Carl Gustav Jung ve Analitik Psikoloji: Bilinç ve bilinçdışı kavramı

Bilinçaltından belirleyici etkiler doğar… Bunlar hem gelenekten bağımsız olarak, her bireyin deneyiminin benzerliğini hatta aynılığını sağlarlar hem de hayal gücüne yansıma şeklini belirler. Buna en büyük kanıtlardan biri, dinsel motiflerin evrensel paralelliğidir. – Carl Gustav Jung 

Carl Gustav Jung kimdir

Carl Gustav Jung ve Analitik Psikoloji: Bilinç ve bilinçdışı kavramı

Jung’a göre insanoğlunun bilinci de uygar bir seviyeye gelmeye çalışan evrimsel sürecin dahilindedir. Bu zahmetli sürecin halen tamamlanmamış olmasından dolayı zihnin karanlığın ardında gizli kalan büyük bir parçasının olduğu düşüncesi, Carl Jung’a ilham olmuş ve zihnin bilinç ve bilinçdışı bölgeleri hakkındaki fikirlerini geliştirmiştir.  


Carl Gustav Jung kimdir?

26 Temmuz 1875’te dünyaya gelen Jung kilisede filoloji uzmanı olan bir rahibin oğlu olarak dünyaya geldi. 1902’de yılında Basel Üniversitesi’nden Hekimlik diploması aldı. 1900’de Zürih Üniversitesi’nde yaptığı çalışmalarla birlikte Freud ile tanıştı ve uluslararası bir ün kazandı. Freud’un “Rüyaların Yorumu” eserini okuduktan sonra psikanaliz ile ilgilenmeye başlayan Jung, psikanaliz ekolünde çok önemli bir yer kazandı. 

Freud ile farklı fikirlere sahip olan Jung, 1912 yılında “Bilinçdışı Psikolojisi” yapıtıyla Freud’un kuramlarını eleştirdi ve bu şekilde psikanaliz ekolünden bağını koparmış oldu. 

Analitik Psikoloji akımının öncüsü olan Jung’un düşünceleri temelde Freud’un fikirlerinden cinselliğe daha az önem veren farklı bir libido anlayışına sahip olması ile ayrılmaktadır. Libidonun niteliğinin hayat enerjisi ile açıklanması bu alanı psikanalizden ayırmaktadır. Bu düşünce dışında davranışlarımızı çocukluk deneyimlerimize indirgeyen psikanaliz görüşten farklı olarak davranışlarımızı geleceğe yönelik hedeflerin de etkileyeceğini de savunmuştur. 

Sonraki yıllarda ise kendini tümüyle bilinçdışının niteliği ve algılamalarını incelemeye adamıştır. 


Jung ve bilinç üzerine

Çalışmaları Analitik Psikoloji olarak literatüre geçen Jung’un kişilik bölümlenmesi, 3 bölüme ayrılarak incelenmiştir. Bilinç, kişisel bilinçaltı ve kolektif bilinçaltı olarak ayrılan bu bölümlerin tümü psişe olarak ifade edilmiştir. Kişiliğin tümünü ifade ederken kullanılan bu kavram, bilinçli ya da bilinçdışı tüm duygu, düşünce ve davranışlarımızı ifade etmektedir.

Jung’a göre algı ve anıları kapsayan bilinç, zihinsel güdülerin çalışması ile oluşmaktadır. Gerçeklikle bağlantı kurmamızı sağlayan bir oluşumdur. Merkezinde egonun olduğunu savunan Jung’a göre bilinç, bilinç altının yanında ikincil öneme sahiptir.  

Jung ve bilinçdışı kavramına kazandırdıkları 

Görülenin yanında gizli kalana duyduğu merak Jung’un bilinçdışına dikkat çekmesine sebep olmuştur.  

Bilinçdışını kişisel ve kolektif bağlamda inceleyen Jung, sosyal ve kültürel değerlerin sonucu olan, yaşanılanların iz bıraktığı, deneyimlerin yer aldığı süreci kişisel bilinçdışı olarak ifade etmiştir. Bireysel bilinçdışı kavramının bazı hastalıkları açıklamaya yetmediğini gören Jung kolektif bilinçdışı kavramını ortaya koymuştur. Doğduğumuz dünyanın genel bir imgesinin doğum anından itibaren içimizde bulunduğunu savunan ve bu imgelerin insanın algı ve eğilimlerindeki seçiciliğine etkisini kolektif bilinçdışı kavramıyla açıklamıştır. 


Jung’a göre kişiliğimizin oluşumunda en etkili güç insanlık tarihinin deneyimlerini de kapsayan, geçmişten aldığımız evrensel bu miras kolektif bilinçaltımızdır.

Bilinçsiz önyargılar: Günlük kararların yüzde 93’ünü bilinçaltı veriyor!