Deniz salyası (müsilaj) ABD basınında: Marmara ölüyor mu?

Amerikan Washington Post gazetesi, Marmara Denizi’nin yüzeyini kaplayarak endişeye neden olan müsilaj (deniz salyası) konusunu gündeme taşıdı. Balıkçıların uzun bir süredir sorun yaşamasına neden olan kalın bir ‘deniz salyası’ örtüsü Türkiye’nin kıyısını kasıp kavuruyor” ifadeleriyle aktarıldı.

deniz salyası

Deniz salyası (müsilaj) ABD basınında: Marmara ölüyor mu? Washington Post’ta yer alan “Kalın bir ‘deniz salyası’ örtüsü Türkiye’nin kıyısını kasıp kavuruyor” başlıklı haber, Marmara Denizi’nin yüzeyini kaplayan müsilaj sorununu ele aldı. Haberde “Türk balıkçılar aylardır Marmara Denizi’nde bir sorun yaşıyor: Balık bulamıyorlar” ifadeleri yer aldı.

Haberde, deniz salyası olarak bilinen müsilajın, balıkçıların ağını tıkadığı ve aynı zamanda sudan çıkacak balığı yemenin güvenli olup olmayacağına ilişkin endişeler doğurduğu belirtildi.


Bilim insanları, deniz salyasının yeni bir oluşum olmadığını ancak küresel ısınma kaynaklı yükselen deniz sıcaklıklarının durumu kötüleştirmiş olabileceğini söyledi. Haberde, bilim insanlarının deniz salyasının varlığını kirlilikle de bağdaştırdığı belirtildi.

Bölgede balıkçılık yaparak geçimini sağlayanların aylardır bu sorunu yaşadığı hatırlatılan haberde, müsilajın Marmara Denizi’nde 30 metreye kadar çöktüğü belirtildi.

Bandırma 17 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Mustafa Sarı, T24’te Füsun Sarp Nebil’e yaptığı açıklamalarda “Müsilajın üç nedeni ‘denizlerin ısınması, deniz durağanlığı ve arıtılmayan atıkların yol açtığı besin zenginliği’; 25 milyon insanın atığı arıtılmadan Marmara’ya bırakılıyor” demişti.

Prof. Sarı, “Müsilaj bizim yeni kabusumuz Marmara’da. Yönetilebilir olarak görülse de şimdilik Marmara’yı kıskacına almış durumda” demişti.

“Yüzeyde gördüklerimiz buzdağının görünen ucu”

marmara musilaj

“Müsilaj, denizin içindeki mikro algler dediğimiz, minik bitkicikler. Fotosentez yapıp denizdeki biyolojik süreci başlatan organizmalar. Bunlar aşırı çoğalıyor, bunun sonucunda da salgı bırakıyorlar. Bu salgı organik yapıda, bu organik yapı virüs ve bakteriler için uygun ortam sağlıyor. Onların da kümelenmesiyle, sümüksü bir oluşum, suyun altına metrelerce uzamaya başlıyor. Bizim yüzeyde gördüğümüz, onların ölmüş halleri. Buzdağının görülen ucu. Esas sorun suyun altında devam ediyor. Oradaki plankton üremesi devam ediyor. Karadakine benzer şekilde fotosentez olayının devam ettiğini görüyoruz. Karalardaki hayatın başlangıcı, sürebilmesi tamamen bitkilere bağlı. Aynı şekilde denizde de biyolojik yaşamın devam edebilmesi, denizin içindeki bu minik bitkiciklere bağlı. Müsilaja bağlı grupları çok tehlikeli bir organizma olarak düşünmeyelim. Bunlar olmazsa biyolojik zincir başlamamış olur.”

Müsilajın artmasının 3 nedeni nedir?

deniz salyası müsilaj

Prof. Mustafa Sarı, müsilajın artmasının pek çok sebebi bulunduğunun, ancak bunların 3 tanesinin önemli olduğunun altını çizerek, “Ne oldu da böyle oldu? Denizin içindeki fitoplankton gruplarının bu kadar çok dışarıya salgı salmalarına neden olan 3 faktör var. Bir, deniz suyu sıcaklık ortalamalarının yüksek olması. İki, deniz şartlarının durağan olması. Yani deniz dikey ve yatay karışımların az olması. Üç, bitki besin elementleri dediğimiz elementlerin bol miktarda bulunması. Bunlar bir araya gelirse müsilaj yükselmeye başlıyor. Normalde doğal bir süreç, doğal olmayan bu kadar çok olması” diye konuştu.

