Kanal İstanbul neden yapılmamalı? Bilim insanları madde madde açıkladı!

Bilim insanları, iktidarın ‘inadına yapacağız’ dediği tartışmalı Kanal İstanbul projesinin yol açabileceği sorunları değerlendirdi. Kanal İstanbul’un olası depremden etkileneceğini, can ve mal kaybına neden olacağını belirten Prof. Dr. Naci Görür, “Kanal İstanbul deprem açısından aksi bir rol oynuyor” dedi. Prof. Dr. Doğanay Tolunay ise “Yerlerinden olacak köylülerin ve balık yataklarının tahrip olması ile zora düşecek balıkçıların durumu ne ÇED Raporunda ne de başka bir mecrada hiç gündeme gelmedi” ifadelerini kullandı.

Kanal İstanbul neden yapılmamalı? Bilim insanları madde madde açıkladı!

Son dönemde yine gündeme gelen ve iktidarın ‘inadına yapacağız’ dediği Kanal İstanbul projesiyle ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum şu açıklamayı yaptı:

• Kanal İstanbul’u yapacağız. Şimdi her zamankinden daha çok inanıyoruz. Cumhurbaşkanımızın ‘inadına yapacağız‘ derken tam olarak neyi, nereleri, hangi mihrakları, kimleri kastettiği ayan beyan ortaya çıkmıştır. Bu sözde emekli Amirallerin yelkenlerini kimin rüzgârıyla şişirdiklerini milletimiz çok iyi bilmektedir.


Ancak bilim insanları, iktidarın “Dünyanın en çevreci ve doğaya saygılı projelerinden biri” olarak tanımladığı Kanal İstanbul projesiyle ilgili aynı görüşte değil.

Bilim insanları ne diyor?

Kanal İstanbul yaklaşık 10 yıldır gündemde olan, çok tartışılan ve mega proje olarak adlandırılan yatırımlardan birisi. Bilimsel açıdan çok fazla tartışılmadı ve siyasi bir konu haline geldi. Ancak ekosistemler siyaset üstü bir konu olup, deprem, hidrojeoloji, kentsel planlama, ekoloji, ormancılık, tarım ve hayvancılık, iklim değişikliği, ulaşım, hukuk, çevre, arkeoloji, deniz bilimleri, su ürünleri, sosyo-ekonomi yönünden eksiklikleri olduğu pek çok bilim insanınca gündeme getirildi.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay en önemli sorunları sıraladı

Kanal İstanbul projesi için belirtilen çekincelerin dikkate alınmadığını, mahkeme süreci devam eden ve oldukça önemli eksiklikleri bulunan bir ÇED Raporu hazırlanarak kanalın inşası için adımlar atıldığını belirten İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Kanal İstanbul projesinin neden yapılmaması gerektiğine ilişkin Cumhuriyet’e açıklamalarda bulundu.

Kanal İstanbul’un yaratacağı sorunlar her bilim insanının kendi bakış açısından farklılık göstermektedir diyen Tolunay, “Ben kanalın yaratacağı en önemli sorunların ormanlar ve karasal ekosistemlerin yok olması/parçalanması, tarım alanlarının yok olması, su havzalarını yok ederek kuraklık ve su kıtlığına yol açması olasılığı, kıyı dolgusu nedeniyle kıyı habitatlarının yok olması ve kurulacak yeni şehir de dahil olmak üzere güzergah üzerindeki köylüler ile balıkçıların uğrayacağı sosyo-ekonomik etkiler olacağını değerlendirmekteyim” dedi.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay Kanal İstanbul ile ilgili endişelerini şu maddelerle dile getirdi.

“Azımsanmayacak miktarda tarım alanı kaybedilecek!”

• Kanal İstanbul güzergahı ve iki yakasında kurulacak olan yeni şehrin alanı 36 bin 453 hektar. Bu alanda göller, bir kısmı muhafaza statüsünde olan ormanlar, kıyı kumulları, bataklıklar, sulak alanlar, dereler gibi çok sayıda ekosistem bulunmakta.

• Bu ekosistemler İstanbul’da kentleşme baskısı nedeniyle zaten oldukça zarar görmüş olup, bir kısmı endemik olan yüzlerce canlı türüne ev sahipliği yapmakta. Bu alandaki endemik ve tehdit altındaki türlerin taşınarak korunacağı ÇED Raporunda önlem olarak yazılmış. Ancak nasıl taşıma suyla değirmen dönmezse tür taşımayla da biyoçeşitlilik korunmaz.

