Türkiye Süper Ligi’nin şampiyonu belli oldu. Beşiktaş, averajla Galatasaray’ın önünde şampiyonluğa ulaştı. Kimin umurunda olması gereken bir mücadeledir bu şampiyonluk işi? Taraftarlar bu işlerin neresinde ne kadar vardırlar? Hele hele pandemi koşullarında daha da artan açlık ve yoksulluk içinde kıvrananlar, bu oyunun ve bu şampiyonluk işinin herhangi bir yerinde midirler? Evet, bu oyun kimin oyunudur?
Lise yıllarıma değin giderek önemini yitiren ve sonraki süreçte biten futbol takımı taraftarlığı, yaşamımın üçte birlik sürecini dahi kaplamayacak bir “değere” sahiptir. O değer ise tuttuğumuz takım ve kulüp ile ilgili değil, tamamen çocukluk ve erinlik dönemi aidiyet hissinin çevresel koşulların da dayatmasıyla, kendini önemli hissetme ihtiyacının giderilmesiyle ilgilidir. Özellikle naylon top yapılan çocukluk dönemi maç zamanlarının, bir kulüp takım aidiyeti ile başlayan taraftarlık mevzusu neredeyse hepimiz için böyle değil midir?
Kadere(!) bakınız ki, ilerleyen süreçte mesleğimizin de bir parçası olarak, bir spor insanı ve futbolu oyun olarak çok seven bir “spor okur-yazarı” olmayla, bir takım tutmuyor olmanın güzelliğini de yakalamış olma şansına sahip olduk.
“Ne yani takım tutmak yanlış, anlamsız veya ayıp mı?” serzenişine mahal vermeden eklememiz gerekir, takım tutmak veya bir şeyin taraftarı olmak çoğu zaman taraf tutmamaktan iyidir. En azından insan bir şeyin taraf olarak, taraf olmamanın o risksiz ve sinameki kişiliğinden kurtulur, daha etkin ve canlı olur. Ama öte yandan bazı durumlarda da taraf tutmayarak özgürlüğün ve nesnelliğin olanaklarına sahip olunur. Bu konu bir takım taraftarlığına sığdırılamayacak kadar önemli psikolojik ve sosyolojik boyutları olan bir konudur.
“İyi oynayan kazansın” düzeyi de bir tür taraftarlıktır… Üstelik iyi de bir taraftarlıktır… Çünkü oyunun taraftarlığıdır. Lakin “iyi oynayanın kazanamadığı” bir çağda da yaşıyoruz… Ve daha önemlisi iyi oynayanın, iyi oynamak için bütün koşullara sahip olması gerektiği ve olduğu bir spor çağında yaşıyoruz. Yani, parası ve gücü olanın daha iyi oynadığı spor ve futbol gerçekliği içindeyiz. Buna “futbolun ve sporun piyasası” ve “piyasanın futbolu ve sporu” diyoruz.
Öte yandan “taraftar olmadan taraf olmanın” da erdemli bir yanı olduğunu söylemek gerekiyor. Adaletli ve eşit oyunun taraftarı olmak büyük bir erdem olsa gerektir. Bu bağlamda erdemli olmanın ezilenin, haksızlığa uğrayanın tarafında olmanın taraftarlığıdır ki, çoğu kişi bu konuda hemfikirdir. Ancak bu çoğu zaman görünürde böyledir.
Örneğin, “yensek de yenilsek de beraberiz” söylemindeki taraftarlığın boyutlarında dahi karşı tarafı gözeten bir taraftarlık görmek sanıldığı kadar mümkün olamamaktadır. Kaldı ki, “vur de vuralım, öl de ölelim” şeklinde tezahür eden bir taraftarlıkta ise erdemin kırıntısı söz konusu değildir. Özetle taraftarlık, koşulların herkes için eşit ve adil olması gerektiğine ilişkin bir nesnellik düzeyi taraftarlığı güzel kılar. İşte bu anlayış ve bakış açısı aynı zamanda, tüm dönemlerin taraftarlığının sorgulanmasının gerekçesini oluşturur ve/veya oluşturmalıdır.
Bu akşam Türkiye süper liginin şampiyonu belli oldu. En tepedeki üç takımdan Beşiktaş şampiyon oldu. Şampiyonu iki takım arasındaki gol averajı belirledi. Ama şurası kesindir ki şampiyon olan da, olmayanlar da aynı gemide yol almaya devam edecekler.
Aynı gemide olmayanlar ise şu sorulara cevap vererek, taraftarlıklarını hayata dair yeniden gözden geçirmek durumunda kalacaklar. Eğer geçirirlerse, yeni bir taraftarlığa doğru yol alacaklar;
- Oynanacak veya oynanmış müsabaka için “iyi oynayanlar kazansın” demek yetecek midir?
- Diğer tüm takımlar “iyi oynama” olanağına ve koşullarına sahip olmuşlar mıdır?
- Dahası kimin umurunda olması gereken bir mücadeledir bu şampiyonluk işi?
- Peki, taraftarlar bu işlerin neresinde ne kadar vardırlar?
- Hele hele pandemi koşullarında daha da artan açlık ve yoksulluk içinde kıvrananlar, bu oyunun ve bu şampiyonluk işinin herhangi bir yerinde midirler?
- Evet… Bu oyun kimin oyunudur?
Özetle taraftarlık bazen iyi, bazen de sanıldığı kadar iyi bir şey değildir. Bu neyin taraftarı olmak gerektiği ve niçin taraftar olmak gerektiğine göre değişir. Çünkü hayat bir takımın taraftarı olmaktan çok daha başka taraftarlıklar gerektiren ciddi bir iştir.