“Marmara Denizi 40 yıllık ortalama sıcaklık verilerinden daha fazla ısınıyor”

marmara kirlilik

Marmara’nın müsilaj oluşumu için gereken yüksek deniz suyu sıcaklıklarını sağladığını söyleyen Prof. Sarı şunları kaydetti:


Üzgünüm Marmara Denizi 40 yıllık ortalama sıcaklık verilerinden daha fazla ısınıyor. Marmara’nın sıcaklık sapması maksimum seviyede. 2, 2 buçuk derecelik bir sapma görüyoruz. Bunun nedeni küresel iklim değişikliğinde yatıyor. İklim neden bu hale geldi, sen yaptın, ben yaptım. 1982’den 2021 yılına kadar Marmara Denizi’nin sıcaklıkları hep yükselmiş. Grafikler bize bu yükselmelerin aynı şekilde devam edeceğini gösteriyor.

“Biz Marmara’yı aslında astımlı bir insana benzetiriz, yeterince nefes alamıyor”

müsilaj

Müsilajın 3 sebebinden biri olan sıcaklık fazlalığının fazlasıyla sağlanmış olduğunu görüyoruz. Deniz şartlarına bakalım. Marmara Denizi, Akdeniz ile Karadeniz arasında sıkışmış kalmış bir deniz konumunda. Karadeniz’in hafif soğuk, besince bol suları yüzeyden İstanbul Boğazı aracılığıyla Marmara’ya geliyor, Akdeniz’in besince fakir, sıcak suları alttan Karadeniz’e çıkıyor. Bu neden önemli? Marmara Denizi’nde ikili bir tabakalaşma söz konusu.

Altta Akdeniz, yüzeyde Karadeniz suyu. İki tabakayı birbirinden ayıran bir geçiş tabakası var. Bu yoğunluk olarak her ikisinden farklı. Bu tabaka iki tarafın birbirine geçişini engeller. Bunun derinliği değişebilir ama ortalama olarak Marmara’nın üstündeki yaklaşık 25 metre su Karadeniz, alttaki su Akdeniz kökenlidir. Bu tabakalaşma dikey karışımları sınırlıyor Marmara’da. Denizi durağan hale getiriyor. Biz Marmara’yı aslında astımlı bir insana benzetiriz. Yeterince nefes alamıyor. Yeterli miktarda oksijenlenme sağlanamıyor. Bu yüzeydeki ve derindeki akıntı sistemlerini etkiliyor.

“Nisanda konuşulmaya başladı ama kasımdan beri başımıza bela oldu”

Karadeniz kökenli su akıntısı İzmit Körfezi’ne, Gemlik Körfezine, Bandırma Körfezi’ne çok az etki ediyor. Körfezler durağan bir yapı arz ediyor. Dipte durum nasıl? Yine körfezlere uğramıyor. Etkisi çok az. Bu ne yapıyor? Dip ile yüzey arasındaki sirkülasyonu engelliyor. Karadeniz’den maksimum akıntı bize haziranda geliyor, minimum ekimde geliyor. Geçmişte müsilaj ekim sonu kasım başında başlıyor, haziran başında bitmiş oluyor. Karadenizden gelen soğuk akıntıyla müsilajın kırıldığını görüyoruz. Deniz ekosistemi saat gibi tıkır tıkır işliyor. Ah biz insan olarak parmağımızı karıştırmasak. Nisandan itibaren müsilajı konuşuyoruz, halbuki kasımdan beri başımıza bela oldu. Ama kimse duymadı, çünkü sadece suyun altındaydı.

deniz salyası

“Marmara’nın çevresinde yaşayan yaklaşık 25 milyon insanın atığı denize gidiyor”

Besinden kastettiğimiz şey azot ve fosfor. Alglerin fotosentez yapabilmesi için ışık, karbondioksit ve besin elementleri lazım. O azot ve fosfor karasal kökenli olarak geliyor. Marmara’nın çevresinde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor, Türkiye sanayisinin yarısı ise Marmara çevresinde konumlanmış durumda. Peki bu atıklar, kanalizasyonlar nereye gidiyor? Denize. Deniz bunu yuttu zannediyoruz. Ekosistem hemen tepki vermiyor. ‘Su pislik tutmaz’ deniyor. Marmara’nın etrafında yaşayan 25 milyon insanın atığının büyük bir kısmı arıtılmadan hiç arıtılmadan denize veriliyor.

