Her insanın huzur duyduğu bir kapısı vardır. Bu öyle bir kapıdır ki, içinde birçok gizemi barındırıp, kimsenin görmediğini, bilmediğini kulağınıza fısıldar. Herkesin anlam veremediği birçok şey de anlamı aramanın manasız, bütüne bakmanın ise manasını bizlere hatırlatır.
Siz hiç kendinize karşı dürüst olmayı denediniz mi? İşte bu kapı, hiç kimseye olmadığı kadar kendinize karşı dürüst olmayı öğretir.
Aydınlıktır… Huzur doludur…Yüreğinizin, kalbinizin arınmışlığıdır bu kapı. Herkesin isyan ettiği bir düzende, şükrünüzdür, kabulünüzdür ve sabrın meyvesinin er yada geç ikramıdır bu kapı.
Bazen hayaller kurdurur. Bazen gözlerinizi kapattırır ve ‘haydi içinden geçeni söyle’ dedirttirir. Açtığınızda ise size bir işaret gönderir. Gülümseyip teşekkür edersiniz. Edersiniz de ama aslı olanı bilirsiniz. Asılsız işaretlerin belirsizliğinde içinize doğan umudun kimden geldiğini bilir o basitliğin bile ötesinde tutunmak için sebepleri hatırlarsınız. Gülümseyen bir çift göz. Kalptendir bu gülümseme. Maddenin ötesinde ki gizemi anlatır size ve ‘sabır ve tevekkül’ deyip vazgeçmemeyi fısıldar kulağınıza.
İşte böyle bir kapıdır bu kapı. Saatlerce içinde kendinizi bulup, sonrasında dünyanın koşturmacaları arasında yoğurup, şekil verir.
Peki sizden başka kimse bilmez mi bu kapıyı? Bilir… Ama kimsenin sabrı yoktur beklemeye.
Günler geçer, haftalar geçer, aylar geçer, yıllar geçer de isyan ettirmez asla sizleri. Çünkü, o isyanın ne kötü olduğunu anlatır da, sabrın meyvesi tatlıdır der.
Aslında meyve yemek değildir belki de gönülde olan. Gönülde olan meyveyi görebilmek. Koşulsuz ve beklentisiz bir şekilde gördüğü o meyveye ‘ben geldim’ diyebilmek.
BEN GELMİŞ MİYDİM?? GELDİM…