CHP, kuraklığın ağır tablosunu çıkardı: Gıda krizi kapıdan içeri girdi!

CHP heyeti, kuraklığın ağır tablosunu çıkardı: Önlem alınmadı, topraklarımız susuzluktan kavruluyor! Bir süre önce gıda krizi kapıda diyorduk. Artık kapıdan geçti içeri girdi. Gıda egemenliğimiz ve gıda güvenliğimiz ithalata bağlı. Gıdaya zam gelecek!

Gıda krizi

CHP, kuraklığın ağır tablosunu çıkardı: Gıda krizi kapıdan içeri girdi!

Kuraklık ile ilgili gereken önlemlerin alınmadığını vurgulayan CHP heyeti, “Gezdiğimiz bölgelerde kapkaranlık bir tablo ile karşılaştık. Birçok yerde hiç ürün alınmayacak. Borç yükü altındaki çiftçiye mutlaka destek verilmeli. Borçları faizsiz ertelenerek, dekar başına, üretim durumu gözetilerek, 200 ile 400 lira nakdi yardım yapılmalı” görüşünü dile getirdiler.


TBMM’deki basın açıklamasına Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, Adana Milletvekili Ayhan Barut, Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu, Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen ve Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan’ın katılırken, saha çalışmasında görev alan Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel annesi vefat ettiği için, Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver ise şehir dışında olduğu için katılamadılar.

Toplantıda ilk konuşmayı yapan Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, önlem alınmaz ise tarım topraklarının susuzluğundan kaynaklı olarak insanlarımızın açlık sorunu ile karşılaşacağını söyledi.

Gıda egemenliğimiz ve gıda güvenliğimiz ithalata bağlı

“Dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan küresel ısınma ve iklim değişikliği gıdamızı tehdit eder hale gelmiştir” diyen Sarıbal, Türkiye’nin tarımda ve gıdada dışa bağımlı, gıda egemenliği ve gıda güvenliğinin yabancıların elinde olduğunu söyledi.

Türkiye’nin bugün yaşadığı kuraklığın gereken tedbirler alınmadığı için afete dönüştüğünü kaydeden Sarıbal, “Türkiye’nin kuraklık sürecine gireceği biliniyordu. Ama gereken tedbirler bir türlü alınmadı. O yüzden yaşadığımız kuraklığın etkisi daha büyük oldu. Çünkü su politiktir, ekonomiktir, stratejiktir. Dünyada artık temel stratejik sektörler içerisinde ve yeni yüzyılın önemli alanları içerisinde gıda, su ve enerji yönetiminin yer aldığını bilinmektedir” dedi. 1 Ekim 2020 ile 30 Nisan 2021 tarihleri ülkemizin yağış miktarındaki azalmaları da aktaran Sarıbal, bu tarihler arasında İç Anadolu Bölgesinde 7 ayda 20.3, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzde 46, Akdeniz Bölgesinde yüzde 31, Doğu Anadolu’da yüzde 27.5 ve Karadeniz Bölgesinde yüzde 6 daha az yağış meydana geldiğini söyledi.

Ülkemizdeki ekilebilir toplan 230 milyon dönüm arazinin sadece yüzde 29’unun sulandığını kaydeden Sarıbal, şöyle devam etti:

Gereken yatırım yapılmadı

“Türkiye’de eğer bölgelere göre, iklime göre, üretim desenine göre yağmur varsa üretim varsa üretim var, yağmur yoksa üretim de yok. Geldiğimiz durum aynen böyle. Bu bir gerçeklik. 50 yıl önce de böyleydi, 30 yıl önce de böyleydi, şimdi de böyle. Ne yazık ki iktidarlar Türkiye’de sadece kar eden sektörlere yatırım yaparken, tarımsal sulamaya, tarıma yeterli kaynak ayrılmadığı için bugün geldiğimiz nokta karanlık ve acı.

Kanal İstanbul’a yatırılması düşünülen para, Devlet Su İşlerine, barajlara, tarıma yatırılsa Türkiye bugün bu krizi yaşamazdı. Yine buharlaştırılan 128 milyar doların çok az bir kısmı tarıma destek olarak verilseydi yine kuraklık bu kadar etkili olmazdı.

Elbette iklimsel kuraklık olabilir. Yağışlardan dolayı kuraklık olabilir. Ama Türkiye’nin temel sorunu sadece az yağış olması değil uzun yıllardır GAP, Doğu Anadolu Projesi, Konya Ovası Projesi ve diğer gölet, akarsular, su yönetimi, havza su yönetiminin doğru yapılmamasındandır. Politik olarak doğru işletilmemesindendir. Planlamanın olmamasındandır.”

