Salgın sürecinde zarar gören ilişkiler nasıl canlı tutulur?

Koronavirüs salgını nedeniyle aynı evin içinde günler, hatta haftalar geçiren çiftlerin bazıları birçok sorun yaşamaya, hatta tabiri caizse birbirlerine tahammül edememeye bile başladı. Koronavirüs salgını sürecinde zarar gören ilişkiler nasıl canlı tutulur?

Salgın sürecinde zarar gören ilişkiler nasıl canlı tutulur?

Salgın sürecinde zarar gören ilişkiler nasıl canlı tutulur?

Bu dönemde ilişkilerin zarar görmemesi için kişilerin birbirlerine duygusal alan açması gerektiğini söyleyen DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psikolojik Danışman Dilşah Özcan, “Kişilerin aynı evde farklı alanlarda, farklı aktivitelerle uğraşması bile ilişkilerin canlı kalmasını sağlar. Birey daraldığı ortamda kendine açtığı alanla rahatlayabilir” diyor.


Hayat normal akışında sürüp giderken, birden bire dünya tanımlayamadığı, hatta başa çıkamadığı bir virüsle karşı karşıya kaldı. Hem de en savunmasız, en beklenmedik zamanda…

İnsanlar evlerine kapandı, işleriyle alakalı sorunlar yaşadı, farklı ihtiyaçlarla ilgili problemler oluştu ama en önemlisi, en temel ihtiyaçları olan hayatta kalma ihtiyaçları tehlikeye girdi. Ardından da ilişkiler etkilenmeye başladı. Peki, bu süreçte evlerine kapanan, aynı evin içinde hiç olmadığından daha uzun zaman geçiren bireylerin ilişkilerinde neler yaşanmaya başlandı? Koronavirüs evdeki ilişkileri nasıl etkiledi?

Psikolojik Danışman Dilşah Özcan, bu süreçte yapılan araştırmalara bakıldığında kişilerin en çok korku, kaygı, tedirginlik, çaresizlik ve üzüntü duygularını yaşadıklarının tespit edildiğinin altını çizerek bu durumu da farklı ilişki tiplerini ortaya çıkardığını ifade ediyor.

Hangi çift, bu süreçten nasıl etkilendi?

Korkunun, tedirginliğin ve endişenin baskın olduğu “kontrollü gerginler ve endişeli çiftlerde” üzüntü duygusu ön plana çıktığını anlatan Psk. Dan. Dilşah Özcan, bu kişilerin yaşanılanları üzüntüyle karşılayıp zaman zaman kontrollerini kaybederek panik haliyle hareket ettiklerini belirtiyor. Kah dengeli kah endişeli davranmaya çalışan “kırılgan ruhsal denge”ye sahip çiftlerin ilişkilerinde bir uçtan bir uca savrulabildiklerini söyleyen Psk. Dan. Özcan, şöyle devam ediyor:

Bu çiftler kimi zaman birbirlerinin boğarken kimi zaman da birbirlerine sımsıkı sarılarak destek olmaya çalıştı. Ruhsal dengesizliğin en dibini yaşayarak, bir uçtan öteki uca giderken, geçişlerin verdiği dalgalanmalarda yoruldular, yıprandılar.


Alınan tedbirleri sakinlikle karşılayan, yetkililerin belirttiği önlemlere uyan, gündelik hayatlarının ritmini neredeyse bozmayan “tedbirli sakin çiftler” ise bu süreçte duygularını daha iyi regüle edip, ilişkilerinde sakin ve stabil kalabilmeyi başarabildi.

Çiftler birbirlerine duygusal alan açmalı

Elbette bu dönemde yaşanan duygu durumları karşında kişilerin tepkileri farklı olduğu gibi ilişkilerdeki çeşitlilik de farklılık gösteriyor. Ancak burada önemli olanın yıpranan ve hatta zarar gören ilişkilerin korunması ve canlı tutulması olduğunun altını çizen Psk. Dan. Dilşah Özcan, bunun için atılması gereken ilk adımın çiftlerin birbirlerine duygusal anlamda alan açması olduğuna dikkat çekiyor.

Duygusal alan açmanın ilişkinin öğeleri içinde yer alan, kişiler arasında oluşan duygu, düşünce ve güç üçgeninde doğru mesaj iletiminin sağlamasından ve kişilerin birbirlerinin ihtiyaçlarını anlayarak karşılayabilmelerinden geçtiğini belirten Psk. Dan. Özcan, “Çiftler birbirlerinin ihtiyaçlarına karşı duyarlı davrandıklarında, ilişkileri ve ihtiyaçları içerisinde verilen mesajları doğru okuduklarında uyumlu bireyler olabilir” diyor.

Aynı evde farklı alanlarda, farklı aktiviteler

Sağlıklı iletişimin ilk adımının ilişkiler arasındaki güç dengesinin oluşturduğu eşitliği hedeflemek ve kişilerin ben, sen ve biz olabilme üçgeninde kendilerine yaşam olanı oluşturabilmesi olduğunu anlatan Psk. Dan. Dilşah Özcan, sözlerini şöyle sürdürüyor:

Aynı evin içinde sürekli vakit geçirildiğinde tahammülün sınırları zorlanabiliyor. Bu çerçevede kişilerin aynı evde farklı alanlarda, farklı aktivitelerle uğraşması bile ilişkilerin canlı kalmasını ve çiftlerde biz alanından, ben olma alanına geçişi sağlar. Yani birey daraldığı ortamda kendine açtığı alanla, nefes alabilecek, gündemin getirdiği içe dönme sürecini yaşayarak rahatlayabilir.


Karantina günlerinin getirdiği zorlayıcı sistemde her bireyin tek, özel, biricik olduğunu düşünerek, yaşadığı her acıyı, her duyguyu kabul etmesi, hissettiği durum, duygu, düşüncelere empatik anlayışla yaklaşarak, sabrı ve şükrü bol bol kullanmak bu zor günlerde çiftlere önemli kaynak oluşturur. Kısacası karantina günlerinde ben, sen, biz olmada ilişkiye en iyi gelen ne ise ruh sağlığımızı korur.

Anlamlı bir hayat üzerine denemeler


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.