• 36 bin 453 hektarın 16 bin hektarı tarım ve mera alanı. Bu alanlarda halen hayvancılık yapılmakta ve başta buğday ve ayçiçeği olmak üzere ürün yetiştirilmekte. Ülkemizin tarım alanlarının sürekli azaldığı dikkate alındığında hiç de azımsanmayacak miktarda bir tarım alanı kaybedilecek.

“ÇED raporundaki öneri su sorununu çözmeyecek”

• Kanal İstanbul’un en önemli etkilerinden biri de İstanbul’un yaklaşık 20 günlük suyunu sağlayan ve aynı zamanda Istrancalardan aktarılan suyun depolandığı Sazlıdere Barajının tamamen yok olacak olmasıdır. Sazlıdere Barajının su verimi 49,3 milyon m3’tür. Bu su yaklaşık 700 bin kişinin bir yıllık su tüketimine karşılık gelmektedir. Ek olarak Terkos Gölü’nün su toplama havzası da daralacak ve su verimi 3 milyon m3 kadar azalacaktır. Yeraltı su seviyelerinin de azalacağı ÇED raporunda dahi kabul edilmektedir.

• ÇED Raporunda Sazlıdere’nin bir kolu olan Şamlar’da yeni bir baraj yapılarak su kaybının azaltılacağı yazılmaktadır. Ancak bu barajın maliyeti ÇED Raporunda açıklanmamıştır. Geçtiğimiz yılki kuraklıkta İstanbul’un yaşadığı su kıtlığı ve Melen Barajı’ndaki aksamalar ile en az 500 bin kişinin yerleşeceği yeni şehrin su tüketimi dikkate alındığında su kıtlığının gelecek yıllarda da İstanbul’un en önemli sorunu olacağı söylenebilir. ÇED Raporunda su sorunun çözümü için önerilen yeni barajlar İstanbul’un su kaynaklarını arttırmamaktadır.

SED raporunda susuzluk riski

Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna göre, Kanal İstanbul projesinin Terkos Gölü besleme havzasını, Terkos-Kağıthane içme suyu isale hatlarını, Terkos-İkitelli isale hatlarını kesmesi planlanıyor. Sazlıdere Barajı’nı da devre dışı bırakacak.

Sosyal Etki Değerlendirme (SED) raporunda susuzluk riski şöyle anlatılıyor: “Anadolu yakası ve Avrupa yakasında, su kaynakları ve nüfus oranları arasında bir ters orantı olduğu öğrenilmiştir. Halihazırda İstanbul nüfusunun yüzde 65’i Avrupa yakasında yaşarken, su kaynaklarının sadece yüzde 35’i bu yakada bulunmaktadır ve bu nüfusun su ihtiyacı Sazlıdere, Terkos, Alibeyköy ve Büyükçekmece barajlarından karşılanmaktadır. DSİ’nin içme suyu ihtiyacı ve nüfus projeksiyonlarına göre (…) Sazlıdere, Terkos ve Melen suyunun dahil edildiği durumda, 2040’tan sonra kaynakların yetmeyebileceği belirtilmektedir.”


“Suda yaşayan canlıların ölümüne neden olacak”

• Kanalın inşasından çıkacak 3 milyar tondan fazla hafriyat ile onlarca km uzunlukta kıyı doldurulacaktır. Özellikle Terkos Gölü açıklarında deniz çayırları bulunmakta olup bu habitatlar önemli balık yataklarıdır. Kıyı dolgusu ile birlikte denize yığılan taş ve toprak suda süspanse hale gelecek ve geniş alanlara yayılarak deniz dibinde çökelecektir.

• Deniz dibinde biriken tortu, deniz dibindeki canlıların, yuvaların ve yumurtaların üzerinde birikerek bunları olumsuz etkileyecektir. Sudaki süspanse maddeler aynı zamanda suda yaşayan canlıların solungaçlarını tıkayarak ölmelerine de neden olmaktadır.

• Nitekim Terkos-Çilingoz arasındaki kıyı balıkçılık açısından oldukça önemli alanlardır. Balıkların yumurtlama alanı olan bu alanlarda kirlenme söz konusu olabilecektir. Karadeniz’deki akıntılarla denize boşaltılan toprak İstanbul Boğazına ve Marmara Denizine kadar ulaşabilecektir.