Yaşanan kuraklığın buğday, arpa, mercimek üretimini, yeterli saman olmadığı için hayvancılık sektörünü de olumsuz etkilediğini kaydeden Sarıbal, “Yaşanan kuraklık bütünüyle tarımın bütün unsurlarını etkilerken aynı zamanda 84 milyonun gıda sorunun da etkilemekte. Bunun yansıması olarak gıda fiyatları düşmeyecek, artacak. Ve Türkiye daha fazla ithalata, daha fazla yabancı şirketlere ne yazık ki el açacak” diye konuştu.

Çiftçilerin taleplerini de aktaran Sarıbal, çiftçilerin;


  • Su ve elektrik borçları başta olmak üzere bütün borçlarının 1 yıl faizsiz ertelenmesini ve bir yıldan sonra da uzun vadeli faizsiz yapılandırılmasını,
  • Sulanabilir yerlerde ve sulanamayan yerlerde dekar başına 200 TL ile 400 TL arasında destekleme yapılması, tarım destek miktarının Tarım Kanununa uygun olarak 56 milyara çıkarılmasını,
  • İkinci ürün olarak ekilecek olan ürünlere tohum, ilaç, gübre ve mazot desteğinin sağlanmasını

Talep ettiklerini söyledi.

Sarıbal, devletin elini taşın altına koyarak çiftçiye nefes alacak hale getirecek desteklerin hayat geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

Gaytancıoğlu: Gıdaya zam gelecek

Genel Merkezimizin görevlendirmesi ile birlikte Sayın Orhan Sarıbal ile Şanlıurfa, Mardin ve Diyarbakır’da 3 günlük bir program yaptıklarını aktaran Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu da bölgede ‘siyah bir tablo’ gördüklerini söyledi.

İnceleme yaptıkları tarlalarda hiç ürün olmadığını aktaran Gaytancıoğlu, “Kuraklık bir doğa olayı, bir afet. Önlenemez ama önlem alınabilir. Hele Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 2 tane büyük uluslararası suyun, Dicle ve Fırat gibi büyük nehirlerin olduğu ve geçtiği toprakları cennete çeviren suyun. Tarlaların yanında su geçiyor. Ama kanal yok. 46 yıl önce GAP projesi denmiş AKP iktidarı bir çivi çakmamış. 18 yıllık iktidarı boyunca o suyu o tarlalarla buluşturmamış. O suyu o tarlalarla buluşturmuş olsa biz bu kuraklığı çok düşük miktarlarda yaşardık” dedi.

Türkiye’nin ithalat değil ihracat yapacak potansiyeli olduğunu vurgulayan Gaytancıoğlu, “10-12 milyar dolar ithalat değil hazineye 10-12 milyar dolar aktarabilecek potansiyeli var bu ülkenin. Ama yanlış yönetiliyor. 128 milyar dolar olsaydı tarıma ne ayrılabilirdi diye bir hesap yaptım. Sadece sulama göletleri, eski bakan açıklama yapmıştı ‘1000 köye 1000 gölet projesi’ vardı. Bunlar 9 milyar lira para ile tamamlanırdı. GAP ile birlikte 20 milyar lira para. TL bazında. Dolara çevirdiğinizde 2,5 milyar dolar yapıyor. Geriye 125 milyar dolar kalıyor’ diye konuştu.

Bütün bölgelerde kuraklık yaşandığını hatırlatan Gaytancıoğlu, “Türkiye zaten ithalatçı bir politika izliyor. Bu ithalat faturası artacak. Ekmeğe, makarnaya, hayvancılık ürünlerine zam gelecek. Çünkü saman fiyatları artacak. Saman bulunamayacak. Hükümet yeniden ithalata hazırlanıyor. Birçok ülke de ihracatı durdurdu, ürün satmıyor. Buradan bir çıkış var. Kuraklık yaşanan bölgeleri sulayabiliriz. Kesinlikle su ücreti alınmaması lazım. Elektrik faturalarını devlet ödesin. En azından bu yıl tarlalarımızı sulayalım, bir miktar ürünümüzü kurtaralım” görüşünü dile getirdi.

