Türkiye’deki spor dallarını taradığımızda en büyük bütçenin, emeğin, zamanın harcandığı, dahası en çok katılımın söz konusu olduğu spor dalı olarak futbol, tüm bunların karşılığının alınamadığı neredeyse tek spor dalıdır.
Bizde spor eğitimi ve özellikle futbol eğitimi daha çok ve ağırlıklı olarak bedensel bir eğitimi içerir. Bunlar genel çerçevesi ile güç, kuvvet, dayanıklılık, beceri gibi özellikleri içerir. İkincisi belli düzeyde bilgi eğitimi olarak görülür. Bu da daha çok oyun kuralları ve belli düzeyde strateji diye adlandırılan taktik ve oyun sistemleriyle sınırlıdır.
Futbol başta olmak üzere, sporun bir çok dalı ile uğraşanların başarıları ve verimlilikleri bu iki gelişim alanı üzerinde inşa edilmeye çalışılır. Oysa spor eğitimi öncelikli olarak bir “DUYGU” eğitimidir. Duygu eğitimi ise öğretime değil, yaşayarak öğrenmeye dayalı bir gelişim alanıdır. Bu gelişim alanı ile ilgili olarak üst düzeyde özelliklere sahip olmayan sporcular devamlılık ve üst düzey sporculuk açısından sorun yaşarlar.
Peki nedir bu duygu gelişimi özellikleri ve eğitiminin içeriği? Örneğin iradedir. Zihinsel dayanıklılık olarak da tanımlanabilecek olan bu özellik pratikte çalışmaya devam etme, mücadeleden vazgeçmeme, defalarca deneme davranışı olarak kendini gösterir. Bir diğeri sabırdır. Eskilerin deyimiyle sebat. İstenilen ve hedeflenen sonuç için zamana ihtiyaç olduğunun ve hedeflerin asla tükenmeyeceği duygusu ve o duygunun oluşturduğu bilinç.
Örneğin bir diğer önemli duygu saygıdır. Kendine ve kendi dışındaki her şeye değer atfetmek ve ona göre davranabilme becerisidir. Onur ve gururdur, yani önce olumlu benlik tasarımı, onun üzerine inşa edilen olumlu kişilik özelliklerinin sağladığı en gerekli özelliklerdendir. Keza paylaşma duygusudur ki, kolektif olma becerisi, takım olma isteği ve bilincinin ön koşulu olan harika bir duygu gelişimidir. Adil olma ve elbette sorumluluk duygularını da unutmayalım. Çünkü iyi insan, iyi birey ve iyi sporcu olmanın en temel gereklerini oluşturan duygulardır.
Unutulmaması gereken şey esasen şudur; duygular davranışları oluşturur. Davranışların ve becerilerin yönlendiricisi ve belirleyicisi duygulardır. Keza davranışların da olumlu ve olumsuz duyguları tetiklediği ve etkilediği bir karşılıklı ilişki mekanizmasının varlığını da unutmamak gerekir.
Söz konusu bu ve benzeri duygusal gelişim özellikleri, yeterince gelişmemiş sporcuların, sportif performansları inişli çıkışlıdır. Dahası bedensel olarak ulaşabilecekleri performans düzeylerine, spor hayatları boyunca pek ulaşamazlar. Genellikle sorunludurlar ve sorun yaratmaya eğilimlidir. Popüler olmaya, popüler kalmaya odaklıdırlar. Anı ve günü yaşamak üzerine inşa edilmiş bir spor hayatları vardır.
Türkiye’deki spor dallarını taradığımızda en büyük bütçenin, emeğin, zamanın harcandığı, dahası en çok katılımın söz konusu olduğu spor dalı olarak futbol, tüm bunların karşılığının alınamadığı neredeyse tek spor dalıdır. Bunun yönetsel, politik, kurumsal ve eğitsel pek çok nedeni var elbette.
Türkiye futbolundaki uluslararası düzey ve standart sorunlarından birisi de “nitelikli futbolcu” yetişmiyor/yetiştirilemiyor olsa gerektir. Bu bağlamda “nitelikli futbolcu” yetiştirme meselesine, üstyapı kurumlarındaki yönetsel beceriksizlikler, altyapılara verilmeyen önem ve değer, genç futbolculara tanınmayan müsabaka oynama fırsatları ve göstermelik gelişim ligleri uygulamaları dışında, önemli bir sorun daha vardır. Bu sorun işin eğitsel boyut içinde değerlendirilmesi gereken, eğitim ve gelişim süreçlerindeki “duygu” gelişimi ve eğitimi yetersizliği olsa gerektir.
Çünkü Türkiye futbolunun, futbolcular açısından yaşadığı gelişim sorunlarından birisi de “duygusal eğitime” gereğince yer verilmiyor oluşudur. Bu sonuca nereden ve nasıl ulaşıyoruz? Oyuncularımızın bir çoğunun yukarıda sayılan duygusal gelişim özelliklerine sahip olmadıklarını veya yeterince sahip olmadıklarını, on yıllardır oynadıkları müsabaka ve müsabaka dışı davranışlarından gözlemlemek mümkün.
Duygusal eğitim konusunda, haliyle de duygusal yeterlilik konusunda zaaflarımız ortada. Lakin duygusal eğitim diğer gelişim alanlarına benzemiyor ne yazık ki… Duygusal özelliklerin eğitimi ve gelişimi somut ve paket programları olmayan bir eğitim sürecidir. Öncelikle çevresel yaşam koşullarının uygun ve belli bir standartta olması, ilkeleri ve kuralları olan sportif bir yaşam, ilke ve kurallara eşitlikçi uyum, amacı ve standartlar olan bir kurumsal bir düzen, adil ve eşitlikçi bir hayat biçimiyle elde edilebilecek özelliklerdir. Bu anlamda işimiz hiç kolay değildir. Çünkü yanlış hayattan, doğru yaşamlar ve doğru işler pek çıkmaz. Bunun için önce hayatı doğru kılmak gerekiyor.