“ÇED raporunda gündeme gelmedi”

Son olarak yerlerinden olacak köylülerin ve balık yataklarının tahrip olması ile zora düşecek balıkçıların durumu ne ÇED Raporunda ne de başka bir mecrada hiç gündeme gelmemektedir. Halen çiftçilik, hayvancılık, arıcılık ve balıkçılık yapan, üreten binlerce insanın yerlerinden yurtlarından olması söz konusudur.

“Coğrafyanın tamamen değiştirildiği bir proje”

Kanal İstanbul ülkemizde doğaya en fazla müdahalenin yapıldığı ve coğrafyanın tamamen değiştirildiği, yeni bir adanın oluşturulduğu, tüm Karadeniz ve Marmara Denizinin etkileneceği bir projedir. Örneğin ÇED Raporunda Kanal İstanbul’un Karadeniz’deki su seviyesini 5 cm kadar azaltacağı, buna karşılık Marmara Denizi’ndeki su seviyesini 2-3 cm kadar yükselteceği açıklanmıştır. Doğaya bu şekildeki müdahalenin etkilerini ve sonuçlarını tam olarak belirleyebilmek mümkün değildir.”

Prof. Dr. Naci Görür: Depremde can ve mal kaybı artar!

Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür ise Kanal İstanbul’un deprem ile ilişkisini Cumhuriyet’e değerlendirdi.

Kanal İstanbul’un olası depremden etkileneceğini ve birçok riski artıracağını belirten Prof. Dr. Naci Görür, “Kanal istanbul yapıldığında İstanbul’da deprem olur ya da beklenen deprem olur diye bir şey söylenemez ancak Kanal İstanbul olacak olan depremden etkilenir ve dolayısıyla da deprem riskini artırır. Deprem riski dediğimiz şey can ve mal kaybıdır” ifadelerini kullandı.

Kanal İstanbul olduğu zaman her şeyden önce İstanbul’un belirli bir sahası, alanı önemli bir ölçüde ada haline geleceğini kaydeden Görür, “Bu adaya da ancak tünel, köprü, vapur gibi yollarla ulaşılacağı için olası bir deprem sırasında göçük altında kalabilecek insanları hastaneye taşımak, olacak yangınları engellemek gibi acil müdahale etmek gereken durumlarda sıkıntılı yaşanabilir. Yani yapılan köprülerin ve yolların hasar görmesi halinde adada kurtarma çalışmaları yapmak ulaşım bakımından daha zor olabilir. İşte bu nedenden dolayı olası bir deprem sırasında can ve mal kaybı artar” dedi.

“Deprem kentinde olmaması gereken şeyler”

• En kilit nokta bir deprem kentinde yapılmaması gereken şeylerden biri de oradaki nüfusu ve yapılaşmayı artırmaktır. Bu yapılmamalı. Buralara tünel yapıldığı zaman önemli ölçüde konut alanları ve yerleşim olacak. İstanbul’un bugünkü nüfusu 17 milyonsa belki 2 milyon daha artacak ve 19 milyon olacak.

• Bu nüfusun tüm İstanbul’a vereceği ağırlık ve sıkıntı bir yana Kanal çevresinde daha fazla yapılaşmaya ve yerleşmeye neden olacağı için olası bir deprem sırasında burada can ve mal kaybı daha fazla olacaktır.

• Deprem bekleyen kentlerde nüfus ve yapılaşma artırılmaz tam aksine bilimsel olarak orada uygulanacak yöntem, nüfus ve bina yoğunluğunu azaltmak olmalıdır. Yeşil alanlara daha fazla önem verilmeli ki olası bir deprem de can kaybını önleyebilelim. Kanal burada tam aksi bir rol oynuyor. Deprem kentinde olmaması gereken şeyleri ileri sürmüş oluyor.

“Depremin neden olabileceği tahribatlar söz konusu”

Görür bir diğer sorunu da şu sözlerle dile getirdi:


• Kanal’ın geçtiği güzergah sorunlu zemin üzerinden geçmektedir. Olası bir deprem sonrasında kanalda, özellikle Marmara ile Küçükçekmece gölü arasındaki kesimde depremin neden olabileceği tahribatlar söz konusu olabilir. Hasar alması durumunda da yine bir sıkıntı meydana gelebilir. Kanal istanbul’un depremle ilişkisini böyle düşünmek lazım.

Kanal İstanbul’a geçici madde ile devlet garantisi verildi!


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 19 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. Ayrıca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, ideolojik veya politik hiçbir oluşumun parçası değildir.