Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Öztürk: Ben vaka sayısı ve hasta sayısı ifadesinin eş anlamlı olarak kullanıldığını sanıyordum. Meğer başka bir anlamla kullanılıyormuş. Benim de bilgim yoktu. Pozitiflerin hepsinin hasta olarak değerlendirilmediği baştan açıklansaydı bu karışıklık yaşanmazdı.
Bilim Kurulu üyesi Profesör Öztürk: ‘Vaka’ ve ‘hasta sayısı’ ifadeleri eş anlamlı sanıyordum. Benim de bilgim yoktu.
Türkiye’de 29 Temmuz’dan bu yana açıklanan günlük COVID-19 verilerinde test sonucu pozitif çıkan herkesin değil, sadece semptom gösteren hastaların sayılarının açıklandığı ortaya çıkmıştı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklaması sonrası sosyal medya platformlarında binlerce kişi, “Vaka sayısı kaç?” diye sordu.
BBC Türkçe tarafından yapılan haberde; Bakan Koca’nın “Her vaka hasta değildir” açıklaması ve ertesi gün yaptığı “Devletimiz, halkın sağlığı kadar ulusal çıkarları da korumaktadır” açıklaması ile ilgili olarak Bilim Kurulu üyelerinden üçünün ve Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) görüşlerini aldı.
Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Öztürk: Tablolarda vaka ve hasta sayısının eş anlamlı kullanıldığı sanıyordum
Toplumda Salgın Yönetimi alt grubunda yer alan bir diğer Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Öztürk, “Ben vaka sayısı ve hasta sayısı ifadesinin eş anlamlı olarak kullanıldığını sanıyordum. Meğer başka bir anlamla kullanılıyormuş. Benim de bilgim yoktu” diyor.
Öztürk, bakanlığın vaka sayısı yerine hasta sayısı paylaşmaya başladığı gün ikisi arasındaki ayrımında da açıklanmış olması gerektiği görüşünde:
• Hastanede yatsa da yatmasa da PCR pozitif olanların hepsini vaka olarak tanımlanır. Vaka, olgu, hasta… Bunlar pratikte aşağı yukarı eş anlamlı kullanılır. Vaka sayısı yerine hasta sayısı ifadesinin kullanıldığı ilk gün, halk sağlığı grubunda yer alan arkadaşlarımızdan bazıları bu ayrıma dikkat çekti ve ikisinin farklı olabileceğini söyledi. Ben açıkçası arkadaşlarımız çok evhamlı olduğunu düşünmüştüm çünkü arada bir fark olmadığını sanıyordum.
Pozitiflerin hepsinin hasta olarak değerlendirilmediği baştan açıklansaydı bu karışıklık yaşanmazdı
• Halk sağlığı grubu olarak dahil olmadığımız bir toplantıda bu uygulama değişikliği konuşulmuş olabilir ancak hem bizlerin hem de kamuoyunun o tarihten itibaren bilgilendirilmesi gerekiyordu. Pozitiflerin hepsinin hasta olarak değerlendirilmediği baştan açıklansaydı bu karışıklık yaşanmazdı. Bunu bilmek benim de vatandaşın da hakkıdır.
Öte yandan hastaların takip ve tedavisinin etkili bir şekilde sürdüğünü hatırlatan Öztürk, bilgi paylaşımındaki bu değişikliğin ağır hastaların tedavisi açısından sonucu çok da olumsuz etkilemeyeceğini söylüyor.
BBC Türkçe’nin haberinde isminin yer almasını istemeyen bir diğer Bilim Kurulu üyesi ise Türkiye’nin temel hedefinin asemptomatik vakaları yakalamak olduğunu ve bu amaç doğrultusunda filyasyon ve temaslı takip aşamalarına “hiçbir ülkenin yapmadığı kadar” kaynak ayrıldığını belirtiyor.
Sayısı açıklanmaya asemptomatik hastaların bakanlığın yürüttüğü temaslı takibi ve filyasyon çalışmalarıyla tespit edildiğini söyleyen Bilim Kurulu üyesi hekim, bu hastaların izole edildiğini ve gerekirse evde tedavi edildiğini, asemptomatik vakalara karşı bu yöntemlerle tedbir alındığını ve bu şekilde hastanelerdeki yükün hafifletildiğini söylüyor.
Filyasyon ekiplerinin içine diş hekimlerinin, hemşirelerin ve doktorların bile dahil edildiğini ve ekip sayılarının çok artırıldığını kaydeden Bilim Kurulu üyesi, sayısı açıklanmayan ancak halk arasında gezdiği tahmin edilen bu vakalar için devletin sıkı denetim uyguladığını vurguluyor.
Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Deniz Çalışkan: Yaşam sadece bilimsel değil, politik kararlarla da şekilleniyor
BBC Türkçe‘ye konuşan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Deniz Çalışkan, vaka sayıları yerine hasta sayılarını paylaşmayı “bilimsel olarak” açıklamanın mümkün olmadığını ancak pandemiyle mücadelede her ülkenin böyle “yan yollar” seçtiğini söylüyor:
“Yaşam sadece bilimsel değil politik kararlarla da şekilleniyor. Pozitif vakaların bildirilmesi noktasındaki endişeler ülkeleri böylesi sansürlere, yan yollara sevk ediyor. Bunu bütün ülkelerin yapıyor olması da çok incitici ve kabul edilemez bir durum.
“Zannediyorum Dünya Sağlık Örgütü’nün bu suistimallerle ilgili bir müdahalesi gerekecek çünkü bunun bir sistem suistimali olduğunu düşünüyorum ve Dünya Ticaret Örgütü’nün sağlık üzerindeki tahakkümünün son göstergesi olarak algılıyorum.”
