Baro başkanının gözaltına alınması olayında kim haklı?

Hatay Baro Başkanı Ekrem Dönmez kimliğini göstermeyince kimlik kontrolü yapan polisler tarafından gözaltına alındı. Gözaltı işlemi sırasında itilip kakıldı. Nihayetinde 4-5 saat sonra serbest bırakıldı. Taraflar kendince savunmalarını yaptılar. Bir taraf istediğime kimlik sorarım diyor, diğer taraf bu işte keyfiyet olmaz diyor. Hukukçu değilim ama böyle şeylere meraklıyımdır. Kim haklı diye merak edip, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nu açtım, okudum.

hatay baro

Kanunun Madde 4/a bendi; “Polis bir suç veya kabahatin işlenmesini ÖNLEMEK amacıyla durdurabilir.” diyor. Demek ki durdurmaktaki amaç, bir suçun işlenmesini önlemek olmalıymış.

Ee…polis de diyor ki; işte ben de zaten suçu önlemek için durduruyorum.


İnsanın bir suçu önlemesi için önce o suçtan şüphelenmesi lazım değil mi? O halde suç şüphesi nedir?

Bu sorunun cevabını da devamında buluyoruz.

“Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan MAKUL BİR SEBEBİN bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiili durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.”

Demek ki neymiş?

Her ne kadar inisiyatifi polise bırakmış ise de keyfi olarak durduramazsın, makul sebebin olmalı diyor. Yani suç şüphesi makul sebeple açıklanıyor.

Diyelim ki makul sebebin var. Bunu bildirmek zorunda mısın?

Bunu da yine devamından anlıyoruz.

“Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.”


Demek ki neymiş: Durdurma sebebini bildirmeliymiş. Yani; makul sebebi bildir diyor.

Özetle kanun şunları söylüyor: Keyfi olarak kimlik sorma. Makul bir sebebin olsun. Bu makul sebebi de kimlik sorduğun kişiye bildir. Nokta.

Şimdi gelelim olayımıza: Eşi ve iki çocuğu ile restoranda aile yemeği yiyen bir adama kimlik sormakta nasıl bir makul sebebin olabilir?

Diyelim ki makul sebebin var. O zaman o şahsın hangi hareketinden şüphelendiğini söyleyeceksin kardeşim. Kanun böyle diyor. Baro başkanının da dediği bu zaten.

Şehir eşkıyası ile polisin arasındaki fark her ikisi de yol kesip adam durdurur ama biri kanunu arkasına alır, diğeri kaba kuvvetini. Kanunu uygulamazsan ne farkın kaldı şehir eşkıyasından?

Haa… ben başkan beyin yaptığını yapar mıydım? ASLA. Kimliğimi gösterir, geçer; kendini devlet zanneden polislerin güzel bir akşam yemeğimi rezil etmelerine izin vermezdim.

Valla… korkak mıyım; hayat tecrübem mi fazla; belaya bulaşmayı mı sevmiyorum; zevkime mi fazla düşkünüm bilemedim. Yorumu size bırakıyorum. Ama Sayın Baro Başkanını takdir etmeden geçemeyeceğim. Az kişi çıkar, toplumu eğitmek uğruna kendi gecesinin içine böyle eden.

Yazımı İstanbul barosu başkanının polise ayar veren sözleriyle bitireyim:


“Makul şüphe mi var? Söylemeye mecbursun. Bunu yapmıyorsan polis olamazsın. Olamadığın kendini ‘devlet’ zannetmenden belli.”

İşte o görüntüler:

Çiftçi perişan: 1 ton patates 1 çeyrek altın bile etmiyor!


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.