Zafer dediğin, en büyük yenilgidir bazen…

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanının, Yargıtay ve Diyanet başkanları ile birlikte dua görüntüsü elbette sadece bir görüntüden ibaret değil, mevcut durumun da belgesel fotoğrafı niteliğindedir. Bu durum, birçok kişi için “zafer” olarak algılanıyor olabilir.

yargıtay dua

Ama zafer değildir maalesef. Buna “kazanırken kaybetmek” denir aslında. Çünkü, laiklik olmadan adalet ve adaletin kurumsallaşması, evrensel ve çağa uygun bir adalet ve adalet kurumsallaşması sağlayamaz. Doğası gereği sağlayamaz. Çünkü gerçek adalet dinsizdir. Dinsiz olmak zorundadır. Ancak o zaman adil, yani eşitlikçi olabilir. Devletler de böyledir. Devletlerin de dinleri olmaz. Olursa o devlet, başka bir devlet olur.

Bu arada belirtelim ki, dinlerin de adaleti olabilir. “Adaletli din” de olabilir. Ama bunlar başka şeyler. Bu durumda günümüzü ve evrensel boyutlarda uygarlığı değil, başka bir hayatı ve düzeni konuşmamız lazım…


Modernizm, yani ortaçağ sonrası aydınlanma ve sanayileşme ile başlayan süreçler ve içinde bulunduğumuz çağın en ayırt edici özelliklerinden biri, evrensel hukuk ve adalet denilen işleyişin, tanrı referansından ve haliyle dini öğretilerden alınıp, insanın kendisini devredilmiş olmasıdır ki, yazılı kuralların bağımsız, özerk, bağlantısız ve özgür kurumlar aracılığı ile hayata geçirilmesini zorunlu ve gerekli kılar.

Bu görsel esasen dini inanç ile adalet arasındaki sentezi kurmak gibi düşünülse de gerçeklik öyle değildir. Adaletin bir dini olursa, dinin adaleti, dinin istediği gibi olur. İşte mesele de tam olarak buradadır.

adli yıl açılışı dua

Adaletin dini olmasa da olur. Yeter ki adil olsun. Dinler ise bunu görece sağlar. Çünkü o kendini korumak zorundadır. Dolayısıyla temel formasyonu kendisini idame ve ikame etmektir. Adaletin temel formasyonu ise, sadece adalettir. Olması gereken yani.


Mevcut durum ve ilgili görsel aslında bazılarının düşündüğü gibi bir sentez falan da değildir. Sentez birleştirme, ilişkilendirme ve yeni bir düzeye ulaşma aşaması demektir. Yargıtay başkanı, diyanet işleri başkanı birlikteliği görseli adaleti dine, dinin adaletine dönüştürme isteği ve arzusunun hayatiyete yönelik çabasının bir ürünü olabilir. Bir mücadele ve o bakış açısıyla bir zafer olarak da görülebilir.

Ama zafer olarak okunan bu şey, tarihsel gelişime ve uygarlığın evrilişine uygun değildir. Yüzyıllardır yaşanarak öğrenilmiş ve “laiklik” olarak tanımlanmış “toplumsal evrim” düzeyine ters düşmekte ve adaletin asıl işlevsel olmasını sağlayacak kazanımları bir çırpıda yok saymayı içerir ki, asıl dert de budur.

Yani hedeflenen şey her neyse, bunun tezahürünün tarihsel olarak bir yenilgi olmasıdır. Yenilgi hem dine, hem de adalete yazık olacağı ile ilgilidir. Bu tür koşullar ve uygulamalar haliyle dinin istismarını, adaletin ise yozlaşmasını getirir.


Sonuç olarak bu durum, ülke ve halk için tam bir yenilgidir. Çünkü tarihsel-toplumsal evrimsel gelişime uyumsuzluk demek, yüzlerce yıllık yaşanmışlıklardan ders almamış olmak demektir. İşte bu “büyük yenilgi” değilse başka nedir ki?

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Adli Yıl açılışına cübbesiyle dua ederek katıldı