Aradan tam dört yıl geçti. Objektif değerlendirme yapabilmek için dört yıl oldukça uzun bir süre. Şimdi 15 Temmuz’a giden yolu hatırlayalım ve o uğursuz günlerin bir muhasebesini yapalım.
15 Temmuz’un muhasebesi
Mesela, ortalığın toz duman olduğu o uğursuz günler yaşanırken sen ne yapıyordun?
Koskoca genelkurmay başkanına terör örgütü yöneticisi diyorlardı… sen pis pis sırıtıyordun.
Yargıç kisvesi altında ordunun kozmik odasına giriliyor, gizli belgeler CIA’ya servis ediliyordu… sen kıs kıs gülüyordun.
Ordunun yurtsever subayları içeri tıkılıyor, onuruna dokunanlar kafasına sıkıyordu… sen dalga geçiyordun.
Devletin arazileri teröristlere parsel parsel peşkeş çekiliyor, engel olmaya çalışan bir avuç vatanseverin topuğuna sıkılıyordu… sen görmezliğe geliyordun.
Kötülerin, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azdığını söyleyen Tolstoy’dan da mı haberin yoktu?
Ne istedilerse verdiklerin gün gelip gerçek yüzlerini gösterdiğinde ise Allah’a sığınıp af diledin.
Yok öyle yağma!..
Allah ne yapar bilmem ama, o affetse bile bu toprakların bir ferdi olarak ben affetmem.
Kaldı ki hukuk devletlerinde helalleşilmeden önce mutlaka hesaplaşılır. Hesaplaşılır ki yaşananlar unutulmasın. Zira George Santayana’nın dediği gibi; “Geçmişi unutanlar, hatalarını tekrar etmeye mahkumdur.”
Aklanma ise Allah’ın huzurunda değil, yargının hassas terazisinde olur.