Sındır: Parasını aldıkları suyu vermediler

İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır ise Türkiye’de su yönetiminin yanlışlıklarına vurgu yaptı. Sındır, “Türkiye tarım topraklarını %70′, kuru tarımla yapılan üretime dayalı. Dolayısıyla bitkisel üretimde kültürü yapılan bitkinin ihtiyaç duyduğu zaman ve periyotlarda dönemlerde o suyla buluşabilmesi lazım. İşte o suyla bulaşamadığı için bugün Türkiye’de aynı zamanda kuraklık yaşanıyor. Peki bu yağışlar seller götüren yağışlar olduğunda bu suyu ne yapacağız işte orada devletin hükümetin doğru politikalarla suyu doğru yönetimi gerekiyor” dedi.

kuraklık
gıda krizi

Coğrafyamıza özgü kuraklığa dayanıklı kültürlerin yok olduğunu belirten Sındır, Türkiye’de kuraklığa dayanıklı yeni bir üretim desen ve planlamasının ve kuraklığa dayanıklı çeşitler için gereken araştırma ve geliştirme çalışmalarının yapılması gerektiğini söyledi.

Kayyum atanarak yönetilen sulama birliklerinin çiftçilerden su parasını peşin aldığını kaydeden Sındır, “Dünyanın neresinde görülmüş, kullanılmamış suyun tarımsal sulamada kullanılmamış suyun parasının peşin ödendiği. Afyonkarahisar, Uşak, Denizli, Aydın, Muğla illerini kapsayan Büyük Menderes Havzasında yanlış su yönetimi, yanlış sulama ve politikaları yüzünden bugün Denizli çiftçisi üreticisi maalesef suyla buluşamıyor. Ve hatta parasını peşin alan sulama birlikleri çiftçiye şimdi diyorlar ki o suyu size vermeyeceğiz. Hadi buyurun bakalım. Yani çiftçisinin parasını bu birlikler tahsil edip o para üzerinden o para kazanmayı biliyorlar. Ama çiftçinin faizini sıfırlamayı bu devlet bu hükümet maalesef bilmiyor” diye konuştu.

Aygun: İthalat da yapamayacağız

Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun ise ülkemizin tarım ürünü ithalatçısı olduğunu, gelinen noktada artık ithalat yapmanın da zorlaştığını söyledi. “Buğdayda en çok ithalat yaptığımız ülke Rusya. Ayçiçekte en çok ithalat yaptığımız ülke Rusya olarak ön planda. Rusya geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Rusya, pandemi çıkan ilk günlerde “Buğday ve buğday türevlerinin ihracatını durduracağız” dedi.

Aynı şekilde ayçiçek ve türevlerinin ihracatını durdurdu. Çünkü önce kendi ihtiyacını görmek istedi” diyen Aygun, “Çiftçi perişan. Ektiği tohumu alamıyor, ektiği ürünün karşılığını alamıyor. Çiftçi, Türkiye’nin gıda güvenliğini sağlayan insanlar. Bu insanlar Başka ülkeden gelmedi. Üreticimize sahip çıkmalıyız. Hayvanlara yedirecek ot yok, saman yok. Paramız var alırız diyorlardı. Gıdadaki sıkıntıdan dolayı artık alma durumu da yok. Çiftçinin yeni ürün ekecek gücü yok. Acil olarak üreticiye nakdi destek verilmeli, kayıpları karşılanmalı ve yeni dönem için nefes alması için kaynak aktarılmalı” diye konuştu.

Barut: Bir süre önce gıda krizi kapıda diyorduk. Artık gıda krizi kapıdan geçti, içeri girdi!


Son olarak Konya ve Karaman’da saha çalışması yapan Adana Milletvekili Ayhan Barut, “Tahıl Ambarı” diye bilinen ovada karşılaştıkları durumun bir felaket olduğunu kaydetti. Sulanmayan alanlarda hiç ürün olmadığını, saman bile alınacak durumda olmadığını, sulanan alanlarda ise yüzde 30-40’dan fazla ürün kaybı olduğunu kaydeden Barut, hububatın ve çiftçinin halinin içler acısı olduğunu ifade etti. Barut, “Hububat ve bakliyattaki ürün düşüklüğü yeni bir krizi tetikleyecek. Tüketici ürün bulsa bile daha pahalıya ürün tüketecek. Gıda güvenliğimiz tehlikede. Bir süre önce gıda krizi kapıda diyorduk. Artık kapıdan geçti içeri girdi” dedi.

Gıda fiyatlarında artış bekleniyor: Türkiye için kıtlık uyarısı!


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.