“Deniz şu anda diyor ki ‘Kimse suyu arıtmıyor'”

Arıtma tesislerini çok iyi çalıştıran belediyeler var ama yetmiyor. Marmara’nın yükselen sıcaklıklarıyla ve bozulan sirkülasyon sistemi düşünüldüğünde sınır değerler çok yükseliyor. Bu kadar endüstrinin kanuni olarak arıtma tesisleri var. Beni izleyenler diyebilir, ‘Hoca sen bunun maliyetini nereden biliyorsun?’ Ben denize bakıyorum, deniz bana söylüyor. Deniz şu anda diyor ki ‘Kimse suyu arıtmıyor.’ Endüstri sularının ne kadar denize taşındığını dereler çaylar söylüyor. Uludağ’ın eteklerinden berrak su olarak çıkan Nilüfer çayı simsiyah bir zehir olarak boşalıyor. Herkes mükemmel çalışıyor, kim kirletiyor biliyor musunuz? Uzaylılar. Uzaylılar gelip temizleyecek.

Müsilajın insanlığa zararları

En önemli etkilerini beşe indiriyoruz. Müsilaj deniz yaşamını yok ediyor. Denizin üzerini kaplıyor. Balıkçılığı etkiliyor. Midye yetiştiriciliği ölmek üzere. Turizmi etkiliyor. Denizcilik sektörü, limanlar, marinalar etkileniyor. Gemiler etkileniyor. Kıyı bölgesinde yaşayan canlı türlerini yok ediyor. Mercan yataklarının ve midye yataklarının üzerini kaplıyor ve ölmesine neden oluyor. Midyeler çok önemli, suyu süzerek temizliyorlar. Bunların ölümü müsilajın ekolojik etkisini katlamış oluyor.

Müsilajla nasıl mücadele edilir?

Nasıl kurtulacağız? Yüksek sıcaklığı değiştiremeyiz. Her şeye uysak bile 2100’e kadar bir ışık gözükmüyor. Deniz şartlarındaki durağanlık, Marmara’nın orijinal yapısıyla birlikte iklim değişiminin etkisinden kaynaklanıyor. Buna da müdahale edemiyoruz. İki şartı yönetemiyoruz. Elimizde bir parametre kalıyor. Atıklarımızı arıtmak. Marmara’ya bıraktığımız atıkların arıtılmadan denize gitmesini engellememiz lazım. Artı tarımsal faaliyetler sonucu kullandığımız azotlu fosforlu gübreler, kimyasallar. Bunların hepsi sonunda Marmara’ya ulaşıyor. Asıl etki uzun yıllar itibariyle birikmiş olan Marmara Denizi’ndeki atık yükü. Bandırma’dan bir atık arıtma tesisi yok, Erdek’te yok. Bu atıklar ön arıtma dediğimiz işlemden geçiyor. Fiziksel parçacıklar alınıyor, sıvılaştırılıp denizin dibine basılıyor. 25 milyon insanın atığını Marmara kaldıramaz.

“Acil eylem planı oluşturulmalı, müsilaj çok büyük bir sorun”


Balıkçılar ağlıyorlar, haklılar. Ama hiç etkileri yok mu? Var. Dünyada balık stokları tükenme eğiliminde. Bu Marmara’da da aynı. Denizin dibini kazıyoruz. Denizi süzecek bütün organizmaları biz toplamış oluyoruz. Marmara çevresindeki tüm belediyeler ve STK’lar bir araya gelip acil eylem planı oluşturmalı. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı dedi ki, Çevre Bakanlığı ile toplantı yapacağız dediler. Biz bunu takip ediyoruz. Hızlı bir şekilde planlayıp yol almalıyız. Bireysel olarak, daha az atık çıkarmalıyız. Müsilaj çok büyük bir sorun.

Türkiye’nin 1 Haziran sonrası planı: Maskesiz yaşama ilk adım


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.