Kadın, ekonomik temelli bağımsızlığını sağlamadan, üretim ilişkilerinde rol almadan “toplumsal cinsiyet eşitliği” konusunda mesafe alması ve tüm kadınlar için “kurtuluş” mümkün değildir.
Cinsiyet eşitliği, ekonomik eşitlikten bağımsız değildir!
Kadınların kurtuluşu, ezilen ve sömürülen sınıfların kurtuluşu ile doğrudan ilgilidir ve asla birbirinden bağımsız değildir.
Çünkü bu problem, öncelikle toplumsal bir meseledir ve toplumsal meselelerin tümünün kökeni, kaynağı ve nedeni sınıfsaldır. Dolayısıyla çözüm de öncelikle olmasa da kesinlikle sınıf mücadelesi ve meselesi olmaktadır.
Çünkü sınıf eşitliği, sınıfta yer alanların cinsiyet, renk, dil, etnik köken gibi eşitsizliklerinin çözümü için bir ön koşuldur.
Sınıflı toplumlarda cinsiyet eşitsizliği de diğer tüm eşitsizlikler gibi ekonomik temelli eşitsizliğin yansımasından veya sonuçlarından başka bir şey değildir aslında…
Sınıflı toplumlarda ve özellikle sınıfsal çelişkinin yoğun yaşandığı toplumlarda, kadının üretimdeki rolü ve ücret-emek ilişkisindeki konumlanışı onun yaşamdaki yerini, önemini ve ne yazık ki “değerini” de belirlemektedir. Bu da kadının daha çok ezilen durumda olması anlamına gelir ki, bu olumsuzluk “güçsüz” görülen ve kılınan herkese özgü bir durumdur…
Sınıflı toplumlarda kadının “kurtuluşu” görecedir… Ve daha çok üst sınıf mensubu kadınlar ve orta sınıfta yer alan bazı kadınların iş ve olanak sahibi olmaları ile belli ölçüde geçerli olan görece toplumsal bir fotoğraftan ibarettir.
Kadın hareketi elbette saygın bir harekettir.
Lakin kadına veya cinsiyet eşitliğine yönelik mücadele sonunda nihai olarak köydeki, fabrikadaki, evdeki, tarladaki, ovadaki, gecekondulardaki kadın nasıl olacak da kurtulacak? Onun kurtuluşu öncelikle işçinin, köylünün kurtuluşuna bağlı olarak kadının toplumsal yaşamdaki değişen rolüne bağlı olarak değişebilir ancak.
Doğrudan ilgili diğer başka bir konuya gelince; kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet olaylarının müsebbibi elbette erkeklerdir ama burada asıl mesele “erkekler” değildir. Öyle olsaydı çözüm daha kolay olurdu.
Asıl mesele erkeklerin kendilerini kadınlardan daha farklı ve ne yazık ki daha üstün görmesine, dolayısıyla daha ayrıcalıklı hissetmelerine neden olan düşünce, inanç, ahlak, gelenek, görenek ve değerler sistemi ve bunların toplamının ekonomiyle bileşkesi haline gelmiş olan düzendir… O düzen ki aynı değerler sistemini üretmeye veya en azından sürdürmeyi gerekli gördüğü sürece devam ettirir; izin verdiği ve uygun gördüğü sürece yani lütfettiği sürece gevşetir veya iyileştirir.
Kadın erkek eşitsizliği, insanların eşitsizliği düzeninin sonucudur. Ve bu düzenin temel belirleyeni ise elbette ekonomidir. Erkeğin çalışan olarak ekonomik sistemde yer alıyor olması, onu kadına karşı üstün konuma getirmektedir. Dolayısıyla toplumsal sınıf eşitsizliği içinde kadının eşitsizliği katmerlenerek sürmektedir.
Çalışan kadınların dahi bir şekilde erkek egemen kültürden beslenerek yetişmiş diğer çalışan veya çalışmayan erkekler tarafından tacize ve şiddete maruz kalıyor olmaları; çalışmayan kadınlara oranla daha az olsa da hala devam ediyor ve edecek olmasının, aslında meselenin sınıfsal demokrasi, sınıfsal adalet ve sınıfsal eşitlik kökenli güçlü-güçsüz, ezen-ezilen kültürünü besleyen düzen ile doğrudan ilgili olduğunun bir göstergesidir…
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Toplumsal Ekonomik Eşitlik ile doğrudan ilgilidir. Böylesi bir düzende ve işleyişte erkek kendini kadının sahibi göremez. Çünkü kadına lütfeden konumda değil, onunla eşit konumdadır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini belirleyen şey, cinsiyetlerin biyolojik eşitliği değil, biyolojik olarak farklı cinsiyetlerin hayattaki konumlanışlarındaki eşitliktir.