Türkiye’de kadına yönelik şiddetin en önemli sebepleri

Ülkemizde gün geçmiyor ki, basında kadına yönelik şiddete dair bir haber yer almasın. Eskiden üçüncü sayfa haberi dediğimiz haberler artık her sayfada karşımıza çıkıyor. İşlenme biçiminin şiddetine ve kişilerin tanınmışlığına bağlı olarak, ilk sayfalarda dahi çokça yer almaktalar. Peki Türkiye’de kadına yönelik şiddetin en önemli sebepleri neler?

kadına yönelik şiddetin

Ben, kadına yönelik ilk şiddet haberi olarak, İbrahim Tatlıses’in Derya Tuna’yı dövmesi olarak hatırlıyorum. Henüz bir çocuktum ve annemin arkadaşlarıyla bu konuyu günlerce konuştuklarını hatırlıyorum. Ayrıca  ‘Acıların kadını Bergen’ diye bilinen şarkıcının yüzüne kezzap atılarak, yandığını duymuşluğum da vardı. Eskiden haber kaynaklarına ulaşmak mı zordu? Yoksa kadına yönelik şiddet sayısı mı azdı? Tam bilmemekle beraber şu anda paylaşılan vakaların çokluğu,  sayıların arttığını göstermektedir.

Yaptığım araştırmalardan ve okuduğum yazı ve derlemelerden sizlerle paylaşmak istediğim şu sonuçları çıkardım:


Gözlem ve yaşantı

Çocukken şiddete maruz kalanların, gelecekte şiddet uygulama olasılıkları, hiç şiddet görmeyenlere göre daha çoktur.  Cezaevindeki tutuklulara (siyasiler hariç) hayatlarında hiç şiddete maruz kalıp kalmadıkları sorulmuştur. Alınan yanıtlarda en az bir kez maruz kaldıklarını ifade ettikleri yapılan araştırmalarda vardır. Ayrıca, yüksek oranlardaki sayılarda, şiddete direkt maruz kalmayan fakat bu eylemi gözlemleyen çocukların da, büyüdüklerinde özellikle çaresizlik, sinirlilik ve öfke gibi duygular yaşadıklarında şiddete başvurdukları görülmüştür. Bu çocuklar büyüyünce öfkelerini ve çaresizliklerini, sözel iletişim kullanmak yerine, bağırmak, küfür etmek, kırıp dökmek, itip kakmak gibi eylemlerle ifade etmişlerdir. Böyle davranışları sergilemelerin altında gözlem ve yaşantı esas etken olmaktadır.

Yönlendirme ve cinsiyet söylemleri

Çocuğun arkadaşıyla oyun oynarken, ebeveyn veya konu/komşudan müdahil cümleler içeren şiddet sözleri duymaları, şiddet etkenlerinden bir diğeridir. Çocuklar büyürken göstermiş olduğu davranışın sonucunda ödülünü alırsa, bu davranışı sürdürür ve daha sık gösterir. Çocuk arkadaşıyla kavga ettiyse, birçok ataerkil söylemde yer aldığı gibi ‘Sen de geçirseydin bir tane, senin elin armut mu topluyor?, bir daha ki sefere ilk sen vur!, o sana bir vuruyorsa sen ona bin vur, dünyanın kaç bucak olduğunu göster ona, bir dahakine köşede onu tek başına sıkıştır…..” gibi çocuğa çeşitli tavsiye bulunulur. Çocuklar tavsiyede olduğu gibi davrandığında da takdir edilerek, bu davranışı pekiştirilir. Çocuklar yetişkin olduklarında ise bu eylemler kalıcı bir alışkanlığa dönüşebilir.

Ödül/pekiştireç

Bazı çocuklar büyürken, gösterdikleri hırçın ve asabi tavırlarının büyüklerinin üzerinde iyi bir etkiye sahip olduğuna görüp bu davranışı sürdürebiliyor. Örneğin; oğlu başka bir çocuğu döven ebeveyn “Ohh olsun, dersini almıştır, bir daha benim oğlumla uğraşmasın…” diyebiliyor. Ya da “Olur öyle; erkek adam dövüşe dövüşe büyür.” diyerek aile bu davranışı yüreklendiriyor. Bu tür söylemler çocukta, büyüklerim beni bu konuda cesaretlendiriyor ve teşvik ediyor şeklinde algılanacaktır. Ve ileriki yaşlarında da bu şekilde davranmaya devam edecektir.

