıkması veya en azından ulusal düzeyde istatistiksel olarak bulaşma riskinin sıfıra yakın düzeylere gelmesini beklemek ve müsabakaları haftada iki müsabaka ile ve bir kaç kentte gerçekleştirmek en makul çözüm gibi görünmektedir. Gerekirse 2021 sezonu biraz daha ötelenebilir ve yine gerekirse bazı haftalar, haftada iki müsabaka şeklinde programlanabilir.