Eminim, bu başlık da nereden çıktı diye aklınızdan geçiriyorsunuz. Ben de eminim ki, bir kitap başlığı olan bu sözü hiç duymadınız. Yazının başlığı, İsmet Özel’in yazdığı ve ülkemizin yakın geçmişini idrak etmek adına çok önemsediğim esere ait. İsmet Özel kimdir diye bana sorulsa, şu cevabı veririm: ‘İsmet Özel, anadilimdir. Hatta ve hatta lûgat-i Türk’tür.’
İsmet Özel: Türk olamadıysan oldun Amerikalı
Topraklarımızda, değerlerimizin hakkıyla tanınmaması sıkça rastladığımız bir durum. Sebebi, muhtemelen düşüncelerden ziyâde kişilere ve onların mensup oldukları düşünülen (ama her durumda ait olmadıkları) taraflara olan bakışımızdır.
Ben, naçizane, bu büyük şairimizle 40 yaşında tanıştım. Hissiyatım da, genellikle edebiyata meraklı ya da kendini mütedeyyin olarak târif eden insanlar hâricinde pek bir kimsenin bahsettiğim cevherden haberdar olmadığıdır.
Şair ve Şuur
Son aylarda şâirimizle ilgili okumalar yaptım. Kendi sesinden şiirlerini ve röportajlarını dinledim. Verdiği panelleri dikkatlice inceledim. Evvela şu tespiti yapmamız şart. Şiir ve şuur birbirlerinden ayrılamazlar. Birçok noktada karşıma çıkan ve meâlen ‘Bizim şairlerimiz iyi ama, onları bırakalım şiir yazsınlar kendi dünyalarında. Dünyevî veyahut siyasî konulara bulaşmasınlar.’ manasındaki görüşe katılmamakla kalmıyor, aynı zamanda kat’î surette reddediyorum.
İsmet Özel’in kendi ağzından da aktardığı gibi, şâirler insanlara haberler verirler ve bu haberlerin tümü gerçek değildir. Binaenaleyh, şâirin haberleri insanlara hem farklı tefekkür hem de farklı tatbîk yolları açarlar. Ancak önerilen yeni yollar sayesinde, beşeriyatın önündeki çözümsüzlük ve yolsuzluklarla başa çıkılabilir. Kendisinin de vurguladığı gibi, şâirlerin haberleri olmasa zevatın gidebileceği yollar da olmaz.
Değerlerin hakkını vermek
İsmet Özel’i televizyon yayınlarına da konuk etmişler birçok kez geçmişte. Bana sorarsanız, yapılmış olan abesle iştigâldir. Neden mi? Şâirin de ifadesi ile, televizyon yenilir yutulur şeyler içindir. Hangi şey, daha çok yenilir yutulur ise daha revaçta olacaktır kapitalizmin TV ekranlarında. Sırf bu sebepten, yenilir yutulur şeyler söylemeyen ve aynı zamanda bize hakikî yollar açabilecek bir değerimizin televizyon denen ‘media’da işi yoktur.
Düşünürlerimizin söylediklerini anlamaya çalışırken dikkat kesilmemiz gereken, kesinlikle onların ait oldukları veya ait olduklarını düşündüğümüz taraflar olmamalıdır. Öncelikle ne dendiğine odaklanıp kendi filtremizden geçirebilmeliyiz. Hatta ve hatta, Karl Jaspers’e göre hakikat, içerikte değil onunla nasıl ilişki içinde olunduğu ile ilgilidir.
Birini anlama veya idrak için bu kadar emek gerekirken, sırf içerik veyahut görünür formalar sebebiyle bazı kimesneleri safdışı bırakmak, değerlerimize yapılmış en büyük haksızlıklar arasında bence.
Teşekkür ve temenni
40 yaşımda da olsa, bana büyük şâirimizi tanıtan Uygar Demoğlu arkadaşıma bu vesileyle şükranlarımı sunuyorum. Temennim de yazımı okuyan insanların, tevâfuk kavramını da ikrar ederek, üstâdın şiirlerini hem de kendi sesinden dinlemeleridir. Hayatlarına o andan itibaren, bambaşka bir mânâ çeşmesi açılacağından adım gibi eminim.
Madem ki söze sığmayacak bir şâirimizden söz açtık, o zaman onun yukarıda bahsi geçen kitabından bir alıntıyı son söz yapalım.
Son söz: Çapı ne olursa olsun her insan mensubiyeti ile aidiyetini aynılaştırdığı nispette bir yer sâhibi olur.