şiddet şiddeti doğurur

Yazılı/görsel medya etkisi

Toplumumuzda şiddet her geçen artmakta ve yazılı, sözlü ve görsel medyada yer almaktadır. Bu kadar çok haberin medyada yer alması ve artık bazen sadece birkaç satırla geçiştirilmeleri, toplumun gözünde bu durumu normalleştiriyor ve sıradanlaştırıyor. Kadına uygulanan şiddetle ilgili tüm basında yer bulan, ilk büyük haber: Münevver cinayetidir. Bu cinayetin, toplumdaki yankısı ne derece büyük olmuştu hatırlarsınız. Günlerce cinayet, işleniş şekli, kişilerin özel hayatları, dava gündemimde yer aldı. Ancak şu anda en az onun kadar, planlı ve programlı işlenen cinayetler olmasına karşın, eskisi gibi üzerinde durulmuyor veya çabucak unutuluyor. Birçok kişinin gözünde bu durum kanıksandı ve olağanlaşmaya başladı. Bence bu en tehlikelisi, çünkü bu durum artık ‘herkes için işlenebilir bir suç’ gibi algı oluşmaya başladı.

Engellemeler ve ekonomik sebepler

Yapılan araştırma sonuçları engellenen bireylerin, daha fazla saldırganlaştığını gösteriyor. İşsizlik, kendi ve ailesinin ihtiyaçlarının karşılayamamak, haksızlığa uğrayarak engellenen bireyler saldırganlığın dozunu artırarak şiddet uygulayabiliyorlar. Yani ekonomik ve sosyal engeller bireyi bu davranışı göstermeye itebiliyor.

Çocukların şiddet içeren program ve oyunlara yönelmesi

Gene yapılan çalışmalar ‘özellikle erkek çocuklarının, saldırganlık örneklerine maruz kalmaları, gelecekte bu davranışı göstermesinde etkendir.’ diyor. Öncelikle PrimeTime denilen yayın kuşağında TV’lerde yayınlanan programların içeriğinin şiddetten uzak olması çok önemli. Yine aynı şekilde masum diye izlemesine izin verdiğimiz çizgi filmler denetlenmeli.


Bilgisayar, Playstation, konsol oyunlarının içeriğini bilerek oynanmasına izin vermek, büyüklerin kontrolünde olmalıdır.  Hem zaman hem de içerik kontrolü yapmak ebeveynlerin birinci önceliği olmalıdır. Birçok anne-baba çocukları sessiz dursun, anne babanın evdeki düzenine bulaşmasın/engellemesin diye oyunlar ile çocuklarını oyalamaktadır. Yeni Zelanda’daki iki yıl önce cami çıkışında birçok ölümle sonuçlanan saldırıyı hatırlarsanız. Saldırganın oyun bağımlısı olduğu ve şiddet içeren oyunları saatlerce oynadığını ailesi ve uzmanlar açıklamıştı.

Ruhsal hastalıklar ve kişilik bozuklukları

Şizofreni, manik depresif ve asosyal kişilik yapısı gibi ruhsal ya da kimlik problemleri toplumda çoğu zaman saklanmaktadır. Birçok aile çocuğunun bu hastalık belirtilerini gördüğünde umursamaz tavır sergiler. Aile çocuğunun psikolojik tedavi almasından utanır. Hâlbuki bu rahatsızlık ve bozukluklar tedavi edilebilir ve topluma kazandırılabilir.

Fakat birey ilaç/ psikoterapi tedavisi almadığında,  hastalığı ilerleyerek kendine veya çevresine zarar verebilir. Manik depresiflerin ve şizofrenlerin intihar eğilimli oldukları bilinen bir gerçektir. İntihar ederken yanlarındakilere zarar verme olasılıkları da çok yüksek bir ihtimaldir. Toplumuzda bu tür ruhsal problemler yüzünden tedavi olmak sanki ayıplanılması gereken, üstü örtülmesi gereken bir durum gibi algılanır. Hâlbuki bu kişilerin tedavi edilmezler ise saldırgan davranış gösterme oranları çok yüksektir ve tehlike arz etmektedirler.

Cinsiyetlere anlam yüklemek, cinsel kimlik üzerinden güç kullanılması

Toplumumuzda kıskançlık, asabiyet, ciddiyet..vb kişilik özellikleri ziyadesiyle kabul ve destek görmektedir. Evlendirme programında bir kadının sunucuya şöyle dediğini duymuştum; “Benimle evlenecek erkek bana sahip çıksın; korusun kollasın, beni kıskansın.” Kendisi aciz ve savunulmaya muhtaç gibi… Erkeğin güçlü ve otoriter algılanması toplumun birçok kesiminde var. Eğer ‘Erkek kıskanmıyorsa sevmiyor mu?’ acaba diye düşünen, kıskandırmak için uğraş edinenler var.  Erkeğin asabiyetine “Aslan gibi kükredi.” diye tanımlayanlar var. Erkeğin az konuşmasını, paylaşımda bulunmamasını, iletişimin kopuk olmasını “Erkek adam ciddi olur.” diye anlamlandırıyoruz. Halbuki duygusal şiddetin tanımında bunlar da vardır.

