Korona sonrası hangi alışkanlıklarımız değişecek?

Korona pandemisi sonrası toplumsal davranışların değişebileceğini belirten uzmanlar, fiziksel mesafe ve hijyen öneminin etkisini sürdüreceğini söylüyor. Zorunlu sosyal izolasyonun yerini tercih edilen izolasyon alacak. Bu dönemde öne çıkan dijitalleşmenin de yaygınlaşacağı öngörülüyor. Hayatımızda hangi alışkanlıklar değişecek?

Korona sonrası hangi alışkanlıklarımız değişecek?

Korona sonrası hangi alışkanlıklarımız değişecek?

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, korona pandemisi sonrası dönemde toplumların çeşitli değişiklikleri hayata geçirmesi gerektiğini söyleyerek şöyle konuştu:


Sosyal ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerekecek

Özellikle insan-doğa arasındaki uyumlu ilişki açısından antroposantrik (insan merkezli) yaklaşımların etkisiyle şekillenen bakış açısından kurtulmamız gerekiyor.

Bu salgın, insanlığı hiç alışık olmadığı bir tür zorunlu sosyal izolasyon sürecine sokarak, hayatımızın kendi insiyatifimizin dışına çıkmasına neden oldu. Böylesi potansiyel değişimlere paralel olarak, bu sürecin ortaya çıkarmış olduğu durum yaşamın her alanında sosyal ilişkilerin yeniden düzenlenmesini de beraberinde getirecektir.

Zorunlu izolasyon, yerini tercih edilen izolasyona bırakacak

Bu durumun geçici olması halinde bile bireysel ve toplumsal risk olgusu yeryüzünde daha fazla etkinliğini hissettirecek. Çünkü bireyler artık doğrudan hasta olmasa dahi sürekli olarak kendilerini daha fazla risk altında hissedeceklerdir.

Öte yandan, yaygın anlamda alışılagelmiş toplumsallık biçimlerinden farklılaşan yeni bir toplumsal deneyimin gelişme ihtimalinden de bahsedebiliriz. Bireylerin kendini içinde bulduğu zorunlu sosyal izolasyon, bilinç ve niyet durumlarını değiştiriyor. Ama bu durum zaman içerisinde yerini tercih edilen izolasyon ve/veya dayanışma biçimlerine de bırakabilir.

Gevşetilmiş mesafe kültürüne ayak uydurulacak

Fiziksel mesafe ve hijyenin önemi bu dönem sonrasında da etkisini sürdürecek. Tabii ki bizim gibi fiziksel olarak daha yakın mesafeli sosyal ilişkiyi önceleyen kültürel kodlara sahip toplumların insanları için bu durumun sürekliliğine alışmak kolay olmayacak.

Ama belli bir süre sonra insanlar kendi kişisel sağlıkları ve çevrelerindeki kişilerin sağlığı için gündelik yaşamda belki biraz daha gevşetilmiş mesafe kültürüne ayak uydurmak zorunda kalacaklardır.

Bu bakımdan özellikle şehirlerde insanların boş zamanlarını geçirmek için yakın temas ve enfeksiyon kapma olasılığının belirgin şekilde azaldığı park gibi açık kamusal alanların tercih edeceklerini de öngörebiliriz.

Dijitalleşme yaygınlaşacak

Dijitalleşme bu süreçten önce de hayatımızın bir parçasıydı. Ancak pandemi döneminde evden sanal çalışma biçimlerinin ve e-ticaretin önem kazanması bu süreci hızlandırdı. Pandemi boyunca alışkanlık haline dönüşen dijital çalışma ve tüketim davranışları pandemi sonrasında birçok sektörde önemli oranda devam edecek.

Sağlık yatırımları artacak

Korona sonrası süreç, yeni ekonomik alanların oluşumuna zemin hazırlayacak. Özellikle ekonomistler sağlık alanında yatırımların artmasına paralel, virüsle mücadele eden ekipmanlar, kontrol sistemleri gibi yapay zeka odaklı iş alanlarına rağbetin artacağını öngörmektedir.

Alışveriş dürtüsü dizginlenecek

Bu süreçte insanların düşünce ve davranışlarındaki değişiklik, tüketim alışkanlıklarını da etkiledi. Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda karantina koşullarının yarattığı günlük rutin ve kısıtlamalar nedeniyle bireylerin kendilerini yeniden yapılandırdığını, insancıl ve naif yönlerini keşfetmeye başladıklarını ve karantina döneminde insanların yeni kararlar almaya başladıklarını gösteriyor. Bu kararlar arasında özellikle insanlar alışveriş dürtüsünü dizginleyerek lüks ürünlerin gereksiz olduğunu dair yeni bir yaklaşım içinde olduklarına dair birtakım bulgular mevcut.

Sağlığın önemini kavradık

Kısıtlı imkanlarla ev hayatında nasıl daha verimli ve üretken olabildiğimizi fark ettik. Fakat buradan yola çıkarak tüketici toplumdan üretici topluma dönüşümden söz etmek yüzeysel bir gözlem olabilir. Zira tüketimin bir yaşam tarzı, varoluş biçimi, ruh hali, ideoloji haline geldiği bir sosyo-ekonomik düzende yaşıyoruz.