“Salgın yönetiminde en klasik yaklaşımımız tüm vakaların tespit edilmesidir. Siz uluslararası seyahatlerde vaka sayılarına bağlı olarak kısıtlamalar getirdiğinizde, gelişmiş ülkeler bile bir yan yol ile endüstriyi ve turizmi baltalamamak adına politik kararlar veriyor.”
Çalışkan, kendi tabiriyle ülkelerin başvurduğu bu “yan yolların” salgınla mücadele yapılması gerekenlere engel olduğu eleştirisine ise katılmıyor:
“Bizim sağlık ekibimizin 6 aydır verdiği cansiperane mücadelenin önüne geçmemesi gerekiyor. Biz hem Avrupa’da hem dünyada bu mücadeleyi en iyi yürüten ülkelerden biriyiz. 3 Nisan’dan bu yana yer aldığım kurul içerisinde hem bakanımıza hem de ilgili bakan yardımcımıza hiç çekinmeden görüşlerimizi bildiriyoruz.”
“Üst yönetimin de ne kadar özenli çalıştığını biliyorum. Bakan bey illerle her hafta toplantılar gerçekleştiriyor. Türkiye’de merkezi yönetimin eş güdüm ve ortak çalışmayı öğrendiği bir süreç oldu. Bu emekleri görmeden aşırı eleştirel tutumda bulunmaktan yana değilim.”
Çalışkan, odağı “topyekûn mücadeleye” kaydırmak gerektiğini savunuyor ve “Bakanlık bir yan yola sapıyorsa bunun da altında yatan gerekçelerin olabileceğini düşünmeliyiz. Demokrasinin beşiği kabul ettiğimiz ülke İngiltere’de bile tarama için yapılan vakaların açıklanmadığı noktada, Türkiye’de tercih edilen bu yan yol desteklenmese bile anlaşılabilir” diyor.
Türk Tabipleri Birliği üyesi Dr. Halis Yerlikaya: TTB 6 aydır şeffaflık çağrısında bulunuyor
TTB’ye göre Türkiye’de pandeminin başından bu yana salgın yönetiminde çok ciddi belirsizlikler yaşanıyor. TTB Merkez Yürütme Konseyi Üyesi Dr. Halis Yerlikaya, bakanın son açıklamaları sonrası Türk Tabipleri Birliği’nin 6 aydır yaptığı şeffaflık çağrısının öneminin daha iyi anlaşıldığını düşünüyor.
Türkiye’nin her tarafında birliğe bağlı tabip odalarından aldıkları bilgilerle bakanlığın açıkladığı verilerin arasında başından beri ciddi bir çelişki ve fark olduğunu belirten Yerlikaya, “Bakan yaptığı açıklamayla topluma gerçekleri söylemediğini itiraf etmiş oldu” diyor.
Semptomlu ya da semptomsuz fark etmeksizin tüm PCR testi pozitif vakaların COVID-19 hastası sayıldığını söyleyen Yerlikaya, bugüne dek açıklanan verilerin oldukça eksik olduğunu anlatıyor:
“Yapılan açıklamadan öğrendik ki bugüne kadar açıklanan rakamlar sadece hastaneye yatırılan hastaların sayısı aktarılmış. Oysa hem testi pozitif olup evde karantinada olan hastalar ya da testi negatif de olsa klinik bulguları olan hastalar da var.”
Yerlikaya, COVID-19 hastalarının yüzde 30’unun asemptomatik olduğunu, yüzde 50’ye yakınının hafif semptomlarla hastalığı geçirdiğini, geriye kalan sadece yüzde 20’lik kısmın hastaneye başvurmasını gerektirecek kadar semptom gösterdiğini ifade ediyor ve ekliyor:
“Ekonomik kaygılar ve siyasal öncelikler halkın sağlığının önüne kondu, bunun artık değişmesi gerekiyor.”
COVID-19 testlerinin hangi hastalara yapıldığı da tartışma yaratan konular arasında yer alıyor.
Dr. Halis Yerlikaya, Türkiye’de hastalığın semptomlarını taşımayan birinin PCR testi olabilmesinin “neredeyse imkânsız” olduğunu söyleyerek, semptom göstermeyen ama PCR testi pozitif olan hastaların nasıl tespit edilebildiğine dair kafa karışıklığı olduğunu söylüyor:
“Her istediğinde test yapılabilen ayrıcalıklı bir zümre dışında Türkiye’de semptomsuz birine test yapılmıyor. Temaslı da olsanız, eğer bir şikâyetiniz yoksa, ya da tomografide bulgu yoksa zaten test yapılmıyor. Bu da kendi içerisinde çok ciddi bir çelişki. Bu mükerrer testlerin toplam testler içerisinde ne kadar yer kapladığını da bilmiyoruz.”
Testi pozitif olan kişilerin semptomlu ya da asemptomatik olarak ayrılmasının da bilimsel bir karşılığının olmadığını söyleyen Yerlikaya, “Semptom derken, neye göre, hangi semptomlara göre sınıflandırma yapılıyor?” diye soruyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) ülkelerden yapılan vaka bildirimlerinin semptom göstersin ya da göstermesin tüm PCR testi pozitif olan vakaları içermesi gerektiğini hatırlatan Yerlikaya, Türkiye’nin bu bilgilendirmeyi nasıl yaptığına dair de şeffaf olmadığını savunuyor.
Kaynak: BBC Türkçe