Kültürel, sosyal, tarihsel yapı

Şiddet gösteren kişinin savunma mekanizmalarını kullanması ve bunları kullanarak başkalarına da yaptığı davranışın doğruluğunu inandırması bence başka önemli bir etkendir. Yıllar önce bir gazetede , “Kardeşinin sinemaya gittiğini duyan abinin eve gelip kardeşini öldürmesini” okumuştum. Küçük bir çevrede bu haber ‘Namusunu temizledi ya da kardeşine sahip çıktı.’ diye algılanmaktadır. Annesi bile kızını korumamış hatta engel olmaya da çalışmamıştır. Yine kızın erkek arkadaşıyla gezmesi, “Namusumuza leke getirecekti.” algısına neden oluyor. İyi ihtimalle, kızın sokağa çıkmasının yasaklanması, okuldan alınması, işe gidememesi gibi yasaklamalar gelebiliyor. Töre, namus, gelenekler, kültürel çevre ve ataerkil yapı şiddetin ortaya çıkmasına kılıf olarak kullanılmaktadır.

Bütüncül bakış açısına sahip olmak

Yaptığım tüm araştırmalar göstermiştir ki, şiddet sadece tek bir açıdan bakılarak ele alınmamalıdır. Çevresel etmenler, çevresel yaşam olumsuzlukları, kötü koku, gürültü, görüntü, aşırı kalabalık, yalnız kalamama, çarpık kentleşme, kanunların yetersizliği, caydırıcılığının az olması, cezanın az olması, suçu işleyen kişinin pişman olmaması, hapiste kaldığı sürenin kısalığı, çıktığında dışarda coşku ile karşılanması, alkol, uyuşturucu, madde, kumar bağımlılığı… da en az yukarıda belirttiğim töre, eğitim, cinsiyet ayrımcılığı, kadına toplumda atfedilen anlam, yazılı görsel basın, TV programları, oyunlar, aile içi iletişim, kültürel yapı, sosyal çevre… vb. kadar önemlidir ve şiddetle birlikte ele alınılması gerekir.


Şiddetin kişiliğe, bedene, ruha, zihne bir saldırı niteliği taşıdığını, cana kast ettiğini anlamamız gereklidir. Eğer ciddiye almazsak, başta belirtiğim haberleri daha çok göreceğiz. “Kol kırılır, yen içinde kalır.” anlayışından çıkmak gereklidir. Hak arayışına girerek, yapanın ev/aile içinden olmasıyla dışardan birisi olması arasında hiçbir farkın olmadığını anlamaları gerekir. Birçok birey, partnerleri dövdüğünde bunu dayak olarak algılamıyor “Eşimdir, hem döver hem sever.” diyor. Bilinmesi gereken şudur ki dayağın kimden geldiği önemli değildir. Olması başlı başına kanunlara başvurmak için yeterli ve gerekli tek sebeptir.

Kadına yönelik şiddet ve fotoğraf algısı


Funda Umut Pakkal
İstanbul doğumlu... İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu olup, Maltepe üniversitesinde İnsan Bilimleri ve Psikoloji alanında yüksek lisans yaptı. İnsan Psikoloji konusunda Doktora programına başladı, 22 yıllık öğretmenlikten sonra emekli oldu. Kadıköy Halk Eğitimde "Eğiticinin Eğitimi" öğretmeni olarak çalıştı ve T.C Medeniyet Üniversitesinde "Liderlik" ve "Sosyal Hayatta iletişim" derslerini verdi. Aynı zamanda ICF Profesyonel Koçu olan ve Eğitim Danışmanlığı yapan yazarımız şu anda Kanada da online bireysel koçluk ve eğitim koçluğu seansları yapmaktadır. 20 yıldır pek çok özel ve kamu kuruluşuna kişisel gelişim ile ilgili seminer, konferans ve eğitimler vermektedir. Youtube'ta 'HEmDEm Pazartesi sohbetleri' adı altında birçok videosu bulunan yazarımızın, pazartesileri gelenekleşen sohbetlerini İnstagram hesabından yapmaya devam etmektedir.