Dolayısıyla evde kalanların tüketiciliği farklı veya seyrelmiş şekillerde devam ediyor. Fakat evin pek çok farklı faaliyet alanını birleştiren tek alan halini almış oluşunun yarattığı değişiklikler, uzun vadede dönüşümü destekleyecek derecede önemli olabilir.


Tüketim odaklı modern toplumun belirgin özelliklerinden biri zamanı bölmek, örgütlemek ve sistemin işleyişini bununla pekiştirmektir. Buna göre, çalışma-iş, eğlence/boş zaman gibi ayrımlar keskinleşir ve bireyin zaman, mekan, yaşam içinde olma algıları mekanikleşir. Modern birey ve toplumların ruhsal ve materyal düzeyde deneyimlediği krizlerde bunun olumsuz sonuçlarını daha net görmek her geçen gün daha da mümkün.

Bugün evde kalabilenlerin deneyimlediği bütünlüklü zaman ve toplumsal alanların iç içeliği, mekanikleşmiş, yabancılaşmış bireyin daha doğal, döngüsel, karmaşık fakat üretken bir yaşam biçimine geçişine katkıda bulunuyor olabilir.

Sürecin geçiciliği ve sınırlılığı bakımından bunu bir öngörü olarak nitelendirmek geçersiz olur, ancak bunun bizzat deneyimleniyor oluşu kişisel ve kolektif farkındalığa ve belki yapısal dönüşümlere alan açabilir.

Tarihte görülen her felaket gibi bu salgının da sağladığı avantajları ve dezavantajları ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bir kere bu salgın tehdidiyle her şeyden önce insan olduğumuzu gerçeğini bir kez daha algıladık.

Öte yandan bu süreç sağlığın ne kadar önemli olduğunu, maddiyatla ölçülen şeylere gereğinden fazla anlam yüklediğimizi, doğayla uyumlu yaşamamız gerektiği gerçeğini bir kez daha farketmemizi sağladı.

Sosyalleşmenin önemi anlaşıldı

Bu süreç sosyalleşmenin önemini anlamak açısından da önemli. Bireyler yalnız yaşamanın uzun süreli tek başına kısıtlı bir alanda vakit geçirmenin ne kadar zor olduğunu, sosyalleşme, iletişim kurma, paylaşma arzusunun ne derecede önemli olduğunu ve aslında bunların insan organizmasının hayata uyum sağlamak için ne kadar temel ihtiyaç olduğunu sanki yeniden keşfetmiş oldular.

İnsanın ailesi ve sevdikleriyle karşılıklı etkileşim içerisinde olmanın, bir şeyler paylaşmanın akıl ve ruh sağlığı ve tabii ki bunların doğrudan etkilediği fiziksel sağlık için temel besin kaynakları olduğu bir kez daha hatırlandı.

Bu ihtiyaçları gidermek adına temas kurma ihtiyacı arttı. Buna bağlı olarak da çevresi ile ilişki kurmakta güçlük çeken ya da bu ilişkiyi isteyerek ya da elde olmayan sebeplerden sınırlı tutan bireylerin, ilişki kurma, bağ oluşturma pratikleri gelişti.

Bu durumun hem eşler arası ilişkiye, hem ailenin yaşlı üyeleriyle olan ilişkisine, hem de ebeveyn çocuk ilişkisinin gelişmesine zaman yaratarak hanehalkı üyelerinin kendini değerli hissetme duygusunun tatmin etmesinde de oldukça önemli bir rol oynadı.

Küresel sorunların çözülmesi için fırsat olabilir

Virüs tehdidi dünya genelinde birçok küresel sorunun çözülmesi için önemli bir fırsat. Zira bu süreç, dünyada mevcut savaş ve çatışmaların durdurulması, uluslararası anlaşmazlıkları çözebilen etkin bir faaliyet mekanizmasının tesisi ve küresel düzeyde risk oluşturan çevre kirliliği gibi birçok olumsuz durumun engellenmesi hedeflerini güçlü bir şekilde gündeme getirebilir.

Pandemi süresinde gözlemlenen hava kalitesinin gözle görülür bir iyileşmenin, dünya genelinde yaygınlaşan paylaşma, yardımlaşma, merhamet gibi önemli insani değerlerin, silahlı çatışmasızlık durumu gibi süreçlerin sürekliliği için küresel boyutta iş birliğinin geliştirmesi önemli.

Bu açıdan bugün dünyamızda etkinliğini kaybetmiş mevcut uluslararası yapıların yenilenmesi ve yepyeni bir küresel işbirliği modellerinin doğmasına elzem derecede ihtiyaç duyulmaktadır. Bütün bunlar için her şeyden önce zihinsel bir dönüşümün sağlanması gerekiyor.


Özellikle insan-doğa arasındaki uyumlu ilişki açısından antroposantrik (insan merkezli) yaklaşımların etkisiyle şekillenen bakış açısından kurtulmamız gerekir. Çevrenin her geçen gün artarak şiddetlenen uyarılarını yeterince ciddiye almamız şart.

Salgın sürecinde zarar gören ilişkiler nasıl canlı tutulur?


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.